• (bkz: leandros)
  • kiz kulesinin yapilisinin bilinen üc rivayetinden birini borclu oldugumuz mitolojik tipler.
  • kız kulesi hakkındaki sayısız efsaneden yalnızca birini olu$turan kahramanlardır..hero bizans imparatoru manuel komnen'in kızıdir..leander ise bir koy delikanlısıdır..
    efsaneye gore hero,bir koy delikanlısı ile birlikte oldugundan oturu imparator tarafından kız kulesine kapatılmı$tır..bunun uzerine sevdigi kızı bir turlu goremeyen leander kız kulesine her gece yuzerek gitmeye ba$lar..ve heroyu gordukten sonra gun dogmadan tekrar geri doner..hero her ak$am leander'in yolunu bulabilmesi icin elinde me$ale ile ona yol gosterir..her gece hero nun yaktıgı ı$ıga dogru yol alan leander bu $ekilde kız kulesini bulur..buraya kadar butun efsaneler aynı sabit metini anlatmakla beraber bu noktadan sonra iki noktaya ayrılırlar..
    ilkine gore leander bir gece ruzgarlı bir havada sevgilisini gormek pahasına bogazdan suya atlamı$ fakat ruzgar me$aleyi sondurdugu icin yonunu kaybetmi$ ve azgın dalgalara dayanamayarak bogulmu$tur..digeri ise imparator komnen acımasız ve zalim biridir..ve kızının geceleri elinde me$ale ile beklemesinden $uphelenir bir gece olanları ogrenmesi icin birini gorevlendirir,gercegi ogrendikten sonra kızını ve leanderi muhafızlarına oldurtur..
  • hikayenin kız kulesi üzerine olduğu düşünülse de aslında sözü geçen boğaz, boğaziçi değil çanakkale boğazıymış*.
  • ne o aşka yol gösteren deniz feneri tesadüftü
    ne yollar aşıp sana gelmek geceler boyu;
    hero’nun kalp ağrısıyla bekleyişiyse seninkisi,
    benimkisi leandros’un dalgalarla boğuşması;
    yollar usanır, dalgalar susar, kıyılar yine kavuşur
    bilmez misin ki yar; aşık olan hep ölmeyecekmiş gibi konuşur…
  • aynı hikaye çanakkale'de de anlatılır. leandros hero'yu görmek için her akşam nara burnu'ndan karşıdaki bir köye yüzmektedir. aynı gece geri dönüyordur. hero sevgilisinin yolu bulması için çıra yakmaktadır. bir akşam aksilik olur ve hero çıra yakamaz ve leandros yolunu kaybederek hayatını kaybeder. bu bir hüzünlü aşk hikayesidir.
  • hero ve leanderhero and leanderkahraman ve leander

    marlowe un tamamlanmamış epik şiiridir.
    ölümünden sonra george chapman tarafından tamamlandı. şiir ilk olarak marlowe'un ölümünden beş yıl sonra yayınlandı.
  • william etty’nin yorumuyla etkileyici resimler arasında yerini alan tablodaki kadim aşıklardır.
  • şu her gün karşımızda gördüğümüz boğaziçi'nin güzelliğini müjdeleyen kızkulesi var ya, bir zamanlar bu kulede bir kız yaşarmış derler, ona âşık bir delikanlı her gece galata'dan kuleye yüzer, sevgilisine kavuşurmuş... bir gece fırtına çıkmış, deniz delikanlıyı alıp götürmüş, ölü gövdesini ertesi sabah kulenin dibine atmış. bu masal kızkulesi için anlatılır, oysa, hero ile leandros'un efsanesi aslında boğaziçi'nde değil, çanakkale boğazında geçer. ama masal bu, sahnesi nerede olursa olsun, bir hayal, bir de hakikat payı taşır. istanbul limanının süsü bugün de dimdik ayakta duran sevimli kızkulesi bu masalı kendine yakıştırmış ya, doğru veya yanlış, varsın sahibi o olsun bundan böyle.
    bir varmış, bir yokmuş, çanakkale boğazının en dar olduğu yerde biri sestos, öbürü abydos diye iki şehir varmış. abydos, anadolu topraklarında, sestos da karşıda trakya kıyısındaymış. boğazın en dar geçidi, naraburnu yıllar yılı kahramanlık destanlarına sahne olmuştur gerçi, ama insanlığın kara günlerini dile getiren bu olaylar, dalgalarının bir aşk faciasına da sebep olduğunu unutturmuştur bize.

    abydos'ta bir kral oğlu yaşarmış, adı leandros, sestos'ta aşk tanrıçası aphrodite'nin bir rahibesi varmış, adı hero. hero ile leandros gönül vermişler birbirlerine. neden vermişler, nasıl vermişler? masal açıklamıyor bunları. sevgililer birbirlerini niçin sevdiklerini, sevgi kıvılcımlarının yüreklerinde ne zaman çaktığını bilirler mi? biz diyelim ki, bir bahar günü sestos'ta bayram yapılmış, aphrodite'nin çok genç ölen sevgilisi adonis'in şerefine bir bayrammış bu. adonis, yahut temmuz (temmuz ayının âdı oradan gelir) ağaç kabuğundan doğmuş, çiçek gibi körpe, canlı bir çocukmuş. aphrodite onu görür görmez, güzelliğine vurulmuş, çocuğu yeraltı tanrıçası persephone'ye vermiş, büyütsün diye. ne var ki, karanlık ülkenin tanrıçası da çocuğa tutulmuş. aphrodite'ye geri vermek istememiş. tanrıların babası zeus kızlarının arasını bulmak için adonis yılın üçte birini yeryüzünde aphrodite ile, üçte birini yeraltında persephone ile, geri kalanını da kendi nerede dilerse orada geçirecek diye kesip atmış. ama adonis yılın sekiz ayını aphrodite'nin yanında geçiriyor, yalnız dört ay iniyormuş karanlık ülkeye, persephone kıskançlığından bir yaban domuzu salmış ormanlara, hayvan adonis'i avlanırken yaralamış, öldürmüş. can çekişen sevgilisinin yanına koşarken aphrodite'nin ayağına bir gül dikeni batmış. o güne kadar beyaz olan gül, tanrıçanın kanıyla al renge boyanmış. tanrıça, adonis'in gövdesinde ne kadar kan damlası varsa, o kadar gözyaşı dökmüş, toprağa dökülen her damla kandan bir lale, her damla yaştan bir kırmızı gül fışkırmış. bundan böyle bahar bayramında kadınlar, "ah adonis! vah adonis!" diye bağırıp dövünürler, tören yaparlarmış.

    leandros, hero'yu bu törenlerin birinde tepeden tırnağa kırmızı güllerle donanmış olarak görmüş belki. çiçeklerin kadife kırmızısı, kızın sütbeyaz güzelliğini daha da belirtiyordu. abydos'lu kral oğlu sestos'lu rahibeye ne pahasına olursa olsun kavuşmak isledi. ne yapsın ki, hero rahibeydi, bir erkeğe varamazdı, rahibe kaldıkça kızlığını korumalıydı. iki sevgili bakışlarıyla mı anlaştılar, yoksa mektuplaştılar mı, efsane bunu anlatmıyor, ne var ki, leandros anadolu kıyısından sestos'a geçmek için yanıp tutuşuyordu. bir gece dalgalara bakarken, sestos'taki kulenin tepesinde bir ateşin yandığını gördü. hero kuleye çıkmış, sevgilisine, "gel, gel!" diye bir meşale sallıyordu. deniz durgundu, ay suda hafifçe dalgalanan ışıltılarıyla leandros'a bir yol çiziyor gibiydi. leandros dayanıklı bir yüzücüydü.. karşı kıyıda hero'ya varan ışık yolu ise kısa görünüyordu. dalgacıklar, "gel, biz seni götürürüz" der gibi fış fış ediyor, kuledeki meşale çağırıyordu. leandros suya daldı, var gücüyle yüzdü. boğazın serin akıntıları yanan gönlünün ateşini dindireceğine, sevgiyle hızlanan gövdesine arttıkça artan bir güç katıyordu. hero'nun elinde sallanan meşale gittikçe yakınlaşıyordu. adonis bayramında gördüğü pembe beyaz kız şimdi gümüş ve altın rengi ışıltılar saçıyordu. bir kulaç, bir kulaç daha, ona kavuşacak, ince gövdesini kollarında saracak, dudaklarını dudaklarına alıp sevgisinin yumuşaklığını tadacaktı. leandros artık yüzmüyor, su fırtınası arasında uçuyordu. son bir kulaçla karaya ayak bastı, soluk bile almadan kumsaldan yukarı koştu. kulenin kapısı açıktı, içeriye daldı, merdivenleri tırmandı.
    ilk defa birbirine sarılacak bir kadınla bir erkek nasıl bir an duraklar, karşılarına çıkan mutluluğa nasıl şaşkınlıkla inanmadan bakarlarsa, hero ile leandros da öyle durakladılar, bakıştılar. meşale söndü, sestos kulesi kapkara bir taş yığını gibi yükseldi gene ay ışığında.

    bir gece, bir gece daha, her gece leandros kulede sallanan meşaleye doğru yüzüyor, her gece hero'ya kavuşuyor ve her sabah doymadan, yaz gecelerinin kısalırına üzülerek dönüş yolunu tutuyordu. yaz geçmiş, boğazda dondurucu poyrazlar esmeye başlamıştı. ne var ki, sestos kulesinde meşalenin yandığını gördü mü, ne rüzgâr, ne dalga, ne soğuk durdurabiliyordu leandros'u. denize dalar dalmaz en yüksek dalgalan yara yara yüzüyor, yorgunluğunu duymadan varıyordu karşı yakaya. hero korkmaya başlamıştı, denizden çıkan sevgilisinin buz gibi bedenini sararken bir tehlike sezinleyerek ürperiyordu. hızla esen bora meşalesini söndürecek gibi oluyordu bazı geceler. yine de gelme diyemiyordu leandros'a. öpüşmemek, kavuşmamak, biri boğazın bir kıyısında, öbürü öbür kıyısında bütün bir gece ayrı kalmak akla sığmayan, olmayacak bir şeydi.

    bir gece fırtına daha sert esti, hero'nun elindeki meşaleyi söndürdü, dag gibi yükselen dalgalar leandros'un çırpınan gövdesini döve döve sestos'tan çok ötelere sürdüler. delikanlı bütün gücüyle karşı koymaya çalıştı, ama kulenin tepesindeki ışığı görmüyordu ki, nereye doğru yüzeceğini bilsin. yol gösteren ay ışığını kara bulutlar kaplamıştı. leandros'un yüregindeki ateş yanıyordu daha, ama kollarının, bacaklarının gücü tükenmişti. buz gibi bir donukluk sarıyordu bedenini. ne olduğunu bilmeden bıraktı kendini denize. sabaha karşı dalga ölüsünü attı sestos kıyılarina. kurşun gibi bir sabahtı. hero sönen meşalesini yine yakmış, bitkin ellerinde tutuyordu. kıyıya çarpan ölüyü görünce, ona ölümde olsun kavuşmak için kendini denize attı.

    azra erhat, mitoloji sözlüğü
  • hero ile leandros
    çanakkale ile ilgili bir başka efsane de. hero ile leandros masalıdır. abydos. çanakkale'nin anadolu kıyısında, nara burnunda pek eski bir kentti. boğaz bu noktada sanırım sekiz yüz adım genişliğindedir. abydos'un karşısında, gelibolu kıyısında. isa'dan yedi yüzyıl önce mijetoslulann kurduğu bir sestos kenti vardı. sestos'ta berrak ve temiz sevginin, masum güzelliğin tanrıçası aphrodite anadiomene ya da aphrodite urania'nın genç ve güzel rahibelerinden hero
    yaşardı. abydos'ta ise. leandros adlı bir deli- kanlı vardı. bir ilkbahar, delikanlı bir aphro- dite ve adonis ayininde tepeden tırnağa çiçeklerle donanmış olan hero'yu görür. he- ro'nun beyazlığına oranla her beyaz, kapkara görünürmüş. belki de onun için leandros kıza karasevdaya tutulur. kız da leandros'a gönül verir, ama kızın bir aphrodite anadio- mene rahibesi olmasından mı, yoksa babayla anaların izin vermediklerinden mi. deli- kanlı ile kız evlenemez ve sevgilerinin gizlice tadına varmaya karar verirler. leandros hemen hemen her gece dalganın çakan beyaz köpüğü imiş gibi karşı kıyıya yüzerdi. söylentiye göre hero her gece bir kulenin tepesi- ne çıkar ve elinde tuttuğu bir yanarca (meşale) aleviyle denizde yüzmekte olan sevgilisine nereye geleceğini gösterirdi. bir başka söylentiye göre ise. hero deniz kıyısındaki evinin penceresine bir ışık kordu. fırtınalı bir gece boğaz'ın suları kudurdu. ne var ki. gözünü budaktan sakınmayan deli gönüllü leandros, büyük aşkının hızıyla denize atılır. tam kıyıya yanaşacağı zaman gücü kesilip boğulur. ya da hero'nun penceresindeki ışığı rüzgâr söndürür, yolunu şaşıran leandros da sulann içinde kaynayıp ölür.
    akıntılar leandros ü n ölüsünü sestos kıyılarına getirir. kız sevgilisinin cesedini görünce kendisini kulenin tepesinden aşağıya atar. ve böylecç kendi canına kıyar.
    o devirde ve o yörede basılan madalyaların kabartmalarında leandros yüzerken ve sevgi tannsı eros da elinde bir yanarca ile ona kılavuzluk ederken görülür.
    bu efsane homeros'lan çok önce yaşamış olan musaios adlı efsanevi bir ozan tara- fından yazılmıştır. söylentiye göre, musaios. orpheus'un yetiştirmesiydi. bu ozan platon tarafından çok öviilmektedir. vergilius. ovidius, schiller, byron ve başkaları da olayı yazılarına konu edinmişlerdir.
    çevrintili akıntılar dolayısıyla boğaz'ı bu noktada yüzerek geçmenin imkânsız olduğu söyleniyordu. lord byron topal bacağıyla bu- radan yüze yüze geçerek söylentilerin yersiz clduğunu gösterdi.

    yunanistan'a karşı seferinde kserkses buradan geçmeye çalışmış, akıntılar köprüleri yıktığı için denize dayak attırmıştı. aby- dos isa'dan iki yüzyıl önce makedonya kralı beşinci filip'e karşı direnmesiyle ünlüdür.
hesabın var mı? giriş yap