• sorumsuzluk,zorunluluklara sahip olmama ve tanınmamisligin karanlık dehlizlerinde yuvarlanirken hissedilen gevsemislik hali.
  • 22 sene öylece bir kenarda durmuş bu başlık. kim bilir kaç kişi gelip uğradı ama gerisin geriye çıkıp gitti? başlık açıldığında doğan kişi artık yetişkin birisi olmuş. belki o da okudu bu yazılanları. şimdi de biz buradayız...

    elbet sohbetten ziyade günlük monoloğu bu ama yine de sohbetimiz diyeceğim ben buna. sorun olmaz umarım canım sözlük... anlatmak istiyorum bu hiçliğin dayanılmaz hafifliği denilen hali; anladığımı kendimce paylaşmak istiyorum. ne filozofum ne de alim, sadece varoluşu üstüne düşünmüş ve düşünmeye devam eden dümdüz birisiyim.

    aslında hiçliği ne kadar anlatmaya çalışsam da uzaklaşacağım hiçlikten, bunun farkındayım. yine de cidarlarımın içinden çıkartarak kelimeye döküp, bunca düşünme hamallığından sonra biriken tortuyu görmek istiyorum. neticede yazmak, yazdığımız konuda bize ne anladığımızı gösteren müthiş bir araçtır. ayrıca ardınızda bıraktığınız işaretler misali, ileride geriye dönüp baktığınızda, geçtiğiniz yolları görmenizi sağlar. yazmak güzeldir.

    uzun girizgah bile bu konuda ne kadar temkinli ve ürkek olduğumu gösteriyor aslında. temkinli çünkü; her an varlığım anlamsızlaşabilir, ürkek çünkü; her an hiçliğin içinde boğulabilirim. ama yine de hiçbir olgunun olamayacağı kadar dinginlik vadediyor. ben de sürekli buna kapılıyorum işte!

    garip bir duygudur bu. hiçliğin bilinci etkileyen ve kendisine çeken süper gücü belki de bu dinginliktir. hiçliğe dair en yakın idrak bile ölümle barıştırma potansiyeline sahiptir adeta. intihar etmek veya yaşamaktan vazgeçmek anlamında değil, yanlış anlaşılmasın. ölüm her canlının istisnasız yaşayacağı ortak ve son deneyim ise; işte bu ortak ve son deneyimi, bireysel olarak sindirmeyi, kanıksamayı sağlar. ölüme koşar adım götürmez ama kaçınılmaz olana doğru ilerlerken, adımlarımızın geri geri gitmemesine dair koltuk çıkar. ölüm çekincesini yok etmez ama ölüm korkusunu aşmak için omuz verir.

    üstelik samimi şekilde yapar bunu. ölümden sonra yaşam veya bilincin devamı var diyerek insanları aldatmaz. cicili bicili ütopik hayallerle pışpışlamaz. hele hele varoluş ile ilgili bilinmezliklere cevap uydurmakla hiç vakit kaybetmez. varoluşun dayanılmaz ağırlığı denilen duyguları nötralize ederek adeta zihni berraklaştırır. hiçliğe göre bir cevap yoktur çünkü. olsa da pek önemli değildir. belki de hiç var olmadık deyip takılır. ters köşeleri ile değil de köşesizliği koyar önümüze.

    eğer bir önermesi olursa hiçlik anlamını yitirir. eğer bir şey işaret ediyorsa, varlığa dönüşerek kendisini yok eder. uzay boşluğundan bile boş, ondan bile hiçtir. öyle ki; hiçliği anlatmaya çalışırken bile anlatamazsınız, her kurulan cümle ile uzaklaşırsınız ondan. her betimlemede elinizden kayar gider, tıpkı buradaki gibi…

    hiçlik okunmaz, hiçlik izlenmez, kısaca hiçlik deneyimlenmez. yalnızca hiçliğin varoluşa yansıması kavranabilir, idrak edilebilir ve kabullenilebilir. 4 boyutlu tesseract misali, kendimizce ancak hiçliğin 3 boyuttaki gölgesini imgeleyebiliriz, fazlası değil.

    varoluşun tam tersi yok oluş değildir, hiçliktir. yok olma anından sonraki şeydir. bu yüzden hiçliğe dair en yakın tecrübe ancak düşünsel olabilir. bu düşünsel tecrübe kimisinin varoluş sancılarına iyi gelirken, kimisine de sartre'deki gibi bulantı hissettirir. hatta uzaktan vazgeçmişlikle karıştırılsa da aslında özü gereği durağan ve dingin haldedir. işte bu durum inanılmaz bir manevi hafifliği koyar önümüze. onun dayanılmaz olan yanı da işte bu hafifliğidir.

    sohbet uzadıkça hiçlikten nasıl da uzaklaşılıyor değil mi? belki şu an okuduğun bu son cümlenin sonundaki noktalama işaretinden sonraki boşluk yeterdi hiçliği anlatmaya...
hesabın var mı? giriş yap