• son dönemlerde canımı en çok yakan olayın müntehiri.

    saçma sapan bir olay için gözaltına alınan, çırılçıplak soyularak işkence gören, muhbirliğe zorlanan (son dönemde polisin en gözde işkence yöntemlerinden biri), aşağılanan, başkasına iftira etmesi istenen (milliyet'teki haber) oğlu onur yaser can'dan üç buçuk yıl sonra canına kıymış.

    sergey yesenin ölürken: "ölmek yeni bir şey değil şu dünyada / ama yaşamak da çok yeni olmasa gerek" yazmıştı. onun intiharını kınayan mayakovski "ölmek yeni bir şey değil şu dünyada / ama yaşamaktır asıl olan" demiş, sonra o da intihar etmişti. demem o ki, intihar, hakkında kolay yargılara varılacak bir olay değil.

    lakin buna intihar demek doğru değil bu bir seri cinayet. düşünün: oğlu intihara sürüklenmiş annesiniz, ölesiye özlediğiniz oğlunuza yapacabileceğiniz tek iyilik hesabını sormak, ona işkence bulanları yargı önüne çıkartmak, ama karşınızda tüm kapılar duvar.
    üç buçuk yıl boyunca vatandaşı olduğunuz devletin belki bir hukuku vardır diye umut ediyorsunuz. şu son olaylara, bir avuç hırsızın aklanması için bütün yargıya takla attırılmasına tanık olduktan sonra ne düşünürsünüz? böyle bir devletten hala hukuk bekler misiniz?

    devam edin efendiler. çalın, çırpın, yakalanınca yüzsüzce aklanın, sizi yakalayana küfredin, sonra yeni hırsızlıklara devam edin. anasını öldürün, oğlunu öldürün, bir halkın varoluşa inancını öldürün. aman ihaleleriniz bol olsun...
  • az önce kendimi on saniyeliğine kendisinin yerine koydum.

    ben bir bebek doğuruyorum, emziriyorum, nefesini kontrol ediyorum, ilk adımını kameraya kaydediyorum, büyütüyorum, yarasına pansuman yapıyorum, okula gönderiyorum, sevdiği kızla tanışıyorum, sınavlarının çıkışında kapılarda bekliyorum, seviyorum, özlüyorum, kıyamıyorum.

    sonra bir telefon alıyorum. hastaneye koşuyorum. o büyüttüğüm bebek yok.
    çünkü kendini balkondan sonsuza savurmuş.
    neden?

    çünkü işkence yapmışlar. dayanamamış.
    peki sonra?

    ben 3.5 yıl adaleti arıyorum. her gün, her gece onunla birlikte.
    ama sonra, gitmeye karar veriyorum. gidiyorum.

    yazarken yemin ederim aklım çıkacak gibi hissettim.
    yere batsın devletiniz.
  • gece gece aglatmis annemiz. bir de onurun kiz kardesi ezginin annesi, bu olanlardan sonra o kizcagiz nasil dayanir dusunemiyorum.
  • kızı ezgi sevgi can'a sabır, sabırdan çok da güç diliyorum. o takipçisi olacaktır yaşanılanların bizlerle birlikte...
  • intiharıyla devlete şerh düşen anne.
  • kelimeleri insanın boğazına düğümleyen ana, dayanamamış yüreği.

    bu acıları bu aileye reva görenlerden, adaletin yerini bulmasını engelleyenlerden elbet bir gün hesap sorulur.
  • her anne için evladı o daha çok küçüktür. kıyamazlar... kendi canlarına kıyarlar da evlatlarının tırnağına varlıklarını siper ederler.

    ah muhsin ünlü yazmıştı:

    "anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor.."

    hatice can, oğlunun uzanan elini görmüştür..
  • bugün günlerden cumartesi yine. o bir anaydı onun sesini duymak zorundaydınız! onu dinlemek zorundaydınız!!
  • https://twitter.com/…tus/440248943461412865/photo/1

    ekranda bir fotoğraf, fotoğrafta orta yaşlı bir kadın ve genç adam... gözlerinde sadece kendi halinde, mütevazi insanlara ait olabilecek bir masumiyet var. "ama ben hiç böyle mahzun olmadım/ ölümü hatırlatan ne var bu resimde?" *

    masumların kaybettiği, bilal erdoğanların kazandığı hoyrat bir ülkede, devlet dersinde katlettiler bu insanları. kızmak, küfretmek isterdim ama şimdi tek kalp ağrısı, sanki kendi kardeşim, annemmiş gibi...
  • bugün duydum dayanamamış daha fazla, oğlu gibi kendi eliyle son vermiş ızdırabına.

    sadece birkaç dakika görüşmüş olsak da, zarafetini, hanımefendiliğini, kibarlığını unutamıyorum.

    yutkunamıyorum.
hesabın var mı? giriş yap