• istanbul film festivalinde gösterilen film. eğer vizyona girerse cok sasiracagim. filmin sahibi belge filme kolay gelsin.
  • 145 dakika süren, bununla da kalmayıp yavaş ilerleyen bir film olması nedeniyle seyirciyi bazen sıkan ve boğan film. gerçeklerin birden su yüzüne çıkmayıp, kısık ateşte izleyiciye sunulan film. bu kısık ateş seyirciyi gittikçe ısıtıp, filmin sonlarında taşmasına sebep oluyor. biraz the others kokuyor ama olsun, yine de güzeldi. filmde bir sahne hariç* hiç müzik veya ses kullanılmaması dikkat çekici, bu da seyircinin direkt konuya bağlanmasını sağlıyor.

    "aramızda bir uçurum var. ve ben bu uçurumu kaldırmak için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum"
  • jacques rivette'in bugun turkiye'de gosterime giren filmi. basrolde emmanuelle beart var. bir ask filmi ama gerilim ogeleri de barindiriyor gibi. gidilesi film.
  • felesefik derinliğiyle, beni gerçek hayattan uzaklaştıran, sadece kendi konusu ve kişileriyle yaşatan bir film. boş bir salonda izlemenin verdiği ekstra sessizlik sayesinde hayatımın tüm karanlık pasajlarına doldu bu şaheser. belki kimilerine sıkıcı, fazlasıyla kasvetli ve bunaltı gelmiş olabilir. ama ben aynı hazzı bir daha alabileceğimi bilsem yine izlerim.
    yalın anlatımı kimi zaman hızlı ve karmaşık cümle katarlarıyla izleyiciyi şaşkına çevirse de, tüm seslerin kesildiği o birkaç dakikalık sahnede ve son kısımdaki diyalogda, bağımsız sahneler arası geçişlerde binlerce defa hayran kaldım, sinemaya ve onu varedenlere.
  • fr. marie ve julien'in hikayesi
  • filmde pek çok felsefik gönderme vardır. saatler ve o bitmek bilmez tiktakları kalp atışlarını simgeler. julieni'in bir sahnede saat tiktağını kesişine dikkat etmek lazım. kedi de bir başka önemli öğe bana kalırsa. evdeki belki de en mantıklı ve istikrarlı karakter oydu. hatta bana kalırsa evin gerçk sahibiydi "yeter" adlı kedi.
    marie ve julien, bir erkekle bir kadının erişebileceği tüm ilişki iklimlerini yaşamaya başlıyo bu filmde. aşk, ihtiras, kıskançlık ve seksi yaşarlar. bütün sınırları zorlarlar birlikte. hayatın ve ölümün sınırlarıdır aslında bu ilişkide anlatılan... yüzlerce ince detayı barındıran bir film calismasi. sabirli sinemaseverlerin izlemesini tavsiye ederim.
  • mekanları ve esas adamın mesleği(dev saat tamircisi) itibariyle başlangıçta göze hitap eden, lakin sonra aynı mekanlara yönetmenin sıkıcı(boğucu) bir biçimde eğilmesiyle can sıkan ve oldukça basit bir senaryoya sahip olan film. yönetmeni "gelişmekte olan yönetmenler" kategorisine koymak uygundur. bu arada esas adamın oyunculuğu çileden çıkartacak kadar kötü, hatununki ise vasat... sakın ola filmin afişi üzerinde yazan "tukulu bir erotizm" yazısına kanmayın! filmde az da olsa tutku mevcut ve fakat erotizm neredeyse hiç yok!
  • ankara'ya ancak bu hafta (20 ağustos 2004) gelebilen ve sadece moviepol sinemasında oynaması ile sinirleri bozan film.
  • tum temel sinema kurallarini ihlal eden, insanda izlemek icin hicbir istek birakmayan, ne yonetim ne devamlilik ne goruntu yonetimi ne de ses barindiran film. kolay kolay sinema salonunu terketmem ama bu filme dayanamadim, neyse ki oyunculuk iyiydi de -oyuncu yonetimi demiyorum- antrakti bekleyebildim.
  • filmi izledikten sonra, film karakterleri arasında en iyi canlandırılanın nevermore olduğuna karar verdiğim film. nevermore'u, gaspard canlandırmış. muhteşem. hele o tasmasındaki çıngırağımsı zilin sesi unutulmaz!

    tüm film boyunca olan müziksizliğin, final sonrasında, jenerikte "our day will come"´ın (1962) müthiş bir jazz yorumuyla giderilmesi, çölü geçtikten sonra içilen bir bardak soğuk su gibiydi.

    (bkz: nevermore/@sanbo)
hesabın var mı? giriş yap