• kendimi yakın hissettiğim islam şekli.
  • bir kere son derece siyasi bir sınıflandırmadır. ikinci olarak, bu konuda konuşanların hemen tamamı, bu şekilde adlandırdıkları toplumsal olguyu son derece menfi bir şekilde ele almış, çalışmış ve anlatmışlardır.

    tipik üç örnek:

    fuad köprülü'ye göre "heterodoks" islam'a biat etmiş dervişler:
    “yüksek felsefi mülahazalara ve tecrübelere kabiliyetli olmayan cahil ve … korkunç bir nihilizme ve immoralizme tabi” (alıntılayan ocak, 1992: 62) olarak tarif edilmektedir.

    irene melikoff hanımefendi ise halk islamı'nı:
    “ne tam olarak islam’ı özümsemeyi, ne de atalarının inançlarından kopmayı başarabilen sosyal toplulukların dini” (melikoff, 1993: 102) olarak tanımlamaktadır.

    halk islamının kentli/seçkin sınıfın yaşadığı ortodoks islam'dan neden farklı olduğunu ise resul ay şöyle izah ediyor:

    “… yüksek kültürün halka ulaşmasına kadar birtakım deformasyon veya değişim süreci geçirmesi(nde) … halkın inanç müktesebatının, anlama kabiliyeti ve hayat tarzının ya da yüksek kültürün halka ulaştırılmasında aracılık rolü üstlenenlerin bilgi birikimi ve entelektüel düzeyinin bunda etkili olduğu … ileri sürülebilir” (2006: 44; vurgular bana aittir).

    • ocak, a., y., (1992), “osmanlı toplumunda marjinal sufilik: kalenderiler”, ankara: ttk basımevi.
    • melikoff, i., (1993), “uyur idik uyardılar”, çev. turan alptekin, istanbul: cem yayınevi.
    • ay, r., (2006), “ortaçağ anadolusu’nda bilginin seyahati: talebeler, alimler ve dervişler”, tarih ve toplum yeni yaklaşımlar, (3).
  • türkler islamı iran üzerinden almışlardır fakat kendi yaşam biçimlerine göre dönüştürmüşlerdir. böylece heterodoks islam oluşmuştur. buna örnek; alevilik, bektaşilik.
  • ernest gellner'in low islam da dediği halk islamıdır. türkiye cumhuriyeti modernleşme projesinde ortodoks islamı kendine yoldaş seçmiş olsa da heterodoks islam beklenenin aksine müthiş bir dinamikle varlığını sürdürmüş ve dahi moderniteye katılmıştır. heterodoksinin önemli kollarından biri olan nakşibendiliğin içinden milli görüş hareketinin çıkması, ordan da akp'nin türemesi bunun en iyi örneğidir. diyanet islamı olmayan islamdır.
  • heterodoks islam ile ortodoks islam arasındaki en büyük fark varoluş ve imtihan konularındadır.
    aslında ister islam için, ister hristiyanlık için konuşalım, tarihsel süreç içerisinde başlarda her ikisi de heterodoksiye meyleder.
    bu süre islam için çok kısadır.
    ne zaman ki dinin devleti olmaya başlar, o din devletine tahakküm gerekir.
    devlet uzun binyıllar boyunca zenginliğin koruyucusu ve silah, kolluk kuvveti bulundurma imtiyazı demektir.
    islam içi bitmez tükenmez kavgaların genel sebebi zenginliğin paylaşımıdır.
    islam'ın köleliği, cariyeliği tedricen, faizi tamamen yasakladığı iddia edilmesine rağmen osmanlı coğrafyasında kölelik ancak 19uncu yüzyılda kanunen yasaklanmış, hicaz bölgesi bu karara isyan etmiş, isyanlar sonrası hicaz kapsam dışı bırakılmıştır. günümüzdeki başlık parası vb. modern köleliğin devamıdır.
    hristiyanlık başlangıçta bir köleler ve acizler diniyken 4üncü yüzyılda bir anda roma'nın dini olmuştur. ardından kısa sürede kilise-devlet birleşmesini görürüz. çoban isa'nın altından saraylardaki takipçileri.

    islama dönersek özellikle konar göçer toplumlar ve asya kökenli türkler silahlı obalardan oluşurlardı, tarlaya, çifte, çubuğa bağlı değillerdi ve yaşayış tarzları daha özgürlüğe dönüktü. paralı askerleri bile isyanla devlet kurabilecek tiynetteydiler: kölemenler

    bu gruplar anadolu ve iran'da hristiyanlığın bakiyesi ( aziz paul ) tahakküm kabul etmez gruplar ile geneleksel iran mitolojisine dayalı felsefe ile tanıştılar. (hallac'ın dedesi zerdüşt idi.) islam, antik heterodoksi ve konar göçerliğin asi ruhu birleşince ortaya bir avam islam'ı çıktı. arap islam'ı içerisinde kendini bulamayan birkaç yüzyıllık süreç içerisinde kendi inanışını ya da felsefesini oturttu. ya da daha doğru ifadeyle bu yolda çabaladı. taa ki bektaşiliğin yasaklanmasına kadar. bence az ya da çok hallac-ı mansur, ibn-i haldun (çok iddialı oldu ama mukaddime sanırım ortodoksiye girmiyor pek) nesimi, hacı bektaş, şeyh bedreddin, yunus emre bu görüşe az ya da çok bulaşmıştır.

    peki nedir bunları ayıran:
    1) ortodoks islam ve hristiyanlıktaki elit ruhban sınıfı yoktur. (şehir bektaşiliği farklılık arz eder.) "islam'da ruhban sınıfı yoktur" gibi beylik laflar edene çevresine bakmasını salık veririm.
    2) kölelik yoktur, mal biriktirme yoktur. konar göçerlerin mal biriktirmesi zaten pratikte de çok zordur.
    3) allah biraz daha zeus'a benzer. nasıl mı? allah hepimizi ve her şeyi yarattı, sınav ediyor önermesi olduğu gibi kabul edilmez. "allah'tan olmayan nedir ki sınav oluyor?" karşı sorusu sorulur. cehennem nedir? cehenneme gidecek olan nedir? sorularına cevap aranır. çağdaş ozanımız feyzullah çınar "cehennemde ateş yoktur, herkes ateşini bu dünyadan götürür" der. sınav ile allah'ın kendisinin müntakim (intikam alıcı), cabbar, kahhar gibi özelliklerinden kurtulmak istediğini iddia edenler vardır. allah'a insanlık atfedilir.

    kısaca çiftçi ya da şehirli insanların kolayca kabul ettiği ortodoks inanç (ki bu inanç da resmi din gibi bir şeydir) başka iklimlerin insanlarınca kabul edilmedi. onlar da kendi felsefelerini kendi yaşamları içerisinde oluşturdular. ne yazık ki bu arkadaşlar şehirli, okur yazar, medeni toplum kurallarına sahip kardeşlerimiz olmadıklarından felsefeleri değil de kendileri göz önünde olduklarından heterodoksi de avam islamı diye anılır oldu.

    bu yazdıklarım kesinlikle 21inci yüzyıl islam dünyası için geçerli değildir.
    heterodoksiye kaçmadan imtihan meselesi makul sınırlar içinde savunulamaz.
    başarısız bir deneme için: http://www.sorularlaislamiyet.com/…rticle&aid=10663

    unutmayalım ki hallac fikirleri için değil devlet için tehlike olduğundan işkence altında can verdi.

    son söz: bence son heterodoks edip harabi 'ye selam olsun..
  • (bkz: ismaililik)
  • ahmet yaşar ocak, türk sufiliğine bakışlar isimli kitabının 15. sayfasından itibaren aşağıdakileri aktarır:

    "işte bu kitaptaki yazılarda okuyucunun sık sık karşılaşacağı islâm heterodoksisi, heterodoks islâm, heterodoks müslümanlık gibi terimler de böyle bir farklılaşmanın yarattığı, sünnî algılayışın dışındaki bir ıslâm yorumunun, bir müslümanlık biçiminin adını yansıtmaktadır. türk tarihinde islâm’ın siyaset, ekonomi, hukuk, toplumsal yapı, kültür ve san’at gibi toplum yaşantısının değişik yönleri bir arada düşünüldüğü zaman, ıslâm dünyasının başka yerlerinde de olduğu gibi, islâm’ın sosyal yaşantı ve kültür temelinde iki değişik görünüm sergilediğini görürüz:

    bunlardan birincisi, sosyologların ve antropologların yüksek islâm olarak isimlendirdikleri, ıslâm’ın kitabî esaslarına sadık olup aynı zamanda gelişmiş ve rafine bir kültür ve san’at ortaya koymuş olan “şehirli lslâm”dır. bu ıslâm, türkiye tarihinde ehl-i sünnet veya kısaca sünnîlik denilen yoruma dayanır. ikincisi ise, tarihsel kökeni itibarıyla sosyal taban olarak daha çok kırsal (köyler ve konar-göçer) kesime dayanmakta olup, yine sosyolog ve antropologların popüler islâm dedikleri, kısmen mitolojik inanç ve kültlerle karışık, popüler bir san’at ve kültür ortaya koyan “halk lslâmı”dır. bu halk islâmı’nın türk toplumu arasında iki biçimi vardır:

    birincisi sünnî yorumu benimsemiş halk kesiminin sergilediği biçimdir. ikincisi ise, bizim heterodoks islâm dediğimiz, bugün türkiye'de alevî-bektaşî toplumu tarafından temsil edilen biçimdir. bu noktada sık yapılan bir yanlışa işaret etmek yerinde olacaktır, ki o da şudur: genellikle bazı araştırıcılar şehirli lslâm’ı sünnî, kırsal lslâm’ı ise hetero-doks eğilimli olarak kabul ederler. görüldüğü gibi bu, yanlış bir tasniftir. çünkü türkiye'de halk ıslâmı’na mensup asıl büyük kitle sünnî eğilimlidir; ancak alevî kesiminden ayrıldığı birçok hususun yanında, onunla birleştiği noktalar da vardır. çünkü aynı ortak tabana dayanır; bu ortak taban halk islâmı'dır.

    bu heterodoks islâm meselesi, fuad köprülü tarafından ilk defa çeşitli araştırmalarında ele alınmış, islâm'ın sünnîlik dışındaki biçimleri için kullanılmıştır. e köprülü, osmanlı döneminde bu anlamda kullanılan râfızi terimini belki halk arasında yaygın pejoratif anlamı sebebiyle- tercih etmemiş, bazan doğrudan doğruya bu heterodoks (heterodoxe) terimini, bazan da bunun yerine bâtınilik kelimesini kullanmıştır. ancak ne köprülü, ne abdülbaki gölpınarlı, ne de daha sonraki bilim adamları, bu heterodoks (yahut bâtınî ?) islâm'ın özelliklerinin nelerden ibaret olduğunu, siyasî, sosyal ve teolojik karakteristiklerini yeterince tartışmamışlardır. bu meseleyi 1980 sonrası birtakım yazılarında detaylı olarak ele alan ve tartışan, türkler arasındaki heterodoks islâm'ın hem orta asya kökenlerini, hem orta do-ğu'daki diğer dinî ve mistik kültürlerle ilgisini ortaya koyan, profesör ırene melikoff olmuştur. ancak onun yayınlarının türkçe’ye çevrilmemiş bulunması, faydalanmayı engellemiştir. bunlardan bazıları daha bir iki yıl önce türkçe-ye çevrilmeye başlanmıştır (uyur idik uyardılar, çev. turan alptekin, istanbul 1993, cem yayınevi). biz de bundan yaklaşık bir on küsur yıl kadar önce, bektaşî menâkıbnâmelerinde islâm öncesi inanç motifleri (istanbul 1983, enderun kitabevi) isimli araştırmamızda, yaygın bazı bektaşî menâkıbnâmelerine dayanarak, bu halk ıslâmı’nın alevî-bektaşî kesimi tarafından temsil edilen heterodoks versiyonunun, tarihsel ve dinî kökenlerinin analizini denemiştik.

    işte türkiye’de bu konudaki araştırmaların yetersizliği yüzünden zaman zaman bu terimin gerektiği biçimde kav-ranamaması, siyasî, sosyal ve teolojik boyutlarının yeterince tartışılıp bilinmemesi sebebiyle, birtakım gereksiz tartışmalara yol açtığı uzun zamandan beri gözlenmektedir.

    bir defa şunu unutmamalıdır ki, tarih boyunca islâm’ı kabul etmiş değişik etnik, kültürel ve dinî kökenlere mensup toplumların, onu bu kökenlerden gelen birtakım inanç ve mitolojik unsurların etkisi altında yorumlamaları sonucu yarattıkları bir heterodoks versiyonu vardır. bu, tarihsel ve sosyolojik bir gerçektir. bu heterodoks versiyon, tarih içinde çeşitli zaman ve mekânlarda değişik görüntüler sergilemiştir. bu görüntülerden birisi de, türkler'in islâm’a girişleri ile oluşmaya başlamıştır. işte bizim heterodoks türk müslümanlığı dediğimiz bu versiyon, göçebe türkler arasında ve eski islâm öncesi dinî-mistik inançlar temelinde oluştuğu için, çoğu yerde gelişmiş yerleşik kültür çevrelerindeki kitabî (doğrudan kur’ân’a dayalı) biçiminden farklı bir muhteva ile görüntülenmiştir.

    bu heterodoks türk müslümanlığının -türk tarihi çerçevesinde düşünmek kaydıyla- siyasî, sosyal ve teolojik olmak üzere üç boyutu, bu boyutların, sünnî müslümanlıktan ayrılan üç temel karakteristiği vardır.

    a) siyasi boyut: sünnî islâm, türk tarihinde genellikle devletin, siyasî otoritenin resmi tercihini oluşturmuştur. bunun sebeplerini tartışmak ayrı bir konudur. ama bu, bir tek safevî devleti hariç daima böyle olmuştur. oysa heterodoks islâm, genellikle bu siyasî otorite ile uyuşamayan sosyal çevrelerin ideolojisini teşkil eden “paralel islâm” konumundadır. yani heterodoks ıslâm, sosyal bir zıtlaşmayı da belirler.

    b) sosyal boyut: sünnî islâm’ın çoğunlukla yerleşik çevrelerin dinî tercihi olmasına karşılık, heterodoks islâm büyük çapta konar-göçer çevrelerin inancını oluşturur.

    c) teolojik boyut: sünnî ıslâm’ın kur’ân ve sünnet temeline dayalı gelişmiş, sistematik ve yazıya geçmiş, bir teoloji meydana koymasına rağmen, heterodoks islâm, sistematik olmayan, mitolojik, senkretik ve sözlü (şifahî) bir teoloji, daha doğrusu bir inanç mozayiği oluşturmuştur.

    bu heterodoks türk islâmı’nın üç temel karakteristiğine gelince bunları şöyle gözden geçirebiliriz:

    1) bu islâm biçimi, her şeyden önce bağdaştırmacıdır (syncretique). yani, yukarda da işaret edildiği gibi, orta asya’dan anadolu’ya kadar geniş bir zaman ve mekân sürecinde islâm’dan önce türkler’in bazı inançları (muhtelif tabiat kültleri, atalar kültü), veya sonradan kabul ettikleri şamanizm, budizm, maniheizm, zerdüştîlik, hıristiyanlık, müsevîlik, hatta gnostisizm gibi) birçok dinî ve mistik kültür kalıntılarının, yüzeysel bir islâm ile karışmasıdır. işte biz bu karışıma senkretizm (syncretisme) diyoruz.

    2) bu islâm biçimi, hem bizzat tasavvufî bir karakter arzettiği, hem de islâm öncesi döneme ait mistik bir temel üzerine oturmuş olduğu için, koyu mistik bir yapı sergiler. bu, ll. yüzyıldan itibaren ahmed-i yesevî ve benzeri halk sufilerinin propaganda ettiği popüler tasavvufun yoğurduğu bir müslümanlık anlayışıdır. bu sufi karakter o kadar güçlüdür ki, bektaşîlik gibi bir tarikat olmadığı halde alevîlik, bu mistik karakteri 'bugün bile çok kuvvetli bir biçimde yansıtır.

    3) bu islâm biçimi, aynı derecede kuvvetli bir mehdîci (messianique) karakter arzeder. yani, ezilmiş, haksızlığa uğramış, hor görülmüş bir toplumsal psikoloji temelinde gelişen, günün birinde onu bu durumdan kurtarıp özlediği yepyeni bir düzene, bir “yeryüzü cenneti”ne kavuşturacak ilâhı bir şahsiyetin, karizmatik bir liderin geleceğine inanır. nitekim tarih boyunca bu heterodoks türk müslümanlığı’na mensup çevrelerin merkezi yönetimlere, siyasî iktidar odaklarına karşı geliştirdikleri bütün dinî-sosyal hareketler, istisnâsız bu mehdici, yahut mesiyanik karakteri ortaya koyar. bu karakter, bir ölçüde sünnî halk ıslâmı’nda da bulunmakla beraber, bu kadar güçlü ve temel nitelikte değildir.

    görüldüğü gibi bu heterodoks islâm veya müslümanlık, başlı başına ayrı bir din olmadığı gibi, teolojik birtakım tartışmaların sonunda ortaya çıkan klasik islâm mezhepleri türünden bir mezhep de değildir. yukarda da söylendiği gibi, bir halk islâmî'dir. türkiye tarihi içinde iki form altında belirmiştir: bu formlardan birini bir tarikat olan bektaşîlik, diğerini ise, belki bir mezhep diyebileceğimiz alevîlik temsil eder."
  • her devrin popülist politikası.*
  • aleviliktir bu
hesabın var mı? giriş yap