• hakan bıçakcının okuması keyifli öykü kitabı. sanki hepsinin devamı var ama yazılmamış henüz.

    hayaller paris gerçekler eminönü.
  • hakan bıçakcı'nın bir solukta okunası öykü kitabı.

    --- spoiler ---

    insan gülen birini görünce tebessümünün nedenini, kahkahasının sorumlusunu merak etmiyor ama ağlayan birini görünce gözyaşlarnın kaynağını, hıçkırıklarının sebebini öğrenmek istiyor.

    --- spoiler ---

    şu cümleyle hep bahsettiğim şeye parmak basmış bıçakcı.

    bir de şu kalıp çok güzeldi:

    --- spoiler ---

    son derece sınırlı malumatını dünyada bilinmesi gereken her şey sananlarn sinir bozucu rahatlığı

    --- spoiler ---
  • içinde çok güzel hikayeler var. dönüp dönüp okumak isteyeceğiniz hikayeler var. bir dolu da güzel tespit var. özetle; okuyacak bir şeyler arıyorsanız "bir el atın" derim.

    şu kısmı birçoğumuzun derdi olabilir;

    --- spoiler ---

    derdimi çok iyi biliyorum da, hiç iyi anlatamıyorum. kendi kendimeyken çok güzel anlatıyorum da. oturup biriyle konuşayım dediğimde olmuyor. aklımdakinin onda biri, içimdekinin yüzde biri anca dile geliyor. gerisi içimde kalıyor. kendinden de sıkılıyor insan bir süre sonra. iyi anlaşmak yetmiyor bazen.

    --- spoiler ---
  • bu ay kulüp olarak bıçakcı'nın bu öykü kitabını okuyoruz.

    (bkz: ekşi sözlük yerli edebiyat kulübü)
  • yazar bu kitabı yazmasaydı mutlaka delirirdi. belki hala delidir bilemiyorum. zaten son sayfalara doğru iyice yiğit özgür'e bağlıyor. tam anlamıyla anlatmak elbette imkansız ama yazarların yaşadıkları kafaları okuyucuya anlatmaya çalışması hoşuma gidiyor. çabası bile güzel.
  • kötü kitap. şöyle bir kısım var kitabın 2. sayfasında (hikâye terk edilen, eski sevgilisi zengin biriyle evlenen adamın ağzından anlatılıyor, bu kısımda da eski sevgiliden bahsediyor):

    "onun paraya pula olan düşkünlüğünü hep hissederdim aslında. şimdi aklıma bir örnek gelmiyor. hissederdim ama görmezden gelirdim. evladının sakatlığını gözü görmeyen bir ana gibi"

    kurulan analoji anlamsız. sevgilisinin zenginliğe olan düşkünlüğünü fark eden insan (eğer zengin değilse); ona yetersiz geldiğini, bu sebeple terk edilebileceğini hisseder, korkar. annede ise bu hislerden eser yok.

    ikinci hikâyede ise 3.5 sayfada 15 tane üç nokta kullanılmış (oturup saydım). dram yaratmak için yapmamız gereken bulduğumuz her yere üç nokta serpiştirmek mi? gerçi bu 3 nokta fantezisini övgülere aldanmayıp kitabın arka kapağını okusam da fark edebilirdim:

    "hikâyede büyük boşluklar var, kafa karıştırıcı, hatıra didikleyen bıçakçı hikâyeleri... hayaller paris, gerçekler eminönü..."
  • ismini çok beğendiğim ve anlamlı bulduğum kitap. öyküler de fena değil.
  • kısa öykü hele ki kısa olay öyküsü çok zor iştir. durum/kesit öyküsünde formül bellidir. uzun olay öyküsü de görece kolaydır. beş uzun öyküden oluşan kitaplar bu yüzden epey yaygındır ama olay öyküsünü 3-4 kitap sayfasında toparlamak; bu arada hem karakter yaratıp, hem finale plot twist koyup, fantastik ögeyle mizahı kaynaştırıp bir de üzerine anlamlı bir söz etmek her babayiğitin harcı değildir. hakan bıçakçı bunun üstesinden gelmiş, önünde saygıyla eğiliyorum. zayıf öyküler yok mu? olabilir. bazen klişe imgelere dayanılmış mı? mümkündür. kimi zaman dilde zaaf seziliyor mu? muhtemelen. ama yukarıda saydığım özelliklerinden dolayı bütün bunlar yok hükmündedir. 180 sayfada en zayıfı bile en azından ilginç olan, bazıları insanın tüylerini ürpertecek ölçüde tekinsiz, kimisi sesli güldürecek kadar komik 34 öykü anlatabilen bir başkası varsa beri gelsin.
  • öykülerinden birini okuyunca bir roald dahl öyküsü okumuş etkisi yarattı bende ki nadir olur bu durum. kimi öyküsü öylesine çiziktirilmiş gibi olsa da kimi öyküsünde kurgu ve dil bir kırbaç olup şaklıyor.
hesabın var mı? giriş yap