hart crane
-
21 ağustos 1899'da ohio'da doğdu. 1932 yılında mexico'da evinin yakınlarında bulunan bir limandan bir tekneyle açıldı ve onu bir daha gören olmadı. polis kayıtlarında, "intihar" olarak geçiyor crane'in kayboluşu. hayatı boyunca iki şiir kitabı yayımladı; 1926'da "white buildings" (beyaz binalar) ve 1930'da "the bridge" (köprü). köprü, 1930 yılında yıllık amerikan şiir ödülü'nü kazandı. yapıtlarında walt whitman , t s eliot ve ezra pound etkilerinin görüldüğü söylense de, bence, hart crane, kendi şiir sesine ve duruşuna sahip enteresan bir zaat. chaplinesque adını taşıyan şiirinin son bölümü, crane'in yarı-melankolik, karanlık üslubunu yansıtıyor:
"oyunun gereği bu yılışmalar, ama biz
kimsesiz dar sokaklarda ayın
kutsal bir kâse yarattığını gördük boş tenekelerden
ve bütün o eğlencelerin ve arayışların gürültüsünde
bir kedi yavrusunun miyavlayışını duyduk" -
34 yaşında gugenheim bursu aldığı meksika'dan gemiyle dönerken denize atlayarak intihar etmiştir. sene ise 1932'dir.
-
(bkz: brooklyn bridge)
-
exile diye bir şiiri vardır ki;
my hands have not touched pleasure since your hands,
-- no, -- nor my lips freed laughter since 'farewell',
and with the day, distance again expands
voiceless between us, as an uncoiled shell.
yet, love endures, though starving and alone.
a dove's wings clung about my heart each night
with surging gentleness, and the blue stone
set in the tryst-ring has but worn more bright. -
parantezi erken kapayanlardan. (1899-1932) the broken tower'da kendisini james franco'nun canlandırdığı amerikalı şair.
-
my grandmother's love letters
there are no stars tonight
but those of memory.
yet how much room for memory there is
in the loose girdle of soft rain.
there is even room enough
for the letters of my mother's mother,
elizabeth,
that have been pressed so long
into a corner of the roof
that they are brown and soft,
and liable to melt as snow.
over the greatness of such space
steps must be gentle.
it is all hung by an invisible white hair.
it trembles as birch limbs webbing the air.
and i ask myself:
"are your fingers long enough to play
old keys that are but echoes:
is the silence strong enough
to carry back the music to its source
and back to you again
as though to her?"
yet i would lead my grandmother by the hand
through much of what she would not understand;
and so i stumble. and the rain continues on the roof
with such a sound of gently pitying laughter. -
27 nisan, 1932 de orizaba buharlı gemisinden atlayarak intihar etti. son sözleri ise ,
“hepiniz hoşça kalın!” oldu. -
belleğin yıldızlarından başka
gökte yıldız yok bu gece.
oysa belleğe ne çok yer var
mahur
yumuşak yağmurun gevşek kemerinde.annemin annesi
elizabeth’in
tavan arasının bir köşesine sıkışıp kalmış
ve orada kar gibi eriyecek kadar
sararıp eprimiş
mektuplarına bile yer var.bu kadar geniş bir boşlukta
yumuşak adımlarla yürümeli insan.
burası tümüyle görünmeyen
bir tel ak saça asılı,
havada bir ağ ören kuş dalları gibi titriyor.ve ben soruyorum kendime:
“yankılardan başka bir şey olmayan
eski havaları çalacak kadar uzun mu parmakların:
sessizlik ezgileri kaynağına taşıyıp
sonra anneannene getiriyormuş gibi
yeniden sana getirecek kadar
güçlü mü?”
gene de elinden tutup anneannemi
anlayamayacağı pek çok şey arasından geçirirdim.
bu yüzden ayağım sürçüyor. ve yağmur
acıyan tatlı bir gülüşle yağıp duruyor.
hart crane
çeviren: cevat çapan -
bir bakıma, marifet sayılmaz cenaze törenlerimiz.
yürek bir yana ,sizi de, her şeyi de atlatabiliriz.
üstelik suç bizde mi , yürek de yaşamak zorundaysa ! -
asıl adı harold hart crane (temmuz 21, 1899 – nisan 27, 1932) olan amerikalı şair. anne ve babasının mutsuz evliliği nedeniyle (1917'de boşanmışlar) sorunlu ve yıpratıcı bir çocukluk dönemi geçirmiş, yaşamındaki huzursuz iç dünya ve yıkıcı ilişkilerden kurtulmak için içkiye ve eşcinsel ilişkilere sığınmış. vera cruz’dan new york’a s.s.orizaba adlı gemiyle dönerken, güvertede “hepiniz hoşçakalın!” diye bağırıp antil denizi’ne atlayarak yaşamını sonlandırmış. kendisinin en sevdiğim şiiri: *
çölde hayvani, çıplak bir yaratık gördüm
yere çömelip oturmuş,
avuçları arasında tuttuğu yüreğini
yiyordu.
"lezzetli mi dostum" diye sordum.
"acı...acı" dedi.
"ama acı olması hoşuma gitti.
"çünkü o benim yüreğim."
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap