• gerçekten varolanın yalnızca cisimsel olan $eyler olduğunu, bilginin dı$ dünyadaki maddi nesnelerin duyuların üzerindeki etkisinin bir sonucu olarak duyumlardan meydana geldiğini savunan 18. yy fransız filozofudur.
  • (bkz: helvetica)
  • "insanın düşünce biçimini belirleyen çıkarlarıdır." diyen ampirisist filozof.
  • tam adı claude adrien helvetius'tur. dönemin fransa'sında (1700'ler) bir vergi tahsildarı olarak topladığı büyük servetini filozofları himaye etmek için kullanmıştır. "insan cahil olarak doğmuştur, aptal olarak değil" demiştir.
  • vergi mültezimi ve filozofların koruyucusu olan bu düşünür, yazdığı «zihin üzerine» (de l’esprit, 1758) adlı eserinde, locke’nin duyumculuğunu son sınırına kadar götürmüştür.
  • çok güzel ve derin aforizmalara sahip filozoftur kendisi.

    sonuna kadar samimi bir ateist olan schopenhauer çok sevdiği dostu frauentadt'e yazdığı mektupta şöyle der:

    ''siz ki helvetius'u okudunuz, yüce tanrı bunu mükafatlandıracaktır. zira o'nun kendisi de sık sık helvetius okur.''
  • helvetius, tıpkı condillac gibi insan zihninin tüm yetilerini duyum ve duyu algı sına indirgeme yolunu tutar. insanın duyu düzeyini aşan bağımsız yetileri olduğu inancı ona göre bir yanılgıdır. örneğin yargılama gücünün aklın işi olduğuna inanılır. oysa ona göre yargıda bulunmak, bireysel düşünceler arasındaki benzerlikleri ve benzemezlikleri algılamaktan başka bir şey değildir. söz gelimi, eğer sarının maviden ayrı olduğu yargısında bulunuyorsak bunun nedeni ‘sarı’ dediğimiz rengin gözlerimizi ‘mavi’ dediğimiz rengin etkileyişinden daha farklı bir yolda etkilediğini algılamaktır. yargıda bulunmak şu halde salt bir algılamaktır.
  • "insan özünde bencil bir yaratıktır. erdem de bencilliğin toplumun iyiliğine yarayan bir biçim kazanmasından başka bir şey değildir. bunu da eğitim sağlar ve sağlamalıdır."
  • “gereksinimsiz insan, eylem bakimindan ilkesiz hale gelir”
  • "fransız aydınlanması’nın filozoflarından helvétius’un de l’esprit (1759) adlı kitabında (zamanında yakılmış ve yasaklanmış bir kitap) ilginç bir pasaj vardır. bana her zaman çok komik gelmiştir. burada, şöyle der helvétius: “tutkulu insanlar neden diğerlerinden daha akıllı oluyor?” helvétius bu sözleriyle yaygın görüşü altüst eder. genel kanıya göre ya akıllısınızdır –ve bu da tutkularınızı denetleyebildiğiniz anlamına gelir– ya da tutkularınızın dizginleri ele geçirmesine izin vermişsinizdir, ki bu durumda aklınızı kaçırırsınız. helvétius ise bu ikisini, tutku ile aklı, biraraya getiriyor ve şöyle diyor: insanlar güçlü bir tutku tarafından yönlendirilmedikleri sürece katiyen akıllarını kullanmazlar. sadece tutkulu insanlar akıllıdır. diğerleriyse tembeldir. demek ki, insanı aklını kullanmaya sevk eden yegâne şey tutkudur. bu da akıl ile tutkuyu karşıt cepheler olarak göremeyeceğimizi söylemenin nükteli bir yolu.

    insanı harekete geçiren, bir şeye doğru yönlendiren şeyin tutku olduğunu düşünüyorum. ama bu, tek başına tutkunun yeterli olduğu anlamına gelmiyor. tutkunuzun peşinden gidebilmek için kendinizden çok şey vermeniz gerekir. bir şeyleri, hatta her şeyi tehlikeye atmanız gerekir. alışageldiğiniz yaşam biçiminizi, konforlu yaşamınızı (bequemes leben) riske atmanız gerekir – konforlu bir toplumsal konumda bulunacak kadar şanslıysanız tabii... insanlar, aksini gerektirecek bir durum olmadıkça toplumsal yaşamlarını kendilerine tahsis edilen mevkilerde sürdürmeye meyillidirler; alınyazıları onları beklemektedir. kopuş meselesi de burada devreye girer. kopuşu yaratan tutkudur. ama bu kopuş, muazzam bir çaba (anstrengung) gerektirir. risk almak zorundasınızdır; bunlar, son derece ciddi sonuçlar doğurabilecek riskler de olabilir."
    kaynak (bkz: mladen dolar)
hesabın var mı? giriş yap