29 entry daha
  • türkiye'yi batıracak olan garantiler. çöküşe hazırlanın, çünkü bu sistemi değiştirmiyorlar.

    detaylarına bakalım:

    1* şimdi sistem şöyle işliyor. bir yol, otoban, baraj, köprü, tünel vb. büyük montanlı bir iş yapılacak. bunu normalde devlet kendi kaynağıyla yapabilir. ama devlet buna kaynak ve emek ayırmaktansa, gerçekten de güzel bir yöntem olan kamu özel işbirliği (köi) denen tekniği kullanır. çünkü bu gibi projelerde aynı zamanda özel sektör tecrübesinin de kullanılması, projeyi son derece verimli kılar. bu köi'nin ingilizcesi de public private partnership'tir, ortalıkta 'ppp' diye görürsünüz devamlı.

    2* bu köi'ler iyidir, hoştur. ancak bunlar ihale usulüyle yapılır. kamu ihale kanunu üzerinden kamu ihale kurumu bu ihaleleri yapar. biliyorum 'ihale' kelimesini duyar duymaz aklınıza hemen gayri meşru şeyler geliyor. zaten yandaş yaratma peşindeyseniz iki şey çok önemlidir; birincisi belediyeler, ikincisi ihaleler. belediyeler nasıl olsa batmıyor, borçlandıkça borçlandırıp yandaşlara para aktarıyorlar. ihalelerde de önceden kanun değişiyor sonra işlem meşru sayılıyor. bu ülkenin kamu ihale kanunu 187 ayda 186 kez değişti sen ne diyosun... bakın bu çizelgede de dünyada en fazla 10 ihale alan şirketin 5'inin türk olduğunu, dünya bankası verileriyle görüyorsunuz.

    3* neyse konuya dönelim. bu köi'nin en çok duyduğunuz yap-işlet-devret (yid) modeli kullanılıyor. bunun birkaç varyasyonu da var. yap-devret, ya da işlet-devret gibi. süreler de uzun olur, genelde 49 yıl. sürenin sonunda ihaleyi alan şirket(ler), işletmeyi devlete devrederler. yap-devret modelinde işletme olmayacağı için önce yapım ardından devir gerçekleşir. ya da devletin sahibi olduğu bir işletme, bir süreliğine işletilmesi için bir şirkete verilir sonra iade alınır falan.

    4* şimdi gelelim işin mundara dönüştüğü noktaya. yid modelinde devletin kimseye bir şey ödemesi gerekmez. elbette bazı projeler için farklı olarak ödemeler yapılabilir. ancak yid'in anlamı, zaten ihaleyi alan şirketin projeyi kendi cebinden yapması; ardından onu işleterek parasını kazanması, sonrasında işletmeyi devlete devretmesidir. sistemin iyi çalıştığı 49 yıllık senaryoda, devlet para ödemeden kamu hizmetini yerine getirmiş olur. kamu bu hizmetten gayet güzel faydalanır. işletmeci konsorsiyumlar da (birkaç şirketin oluşturduğu borçlar hukukuna tabi adi şirketler) ilk başta kendi cebinden para koysa da, ileride bunu çıkartır. üçlü kazanç, triple win.

    5* ancak işte bir ülkenin ekonomi yönetimine güven olmayınca, bu en yandaş işlerde bile kendini hemen belli ediyor: hazine garantisi.

    6* bu yid'lerin yapılabilmesi için ihale düzenleniyor. burada 'ihaleye fesat karıştırma'dan bahsedemiyoruz çünkü kanun her bir önemli ihale öncesi değiştiriliyor. o yüzden tüm işlemler 'meşru'. minareyi çal kılıfını hazırla hesabı.

    7* ihaleyi alan belli olunca bir de 'ihale şartnamesi' düzenleniyor. işte bu şartname (özel hukukta sözleşme) önemli. çünkü bu şartnamede bütün teknik hususlar yazıyor. hazine garantileri burada yer alıyor. o da şu: türk lirası'na güven olmadığı için liranın değer kaybedeceğini herkes biliyor, o nedenle ihaleyi alanlar döviz kuruna karşı kendileri için bir garanti istiyorlar. çünkü inşaat maliyetleri dövize çok bağlı. bugün 100 milyon usd gömülecekse ve ihaleyi alanlar ileride o parayı türk lirası ile çıkarmaya çalışacaksa; ileride kur yükselince büyük ihtimalle alacakları finansman döviz üzerinden olduğu için bunları ödeyemeyerek batacaklar demektir. örnek: üçüncü havalimanı :) hisselerin satıldığını hatırlayalım. bir başka batış hikayesi: istanbul'daki üçüncü köprü. çinliler devralmıştı.

    8* hazine bu garantiyi üstleniyor. çünkü kolay, bir imzaya bakar. sonra nasıl olsa imzayı atanın kendi parası değil, devletin kasası. devletin malı deniz, yemeyen domuz. dostlar alışverişte görsün. ne güzel "sağa sola, her yere yol yaptık" deriz oy kaparız düşüncesi...

    9* bugün, kur artışlarından dolayı toplam hazine garantisi 1 trilyon türk lirası'na yaklaşmış vaziyette. ben demiyorum, ibrahim kahveci geçen gün karar gazetesi'ndeki köşesinde yazdı. bugün iyi hoş söylüyorlar da, 3-5 sene önce hepsi el pençe divandı onu da unutmayın. ibrahim turhan, ali babacan, ibrahim kahveci vb. hepsi çok iyi ekonomistler. fakat ekonomi bilmekle iş bitmez. sanki bu hazine garantileri son 1 senede olmuş bitmiş gibi davranınca insan bir samimiyetini kaybediyor bu üstatlara karşı. "bugüne kadar neredeydiniz?" diye sorarlar adama. tamam bir murat muratoğlu gibi ortalığı ateşe ver demiyorum ama yine de... nitekim cevapları da genelde 'ık, mık'tan öteye gidemiyor. (bkz: ali babacan/@dragonlady)

    10* konuya dönelim. köi yapılması gerekir buna ben de katılıyorum. ancak bu iş böyle olmaz. ölü projelere, kendini çıkarmayacak projelere bu kadar bel bağlanmaz. balık baştan kokar. eğitime, adalete, sosyal güvenliğe para harcamayıp kimsenin geçmediği yollara, kimsenin kullanmadığı havaalanlarına ve hastanelere, sırf inşaat sektörü diye yatırım yaparsanız olacağı budur. daron acemoğlu bu büyüme modeline 'kalitesiz büyüme' der. işin sonu çıkmazdır elbette.

    11* hazine garantileri neden geri alınamıyor? çünkü o şartnamelerde olan sabit hükümlerden biri uyuşmazlık maddesidir. her sözleşmede böyledir bu. uyuşmazlık maddesinde 'türk yargı mercileri ve icra daireleri yetkilidir' yazmamışlar ve "her türlü uyuşmazlığa ingiliz x tahkimi uygulanır" yazmışlar. iş ingiltere'ye giderse elbette devlet takır takır ödemek zorunda kalır. cumhuriyet, osmanlı döneminin borçlarını kapatmıştır, bunları da kapatır. ama türk yargısına olan güvensizliği de görün. bu ülkede bir gizli tanığın ifadesiyle 128 kişi tutuklanmış. sen neyin yargısından bahsediyorsun? 2010 referandumuna 'evet' diyenler utansın ben ne diyim ki.

    *

    hazine garantilerinden nasıl kurtulacağız?

    bunun da tek çözümü 'mücbir sebep' kavramı. mücbir kelimesi 'icbar'dan geliyor. icbar etmek, mecbur bırakmak demek. mücbir sebep de dolayısıyla mecbur bırakılan sebep anlamına geliyor. sözleşmelerde ve şartnamelerdeki bir diğer tip madde de budur. mücbir sebep; yangın, sel, doğal afet, salgın, deprem, fırtına gibi insanoğlunun elinde olmayan ve beklenmedik büyük yıkımlardır. bunlar gerçekleşirse sözleşmeyi bir taraf feshedebilir. ve bu fesihten sonra ingiliz tahkimine bile gitse, oradaki ingiliz hakem türkiye'yi haklı görebilir.

    bunu ali babacan da açıkladı geçen gün. vaktiniz varsa mutlaka izleyin.

    ancak burada tek sorun şu görünüyor, acaba o şartnamelerde 'mücbir sebep' maddesi var mı :)

    ali babacan'ın cevabı: inşallah vardır.

    eğer yoksa, ilgili kamu görevlilerini bulup gereği yapılmalı. gerçi yapsan ne olacak? olan oldu artık. ama bu şekilde 'evet efendim'ci olunursa, özgür düşünceye böyle önem verilmezse, bürokraside işini bilen düzgün memur kalmazsa, işte böyle burnumuz boktan çıkmaz.

    selametle,

    *

    (bkz: 2020 ekonomik krizi/@dragonlady)

    (bkz: corona virüs ile yeni normal/@dragonlady)

    (bkz: hazine garantilerinin mücbir sebeple feshi/@dragonlady)
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap