• psikoloji yahut ilm i ruh eseriyle türkiye'de psikoloji biliminin öncülerinden biri olmuş kişi..
  • hazretin kronolojisini atlayaraktan ufak tekek kenar süsleriyle paylasalim

    kirim muharebesinden sonra sadrazam büyük resit pasa türklerin bir degisim süreci icerisine girmis oldugunu yeni bir dönemin basladigini avrupalilara göstermek amaciyla avrupanin cesitli yerlerine egitim amacli bir kadro gönderir. bu kadronun icinde hoca tahsin efendi ve talebeleri de vardir. bu tayfa paris´e gönderilir. avrupa baskentlerinin en önemlilerineden biri olan paris hazrete yepyeni bir dünyanin kapilarini aralar. ve hazret kendini yogun bir faaliyet icinde bulur. bir yandan fizik kimya matematik astrnomi gibi müsbet ilimleri tahsil eder diger yandan ise türk konsoloslugunda imamlik görevine devam eder. ve paris´te bulunan mekteb-i osmani talebelerine arapca ve din dersleri verir... zamanla paris hazreti daha da cezbeder dolayisiyla zamaninin büyük bir bölümünü ilim muhitlerine hasretmekle yetinmez , medeniyet ve kültür sehri kabul edilen paris´in fikir ve edebiyat cereyanlarina sahne olan kahvehanelerinin müdavimi olur. ondokuzuncu yüzyil paris kahvehanelerini konu alan georges de wissant´in kaybolan kahveler adli eserinde hazretin ismi de gecer hatta. hergün edebiyatcilarla ünlü sairlerle dolup tasan kahvehanenin müdavimidir hasili..

    fuat pasanin hazreti sürgüne yollamasindan sonra paris´e yerlesir. zamanin yazari cizeri tarafindan sevilir ülfet ünsiyyet sahibidir coguyla zaten.. hatta hazret nev´i sahsina münhasir bir mesreptir velev ki kendisini sürgün eden fuat pasanin nice´e tedavi icin gidip orada vefat edisinin akabinde imam bulunamayisi hazreti para toparlayip nice´e kadar sürükler. ardindan da pamugu tikar ve cenazeyi merasimle kildirir.. hatta onun bu inceligini yukarida mezkur fransiz yazar türk ruhunun büyüklügü diye yazar eserinde...

    hatta hazretin parisle ilgili bir bir beyitini de aktarmadan gecemeyecegim

    paris´e git hey efendi aklü fikrin var ise
    aleme geldim demesin gitmeyenler paris´e.

    gerci simdi gitseydi ayni seyi söyler miydi hazret ? malumu ilam edecek olursak bu denli methetmezdi..
    hasili dogunun akl-i piranesiyle batinin bikr-i fikri´ni birlestiren nev-i sahsina münhasir bir zattir hoca tahsin efendi...
    *
  • ülkemiz tarihinde canlıların evrimini bilimsel bir bakışla ele alan ilk düşünürlerden biridir.
    kapatılmış ikinci darülfünun müdürü hoca tahsin efendi (1811-1881), 1880 veya 1881’de yazdığı, fakat ölümünden sonra hicri 1310’da (miladi 1892/1893) yayımlanan tarih-i tekvin yahud hilkat (varoluşun veya yaratılışın tarihi) adlı eserinde, başka bilim dallarına ilişkin konuların yanı sıra canlıların evrimi konusuna da değinmektedir.

    hoca tahsin efendi’nin, kitabında canlıların evrimi konusuyla ilgili olarak söyledikleri (bugünkü dilimizle) şöyledir ;

    “çoğu doğa felsefecileri, yalnız göz önünde bulunan suretlere bakarak, geçmiş ve gelecek zamanlara asla bakmıyorlar. bu nedenle, hayvanların ve bitkilerin cinslerinin ve çeşitlerinin sürekliliğine hükmettikleri ve bunların geçici özellikleriyle dönüşüm ve değişim geçirdiklerine inanmadıkları bilinmektedir. bu kimseler, her biçimdeki hayvan ve bitkinin bir kere husule geldiğini ve sonsuz zamanda o asıl hallerinde, değişmeden devam ettiklerini söylerler... yalnız şahıslar değil, türleri ve cinsleri bile değişmekte ve yenileşmektedir.

    “tabiatın bağrında değişmez bir şey var mıdır? bütün türler ve cinsler bir değişim ve daimi olgunlaşma halinde olduğu halde, türlerin değişmezliğini iddia edenler, karşılaştırmak için yeterli derecede olmayan kısa bir süre varsaydıklarından dolayı aldanmışlardır.

    “bu hususun araştırılması için alınan zaman ölçeği, mısır’ın çöküşü çağındaki aristo’nun tecrübeleridir. halbuki, bu gibi yavaş ve sürekli olan değişim için, 2000 senelik zamanı ölçek olarak almak, şaşılacak bir şey değil midir? çünkü bu, birkaç yüz senede tamamlanan bir peryod için belki saniyeyi ölçü kabul etmek gibidir. eskilerin hükümleri yalnız kendi zamanlarının bilimine mahsustu.

    “oysa bu derin meselenin çözümü için müracaat olunacak kutsal kitap, arzın sayfalarıdır. yani hakikaten rabbın korunmuş levhaları hükmünde olan arzın tabakaları içinde cisimleşmiş kelimeler kabilinden olan hayvanların ve bitkilerin fosilleridir. şimdi onlar gösterir ki, eski tufanlardan yerin altında kalmış olan eski zaman bitki ve hayvan cinslerinin suretleri, halen hayatta olan tür ve çeşit topluluklarının suretlerinden farklıydı ve yaşama biçimleri şimdiki cinslerin yaşayışlarına aykırı bir haldeydi.

    “düşünmezler ki, jeoloji bilimi yardımıyla tahkik olunan kainatın biçimleri, şimdilerde iyi bilinen ve yeryüzünde mevcut olan hayatın ve canlıların biçimine nasıl geçmiş ve yenileşmeye yol açabilmiştir? kainatın çeşitli devirlerinin zincirlerini birbirine bağlayan halkalarını görmek istemiyorlar. (bir şeyin) gözlemlere ve deneylere aykırı olarak geçerli olmak ihtimali var mıdır?

    “sağlam esaslar üzerine kurulmuş ve akıl ölçüsüyle tartılmış olan doğa bilimleri metodu, bu tür yanlış hükümleri ve bakışları kabul etmez, yani bazı dar görüşlülerin sandıkları gibi maddi sebeplerin ve makul vasıtaların asla tesiri ve aracılığı olmaksızın, “oluş ve bozuluş, soyut dış alemde bulunan bir olağanüstü iradenin ortaya çıkmasıyla meydana gelir” demek, delilsiz ispatsız bir söz olup, bunun ilahi âdetlere ve gerçeğe aykırı olduğu basiret sahibi kimseler için açıktır.

    “sonuç olarak, şimdiki olaylar, eski dönemlerin etkilerinin sonucu olduğu gibi, gelecek de, şimdiki zamanın ürünü olacaktır. nedensiz yaratılış ve varoluş boş inancı, arif bilginlerce hoş görülmemiş ve derin bilgili alimler tarafından da çürütülmüştür. çok zamandan beri gezegenimizin üzerinde meydana gelen doğal değişimler incelendikçe, bunların basit sebeplerin tedrici etkileriyle ortaya çıktıkları görülecek ve eskilerin ‘olağanüstü neden’ düşüncesinin geçersiz olduğu anlaşılacaktır. elbet bir gün gelecektir ki, zooloji, âlemin varoluş tarihinin bir bölümünü ele alarak, hayvan niteliklerinin biçimi ve miktarı karşılığında canlıların bu gördüğümüz biçimlerine ne türlü yetişmiş (nasıl ulaşmış) olduklarını keşfetmekle ve açıklamakla meşgul olacaktır.

    “darwin’in bu hususa dair ifadeleri her ne kadar kafi mertebede değilse de, mesleği (izlediği çizgi) varoluşun açıklanmasına ve gerçeklik felsefesine uygun olmakla, ikmal olunacağından (tamamlanacağından) kesinlikle şüphe duyulmaz.”

    ***

    hoca tahsin efendi kitabında darwin’in düşüncelerini neden yeterli bulmadığına dair bir şey söylemiyor. bu metinde bilim tarihimiz açısından asıl önemli olan yönler, 19. yüzyılın son çeyreğinde bir osmanlı düşünürü tarafından canlı türlerin evrimi fikrinin kabulü ile gerçeği doğa üstünde değil içinde arama ve nedensellik ilkelerinin bilimsel bir tutumla ve kararlı bir biçimde savunulmuş olmasıdır.
  • seine nehrinde yüzen bir genç kızı görünce hemen bir beyit attıran 1870'lerin sefaret imamı.

    beyitteki sen kelimesi, seine nehrini mi kızı mı kastediyor, zekânıza bırakalım:

    hasedinden akar âb-ı deheni
    sofu görse sen'in üstünde beni

    bazı kaynaklar hâmit'in de diyorsa da yakıştırmadır.
  • paris'te jön türkler beynelmilel bir toplantı yapıyorlar diğer avrupalı muhalif gençlerle. yemek yenmeden önce her milletin genci kendi marşını okumuş. bizim türklerden de rica etmişler yemekten önce siz de sizin marşınızı okusanız diye. bizim jön türkler birbirlerine bakmış, ne yapacaklarını bilmez vaziyette. hoca tahsin efendi hiç tavrını bozmadan ayağa kalkmış, başlamış büyük bestekar ıtri'nin tekbirini getirmeye. diğerleri de katılmış büyük coşkuyla. ecnebi hazirun o kadar hayran kalmış ki üç-dört defa tekrar etmelerini istemişler. bizimkiler de etmiş.
  • "cehalet mültezem, kesb-i kemaldir cünhamız bildim.ilahi, cürm-ü tahsil-i ilimden tövbeler olsun" diyerek,
    eğitim sistemine, toplumsal yapıya, cehalete iyi giydiren döneminin aydını.
  • diyânet işler ansiklopedisi'nde adına madde yazılmadığını gördüğüm, şaşırdığım zât. ah mine'l-acâyib ve'l-garâib diyelim.
  • bediüzzaman'ın ittihâd-ı islâm'da selefleri arasında gösterdiği âlimlerden biridir aynı zamanda.
    kendisinin kâinat ve yaradılış hakkındaki meşhur bir kıt'asına da yer verilmişdir bediüzzaman'ın o çetin kitabı muhakemât'da:

    kitab-ı âlemin evrâkıdır eb'ad-ı nâmahdud
    sutur-u kâinat-ı dehrdir âsâr-ı nâmâdud.
    basılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u tabiatta
    mücessem lâfz-ı mânidardır âlemde her mevcud.
  • kendisine göre insan bilgisinin başlangıcı vicdândır.

    o hâlde biz de; "âh mine'l-vicdân" diyelim.
hesabın var mı? giriş yap