• son dönemde takipçileri giderek artan, çok afedersiniz andavallığın daniskası bir eylem, duruş.
    romantik komedi denen gereksiz film türü çoğunlukla kadınların tüketmesi için yapılmış bir nane olmakla birlikte, artık yavaş yavaş erkek ırkında da takipçileri görülmeye başlamıştır.
    evet, ben bu tür filmlerden tiksinirim. neden derseniz hepsi birbirinin aynıdır, ayrıca başkasının yaşadığı romantizmden bana ne? ama sevene karışmam, saygı duyarım. lakin iş gelip de bu filmlerde gördüğün her tribi gerçek hayata yansıtmaya dayanınca orada bir dur demek lazım.
    bu filmler adı üzerinde komedidir. mizahta en çok kullanılan yöntem ise abartmaktır. velhasılı karikatürize edilmiş, gerçek olamayacak kadar uçuk bu tiplerin gerçek hayatta pek fazla yeri yoktur. zira uç örnekler sayıca az oldukları için uç(uk)tur ve bana gelmese de sevenler için komiktir.
    tamam, kadın ve erkek psikolojik ve fiziksel nitelikler bakımından çoğunlukla farklıdır ve bence böyle daha güzeldir dünya. ama bu bir kadının önemli gün ve haftaları kaydetmek için üretilmiş organik bir memory stick gibi davranmasını gerektirmez. etrafımızda gavur filmlerinde doğum günü hatırlanmadı diye sevdiceğinin hayatını siken kadınları taklit eden ve bunu neden yaptığını bilmeyen bir ton kadın türedi farkında mısınız? bunalıma girince çikolata yenmesi gerektiği, romantik komediler o depresyon küpü kadınları burnuna sokmasaydı kaç kadının aklına gelirdi. bunalınca çikolata yiyen, yedikçe şişmanlayıp bir daha bunalıma giren kadınlardan kaçı bunu istediği için ya da öyle hissettiği için, kaçı bu saçma filmler tarafından böyle davranınca daha kadınsı görüneceği kendisine öğütlendiği için yapmaktadır?
    yanında taş gibi hatun varken maç özeti seyredip hatunu sallamamak, aslında çükü kalkan heteroseksüel hiçbir erkeğin yemeyeceği bir nane olsa da, yerli/yabancı romantik komedi temelli film ve dizilerde umursamaz adam görünmek için kullanılan yegane kalıp bu olduğu için böyle davranan mallar var aramızda. böyle davranıp daha erkek olunacağını sanan bu angut sürüsü, aslında ağızdan son derece kolay çıkan "seni seviyorum" cümlesini hatuna söylerken spazm geçirmesi gerektiğini de sanmaktadır. kendisine düzenli olarak "seni seviyorum" denmezse, bunalıma girip çikolata yemesi gerektiğini zanneden kadınlarla birlikte kasa kasa anlamsız bir hayat yaşar bunlar.
    daha böyle bir sürü örnek verilebilir ama sonuç olarak demem o ki romantik komediler filmdir, kurgudur. o tipler gerçek değil yani. turist ömer gibi davranıp sokakta dolaşsan deli derler lan adama. akıllı olun biraz.

    (bkz: hayati)
  • duyguları tüketmek, akabinde bitki gibi soğan gibi yaşamaya başlamak, yeni filmleri dizileri de gübre olarak kullanmak*..
  • bütün dinlediği şarkı sözlerini kendi hayatının bir köşesine uydurmaya çalışan, bütün şiirleri kendisi için yazılmış, havadaki bulutun bile kendisi için varolduğunu sanan kıl kız grubunun çok rahatça yapabileceği davranış.
  • en fazla birkaç aşk süren bir sanrıdır. daha sonra insan kendini eve kapatır ve ikinci sahne başlar, hayati sitcom karakteriymis gibi yasamak.
  • "bugünkü yaşamımız dünkü düşüncelerimizin, yarınki yaşamımız da bugünkü düşüncelerimizin eseridir: yaşam aklın eseridir." burda akıldan kasıt mantık değil neye inandığımızdır bence yani bugün ne düşünüyorsak, neye inanıyorsak yarınımız da öle olacaktır. hayatı romantik komedi sanan sanmayan herkese saygım vardır ama hayatı ne sanarsanız odur efendim. kendim de çoğu kez romantik komedi izledikten sonra salak bir duygusal coşma içine girerim **, ama ne olur, hayati romantik komedi sanmak salakça birşeydir, gerçek dünya* böle değildir o nedenle hemen bu halden çıkmamız gerekir. ek olarak, bahsettiğim duygusal coşma, yoğunlaşma ve o karakterlerin yerinde olmak isteği felan çoğunlukla temelinde yetersizlik hissini barındırır ancak özür diliyerek söylüyorum: aslında ne hissettiğini, mantığın ile yargılayıp onu öldürmek kendine yapacağın en büyük saygısızlık olur. duygularımızı akışına bırakamıyacaksak, salakça düşüncelerimizi reddeceksek, rasyonellik uğruna hayal etmekten korkacak hale geliceksek nerde kaldı bizim ben'imiz, benliğimiz*. klon olmaya kadar gider bu.

    hayatı romantik komedi sanmayı mantıksız bulmak çok mantıklı yargıdır ancak bunu duygularımıza karşı bir cephe alarak yapıyorsak... hayır, yanlış veya doğru yargısı getirmicem, sonuçta onlar da göreceli. bence hayal kurmak çok faydalı birşeydir, özgür kılar, tabi bu da tartışılıp rasyonelistler tarafından boku çıkarılabilecek bir başka konudur.
  • sürekli hayatın henüz giriş bölümünü yaşadığını sanmak, bi gün gelip asıl mesele tüm görkemiyle vuku bulacak, aha işte o zaman olaylar gelişecek sanmaktır. oysa öyle bi gün gelse bile, o sırada fonda güzel bi müzik çalacak ya da hayatınızın aşkıyla buluşacağınız gün yüzünüzde sivilce çıkmayacak demek değildir bu. hayat romantik komedi değildir efendim. zira gerçek bir insanın meg ryan kadar sevimli gülümseyebilmesi, tom hanks kadar esprili olabilmesi mümkünsüzdür.
  • aşkı tanımamaktır.

    aşkı bilmeyenler, popüler kültürle yoğrulmuş naif beklentilerimiz sayesinde ilk seferinde -hatta bazan her seferinde- diğer insanları dinle(me)yip oyunun kurallarına ihanet etmesiyle aşk denen oyunda kaybetmesidir.

    bu saf -temiz- insanlar zannederlerki sevgi her zaman kazanır, aşktan kötü birşey gelmez. yanılmaktadırlar. insanlar özünde saf ve iyi değildir ki iki insanın birleşmesi temiz oyunlar üzerine kurulu olsun. çamur içinde güreşmektir biraz aşk. her seferinde daha kirli çıkarsın taki senden daha temiz bulana kadar. sadece o zaman "kazanırsın".

    aşktan kötülük gelir arkadaşlar, madem romantik komedi bu siz her zaman kaybeden kötü adamsınız iyi adamda kötü olma yolunda bir yolcu sadece.
  • hayata mukemmel bir yaklasim. cunku neden? cunku romantik komedilerin sonunda her zaman isler rayina oturur, butun anlasmazliklar, yanlis anlamalar en optimum sekilde cozumlenir, bu cozumler herkesi mutluluga, neseye ve bunlardan kaynaklanan gozyaslarina bogar. optimizm kansere bile iyi geliyor guzel okuyucu, kadina kiza ne zarari olabilir?
    bana da boyle fizibilite raporu gibi entry yazmak kisfmetmis.
hesabın var mı? giriş yap