• bugünkü terapi seansımizin konusu. klein'in bir kitabı. haset yıkıcı olabilir, üstünde çalışmaya değer. ya da vurun kırbacı adam edin, bilemedim şimdi.

    edit: mevzu 'meme'. bebek tarafından sonsuz bir kaynak olarak algılanan memeye şükran mı duyulacağı yoksa haset mı edileceği mevzusu. bebek güçsüz, kendisinde sonsuz bir kaynak yok, memede var, hooopp haset! ardından kendisini doyuran nesneye duyduğu şükran. ah canım ya, iki ucu boklu değnek. insan yavrusu ne zor evrelerden geçiyor. üzünç!
  • nesne ilişkileri kuramın kurucularından ve freud'dan sonra belki de en etkili psikanalizci olan melanie klein'in kısa fakat okuması meşakkatli eseridir.
  • iyi anne, kötü anne, ölü anne. anne ölüyse mevzu kopar(ruhi ölüm, sağlık başka). iyi meme kötü meme. bu yine iyi, buradan biseyler çıkar, yani yogrulabilitesi vardir kişinin, terapi yoğurur işte. bak der bu meme hem iyi hem kötü olabilen meme. yani vay iyi sap sup sarıl vay kotu ağzına burnuna yapıştır tarzi bir olay yok, yani bi sakin ol bakiym. haset dedigimiz şey seytan işidir belki bunun bir arketiple de alakası olabilir, seytan arketipi var mi bilmiyorum. katolik mezhebi ya da hristiyanlık'ta habis ruh kavramı var ya aynen habis ruh gibi insani ele geçirir gözünü de perdeler. sevecenlik kalmaz, iyimserlik hak getire. bu biraz buyurken olan etkilesimin sonucudur da aslinda, yani ilkel idealize eden ebeveynlerin çocukları hasetten sukrana geçişte zorlanirlar. memenin iyi ve kötünün karışımı olduğunu pek idrak edemezler. ya memeden sut cok gelir onu boğar ya da o memeyi hoyratça emer. ilkel idealizasyonun bir yerden sonra son bulması ve olgun savunma duzeneklerine geçilmesi gerekirken ebeveynlerden biri ya da ikisi bu bölme meselesini kullanıyorsa çocuk beyin anciklamasi yaşar. tum saldirganliklar, hasetler, vsler bu mevzuyla ilintilidir dinamikte. ben yavrum hepsinin karışımı birseyim oyle ne süpermenim ne de yerlerde sürünüyorum işte sen de öylesin mesajı ılımlı fakat haklarını bilen bir birey oluşturur. ama galiba bizim toplumumuzda bu birey biraz zor oluşur. çünkü zaten cogunlukla mesele kurnazlık kim kimden ne koparsa meselesi. değerler ogretilmemis bir bok yok mnk körler sağırlar birbirini ağırlar. neyse ben yine sinir yapcam. meme iste meme mesele. sonra bir de annemizin ruhen ölü olmaması. ölü balık gibi bakan anneyi cocuk naapsin lan.

    ekleme: melanie klein'e selam çak!
  • psikanalitik literatürün en çarpıcı eserlerinden biri.
    melanie klein, agresyonun libido içinde eritilip nefretin sevgi içinde yumuşamasını öğretti bizlere. böylece üretken, yaratıcı bir ego ile freud'un bahsettiği "arbeiten und lieben" mümkün olacaktı belki de.

    çok erken nesne ilişkilerinin önemini haset ve şükran'da belirgin şekilde görüyoruz. içsel iyi nesne ne kadar güvenli ve sağlamsa ileriki hayatta kayıp, frustrasyon vb durumlar karşısında ayakta ve güvende kalmak o kadar mümkün olacaktır. tabii hasetin azlığı da önemli, bir taraftan işin doğuştan gelen kısımlarına da işaret ediyor klein.

    haset ve şükran ışığında psikozun dinamiğine bakacak olursak; psikotik bireyde nefreti libido içerisinde eritecek ego gücü yoktur ve öylesine hostil içsel nesneler vardır ki; ilkel yansıtma süreçlerinin de devreye girmesiyle persekutuar bir dış dünya ve zarar görme algıları bireyin yaşamının merkezi olacaktır.
  • melanie klein'ın ilk çocukluktaki ideal nesne ilişkilerini anlattığı ve yetişkinlikte gözlemlenen patolojik davranış örüntülerinin nesne ilişkileriyle ilgisini irdelediği oldukça iyi bir çalışmasıdır. klein kitapta ilk nesne olarak anneyi merkez alan kuramını anlatırken aynı zamanda evrensel bi duygu olan ve 10 emir'de bile yasaklanarak kendine yer bulan hasetin kişinin davranışlarını nasıl bozduğunu nasıl kendi kendisini içten içe tükettiğini aktarır. bu anlamda kitap uygarlığın huzursuzluğundan esintiler de barındırır içinde.

    "mutlu deneyimlerin yanında kaçınılmaz üzüntü ve gücenmeler de vardır çocuğun yaşamında; bunlar, sevgiyle nefret arasındaki, daha temelde de yaşam ve ölüm içgüdüleri arasındaki doğuştan gelen çatışmayı körükler, bir iyi bir de kötü meme olduğu duygusuna yol açar. bu yüzden, erken duygusal yaşam, iyi nesneyi yitirme ve yeniden ka-zanma duygusuyla belirlenmiştir."

    "haset, arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur; hasetli itki, o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya, kirletmeye yö-nelir."

    "kendilerinin de yaşamın deneyimlerinden ve zevklerinden pay almış olduğunu hissedebilenlerde, yaşamın sürekliliğine inanma yetisi daha büyük olur."

    "sevgi yetisinin çok önemli bir türevi de şükran duygusudur."

    "ömrünün başlangıcıyla sonu arasında anlaşma olan kişi mutludur."*
  • sorsan herkes kıskanılıyo, nazar değiyo da çantasının sapı kopuyo...

    hiç "ben haset ettim komşumun satın aldığı yeni eve." diyen birini diye duymuyoruz?
    niye bu haset edenler hep "başkaları"?
    neden biz kıskanığımızı hiç ifade etmiyoruz?
    neden kıskançççlar hep "ötekiler"?
hesabın var mı? giriş yap