11 entry daha
  • aslında yanılgı başlı başına anakroniktir: zaman dizimi açısından "hunlar türk'tü" demek mantıksızdır. kaldı ki günümüz macarları* ve moğolları da hunlardan geldiklerini kabul ederler. bu durumda olsa olsa "türkler de hunların soyundandır" denebilir. bu da türklerin, nasıl olup da macarlar ve moğollarla aynı ortak atayı paylaşabileceği konusunda daha mantıklı bir akıl yürütme sunabilir.

    lafı evirip kıvırıp ille de hunların öz be öz türk ve sadece türklerin hun olduğunu dolayısı ile bu ikisinin eşit kümeler olduğunu dayatmak, insanın evrimsel ataları olan hominidlerin modern insan, olduğunu dayatmak kadar mantık dışıdır. aynı örnekten en basit çıkarımla modern insan homo sapiens elbette bir hominiddir. çünkü hominidler australopithecus, homo habilis, homo erectus ve nihayet homo sapiensleri de kapsayan bir üst kümedir.

    kaldı ki tıpkı günümüz yunanlarının antik yunanla ilgisi olmadığı, günümüz ingiltere halklarının bretonlarla ilgisi kalmadığı gibi, ataların kimler olduğu sadece bir kabuldür ve tarihsel gerçekten ziyade ulusal kimlik açısından önemlidir bu sebeple de tarihsel gerçekle bağdaşması gerekmez. sonuç olarak siyasal tarihin üreticisi olan siyasi otorite bir araya getirici bir unsur sağlamak açısından ulus olarak köklerini "marduk"a da dayandırıyor olabilir. gerçekleri eğip büküp geçmişte bugünkü ulus kavramından oldukça uzak ham haldeki kavimleri sanki bir ulus kimliğini benimsemişler gibi göstermenin ardında olsa olsa tektipleştirmeye yönelik siyasi bir amaç yatmaktadır.

    ulus ve irk kavramlarının bir ve aynı anlama gelmek üzere kullanıldığı bu görüş açısından bakıldığında, irkçı türk tarihçilerinin orta asya'da yaşayan ve yaşamış her kavmi türk saymaları gibi, kürt tarihçiler de, mezopotamya'da yaşamış ve yaşayan her kavmin, belki hiç biri kavim olarak örgütlenme olanağı bile bulamamış insan topluluklarının kürt olduğunu ileri sürebilmektedirler.

    oysa meselenin özünde bu basit ayrım yatmaktadır. yinelemek gerekirse günümüzde "türkler" bir ulusun ve "türk" bu ulusun mensubunun adıdır. oysa "hunlar" bir kavimler topluluğu olup bugün anladığımız biçimiyle "ulus" kavramının gelişmesi için binyıldan fazla süre geçmesi lazımdır. bu kavimlerin bir bütün olarak davranabildiği tek tarih kesiti attila'nın hükümranlığındadır ve bu çok kısa süreli ittifak onun ölümüyle dağılmış ve bir daha da oluşması mümkün olmamıştır.** daha bu ayrımın öneminden bihaber kimselerin, hiç kimsenin "tarih"ten anladığına çamur atmaya hakkı olmadığını sanıyorum.

    oysa modern etnogenezik yaklaşım herhangi bir grubun tek bir kaynaktan gelen, ortak bir dil kullanan ya da ortak genetik özellikler taşıyan homojen bir kabile olduğunu kabul etmekten her geçen gün uzaklaşmaktadır. yerine, küçük aristokrat savaşçı grupların nesilden nesile etnik geleneğinin taşıyıcısı olmuş olabileceğini kabul eden bir yaklaşım hakimiyet kazanmaktadır. buna göre geleneğin takipçileri bu çekirdek etrafında birleşmek veya geleneği yaymak yolunu seçmişlerdir. hun etnisitesi sonraları bu kabilelerden herhangi birine mensup olarak doğmuş olmayı gerektirmeksizin bu gruplara bağlılığı ifade etmeye başlamış olmalıdır. örneğin walter pohl'a göre güvenle söyleyebiliceğimiz yegane şey: "geç antik dönemde 4. yüzyıldan sonra "hun" sözcüğünün "bozkır savaşçıları arasından yükselen prestijli iktidar grupları"nı ifade etmeye başladığı"dır.
    http://en.wikipedia.org/…thnogenesis_interpretation

    öte yandan, romalılar, çinliler veya araplar gibi büyük uygarlıkların kendi kaynaklarında topraklarını tehdit eden ve nereden geldiğini dahi bilmedikleri göçebe savaşçı grupları gothlar, germenler, hunlar, hanlar ve hatta türkler gibi ortak adlarla anmaları bir kimlik arayışına cevap vermenin aksine onları topyekün ötekileştirerek "barbar" olarak gören aşağılayıcı tutumun bir yansımasıdır. romalıların "hun" sözcüğünü pek çok yerde "barbar" sözcüğü ile eşanlamlı kullandığını hatırlayalım. dolayısı ile bu isimler o gruplara bırakınız ulus, birer kavim niteliği kazandıracak ortak nitelikler yansıtmaktan bile uzaktır. o zaman adama sormazlar mı: "o kavimlerin adı, elin çinlisi, romalısı layık bulup taktı diye mi "hun" oldu "şun nu" oldu?" gerçi bu tür tezleri savunanlar bu sorunun cevabını aynen örneğin arapların sınırlarına dayanmış tüm topluluklara uzaktan birbirine benzediği için "türk" adını taktığı şeklinde vermektedirler.

    son olarak bugünkü anlamıyla "türk ulusu" kavramı tek bir etnik kökeni işaret eden bir kavram da değildir. bu haliyle kapsadığı anlam tek bir etnik kökeni belirten "hun" sözcüğünün çok ötesinde bir insan topluluğunu ifade etmektedir. uzun lafın kısası bugün "türküm" demek için bu ulusun bir ferdi olmayı kabul etmek yeterli olup hun soyundan gelmek gibi bir koşul bulunmamaktadır. bu yüzden "türkler hundur" da denemez.

    * hungary sözcüğünün kelime anlamı "land of the huns" "hunların ülkesi"dir. her ne kadar macarlar kendilerine magyar deseler de osmanlı geleneği ve siyasi ideoloji ile magyar'dan gelen macaristan kelimesini benimseyen türkiye türkçesi dışında de hemen bütün avrupa milletleri bu ulusu doğrudan "hun" sözcüğüne gönderme yapan hungarlar olarak adlandırırlar. temelde onogur kelimesi ile h-'ungar' kelimesi etimolojik olarak aynı kelime olup bu kelime (ortaçağ yunancası/bizansça) oungroi'dir.
    http://www.etymonline.com/index.php?term=hungary

    **
    asya hunları'nın ulus olup olmadığı ile ilgili (bkz: büyük hun imparatorluğu)

    (bkz: zamanının ötesinde entry'leri/@andrew)
  • özetle aşağıdaki tuhaflıklardan dolayı çok eleştirilen bir tezdir:
    • türk adının hun adından yeni olması
    • hun adının bir kavmi değil, bir kavmin idaresi altına alınmış, çeşitli etnik kökenlerden birçok kavmi anlatması
    • hunların türk olduğunu söyleyenlerin bile hunların tek bir millet olmadığını bilmeleri
    • hun diyenlerin çinliler olmayışı. esasında eski çinlilerin ağzından "hun" sözcüğü çıkmış dahi olmayışı.
    • eski çinlilerin kayıtlarına geçen bir topluluğa "hsiyung-nu" ("şuñ-nu" diye okunur) demeleri (bkz: dipnot1)
    • "hun"un ise, avrupalıların kullandığı bir isim olması.
    • hunların kendilerine ne dediklerinin tam olarak bilinmeyişi.
    • aslında bırakınız türkçeyi, hunların kendilerine ait bir dili olduğunun bile tartışmalı olduğu.
    • müstakil bir dilin var olduğunu iddia eden ve bunun günümüz türkçesi'nin atası türkik bir dil olabileceğini öne sürenler olduğu kadar hunların aralarında doğu germen , iran, slav ve latin dahil çok sayıda diğer dillerin bulunduğu muhtelif dilleri konuşan karmaşık bir topluluk olabileceğini ileri sürenlerin de olması.
    • bugün batı hunları ve asya hunları denilen toplulukların bir bağının bulunup bulunmadığının bilinmeyişi
    • gerçekte hunlardan bahseden batılı kaynakların 4. yüzyıla, xiongnu'dan bahseden çin kaynakları'nın ise 1.nci yy'a ait olmaları. arada 3 yy'lık bir boşluk bulunması.
    • uzun süre doğu ve batı hunlarının bağlantısının kesin kanıtı olarak sunulan wei-shu kitabının "nun şu'nun alanlar'ı fethini" anlatan ve batı kaynaklarıyla aynı zaman dilimini işaret eden bölümünün de orijinal olmadığı. oraya çok sonraları song hanedanı sırasında tartışmalı başka bir kaynaktan* alıntılanarak eklenmiş olduğunun ortaya çıkmış olması
    • bizim asya hunları dediğimiz toplulukların bir kavimler federasyonu olup olmadığının bilinmeyişi.
    • h'yunğ-nuları, "türk olarak kabul etmek mümkün mü, değil mi?" sorusu hakkında kesin konuşan wolfram eberhard'ın bile bunun kendi subjektif hükmü olduğu ve konunun tartışmalı olduğunu not etmekten kaçınamayışı.
    • bütün bunları anlatırken kastettiğimiz "türk"ün bile, bugün türkiye cumhuriyetinde kullanılan anlamda "türk" olmayışı.
    • bugünün türk tanımının, belirginleşmemiş olsa da modern bir tanım olup, modern zamanlar için geçerli oluşu ve dolayısıyla:
    - yerel bağlamda feodal toplumsal ilişki biçimini aşmış,
    - demokratik bir ulus devlet niteliği taşıyan yeni bir örgütlenme içindeki,
    - geleneksel toplum bağlarından kurtulmuş, kendi aklıyla kendini yönetebilecek, belli bir yöreye bağlılığı azalmış, yer değiştirebilen, çok uzaklardaki gelişmelerden haberdar olabilen, akışkanlığı artmış bir toplumda yaşayan,
    - toplumsal olguların bilimsel tanımının yapılabileceğine, evrensel olarak geçerli ahlak değerlerinin ve hukukun kurulabileceğine inanan,
    - dili bilgiyi etkilemeden aktaran saydam, nötr ve sadık bir araç olarak gören,
    - eğitimli, anonim ilişkiler içinde eşit, kamu yaşamına yurttaşlık sorumluluğu ve bilincine sahip, katılımcı,
    - kapitalist ilişkiler içerisinde, inorganik enerjiye dayalı üretim yapan sanayileşmiş
    - yaygın bir zaman ve mekanda anonim toplumsal ilişki kalıplarını oluşturabilecek
    - ve kendisi için iyi olanı belirleyebilecek,
    - kurumsal ekonomik faaliyetlerde bulunabilen bireyleri ifade etmesi.

    • bu farka bağlı kalınarak aslında o dar anlamda, "türkler türk'tür." dahi denilemeyeceği. yani modern türk'ün bu olmadığı.

    sonuç:
    ridley scott'un blade runner'ında kendisine geçmiş yaratmaya çalışan bir android vardır. eski silik fotoğraflar toplayıp kendisini bunların ailesi olduğuna inandırmaya çalışmış ve sonunda başarmıştır.

    eleştiriyi "eğlenceli bir şey" olarak göstermeye çalışmak değerinin en düşük düzeye indirilmesi çabasıdır. ancak delik biraz büyük olunca yama tutmuyor.

    çok basit açıklamayla anakronizm kara murat'ın kolundaki saat, tarkan'ın arkasından geçen uçaktır. anakronizm gördüyseniz anlarsınız, inceden tebessüm edersiniz. hunların konuştuğu o dile elbette türkçe denmez, denemez, olsa olsa* türkik denebilir. diyen kim olsa değişmez.

    gumilyov'dan alıntı yapıp da adamın asıl tezi etnogenez üzerineyken oralara hiç sokulmamak, söze takılıp özü atlamak, bilinçsiz olamaz buna olsa olsa takiye denir. ayar almaktan bıkmayanlara ve takiyeye aldanması muhtemel genç nesillere işin temelinde şu iki kavramın olduğunu tekrar hatırlatalım:

    ilki "teleoloji" / ikincisi "etnogenez"

    teleolojik tarih anlayışı bu günden hareket edip geçmişe şekil şemal verme üzerine kurulu "egemen ideoloji"nin tarih yazınıdır.
    yani basitçe ilki "biz '…..ler' nereden geldik?" sorusuna cevap arıyor gibi görünse de sonuç nedense soruyu soranın dünyanın en köklü ulusuna mensup olduğuna çıkıyor.

    bu da aynı yaradılışçıların "etrafımıza baktığımızda gördüğümüz herşeyin tasarlanmışçasına mükemmel uyum ve düzen içinde oluşundan, varlığın bir amacı olduğunun anlaşılabileceği ve tanrının varlığına bu çıkarımla ulaşılacağı" argümanına benziyor. kendi varsayımını zaten tartışmasız gerçek kabul edip baştan kesin bir yargıya varmış olarak yola çıkıyor. o zaman tartışılacak bir şey zaten kalmıyor. kendi görüşünü destekleyen argümanlardan eklektik bir kolaj yapılıyor. bunun fotoğrafın kendisi olduğuna inanmaya çalışılıyor.

    etnogenez ise ezberletilenleri bir yana bırakıp kendi yazılı tarihi bulunmayan kadim toplulukların gerçekten kimler olduğunu ve günümüz halklarına nasıl evrildiklerini tartışıyor. çocuksu bir cesaretle tabulaşmış kabulleri efsane olarek nitelemekten korkmuyor. sunulan bilginin tarafsız olması değerli. bu tarafsızlığa etki etmeden görüşlerini gerçek kanıtlarla destekliyor.

    teleolojik yaklaşımdan kopamayanın tarih bilgisi iyi olsa da evreni algılayış biçiminde sorgulamayı kesen, köhnemiş tezlerden medet ummaya götüren romantik bir yaklaşımı var. söylediğinin açık açık çelişik olduğunu bilse de kalıplaşmış skolastik bir ezberden kaçamıyor. buna bir dogmaya sarılır gibi sarılmış bırakamıyor. sonuç, kesin bir yargıya varılamayacağına ilişkin onlarca çelişkiyi göz ardı edip gerçekmiş gibi öne sürmek oluyor. biz buna "akademik sayıklama" diyoruz.

    açıkça belli ki ne "hun" ne de "türk" sözcüklerinin belli bir tanımı yoktur ve bunlar görece kavramlardır. kaynakların güvenilmezliği de söz konusu olunca "hunlar türk'tür" gibi kesin yargılara varmak bilimsel düşünmenin dışına taşar. yanılgı buradadır. bilimsel bir tartışma için böylesi bir kesin hükümden çok önce, hun sözcüğünün de türk sözcüğünün de yanına onlarca parantez açmanız, istisnaları, yanılgı paylarını, teorileri, değişik varsayımları, karşıt görüşleri tartışmanız gerekir. burada yapmaya çalıştığım bunlara dikkat çekmek sorgulamayı kesmenizi önlemektir.

    bugünkü kültürümüzün önemli unsurlarından biri orta asya medeniyetleridir. bir miras devraldığımız doğrudur. türk etnik kökenine kalan tarihi mirastan bahsederken hunlara değinmemek, ancak tarihin bir kısmını görmezlikten gelmekle mümkündür. ama "hunlar türk"'tür deyip bir cümlede bugünkü türk halkını tarihsel süreçte kültürel birikimini oluşturmasına en az orta asya kadar katkı sağlayan arap, antik yunan, mezopotamya, bizans, osmanlı ve diğer anadolu uygarlıkları gibi uygarlıkların ortak mirasından soyutluyorsanız bunu göz bozukluğu ile açıklamaya çalışmak biraz hafif kalıyor. buradan hareket eden tezlerin bir dönem sümerlerin bile türk olduklarını ispata çalıştıklarını unutmayalım. ancak "xxxler türk'tür" demek onlara artık bir fayda sağlamaz. sadece "resmi ideolojiye fayda sağlar. bu da siyasi anlamda türk ulusuna fayda ya da zarar getirebilir. ama konumuz bu değildir. burada resmi ideolojiye bir muhalefet de söz konusu değildir. mesele bizim bakış açımızın gerçekleri araştırmaya, sürekli sorgulamaya açık tutulması meselesidir.

    burada doğru yaklaşımı yineliyorum:
    açıkça belli ki ne "hun" ne de "türk" sözcüklerinin belli bir tanımı yoktur ve bunlar görece kavramlardır. kaynakların güvenilmezliği de söz konusu olunca "hunlar türk'tür" gibi kesin yargılara varmak bilimsel düşünmenin dışına taşar. yanılgı buradadır. bilimsel bir tartışma için böylesi bir kesin hükümden çok önce, hun sözcüğünün de türk sözcüğünün de yanına onlarca parantez açmanız, istisnaları, yanılgı paylarını, teorileri, değişik varsayımları, karşıt görüşleri tartışmanız gerekir. burada yapmaya çalıştığım bunlara dikkat çekmek sorgulamayı kesmenizi önlemektir.

    bırakalım hunlar mezarlarında rahat etsinler. kültürümüzün rengarenk unsurlarını tek bir kalıpta toplamaya çalışmaktan vazgeçsek de çok renkliliği resmi ideolojinin tektipleştirmesine kurban etmesek diyorum artık.

    dipnot1: herşeyden önce çinlilerin lugatında "hun" diye bir sözcük yoktur. hunların asya kökenli olduklarına ilişkin münazara, joseph de guignes, 18 yüzyılda, çin kaynaklarının şun-nu dediklerinin hunlar olarak anlaşılması gerektiğini önerdiğinden beri sürmektedir. oysa guignes, siyasal oluşumlara odaklanmış ve "hunlar'ın gerçekten de şun-nu'ların devamı olup olmadığı" sorusu ile pek ilgilenmemiştir. guignes'in 18 ve 19ncu yy'ların etnosentrik eğilimleri ve milliyetçi okulları bağlamında algılanması gereken fikirleri, yine de ilgi görmüş ve romantiklerin ideallerinin temelini oluşturacak şekilde modifiye edilmiştir.

    (kaynak: "traditional xiongnu (şun-nu okunur) theory
    debate about the asian origin of the huns has been ongoing sinc e the 18th century when joseph de guignes first suggested that the huns should be identified as the xiongnu of chinese sources. de guignes focused on the genealogy of political entities and gave little attention to whether the huns were the physical descendants of the xiongnu. yet his idea, which comes in the context of the ethnocentric* and nationalistic scholarship of the late 18th and 19th centuries, gained traction and was modified over time to encompass the ideals of the romantics." )

    http://en.wikipedia.org/wiki/huns#cite_note-19

    (bkz: zamanının ötesinde entry'leri/@andrew)
  • alıntı (ama nolur üzülmeyin):
    << türkiye’ye baktığımızda adeta bir gen mozaiği görüyoruz, neredeyse hiçbir haplogrup baskın değil. eğer yeşil renk dikkatinizi çektiyse karar vermekte acele etmeyin. yeşil renk j1 ve j2 gruplarını simgeliyor ki bunların orta asya ile hiçbir ilgisi yok. nitekim bu araştırmayı yapan kaynak türkiye için özel bir not düşmüş, tercümesi aynen şöyle; “türkiye, bu tabloya alınmayan afrika ve asya haplogruplarını da (a, exe1b1b, c, h, l, o, r2) %8.5 oranında barındıran tek ülke…” yani türkiye adeta bir ırklar karışımı.

    bu kadar millet olur da bunların arasında orta asya’dan göç eden ataların genleri olmaz mı, elbette var: q haplogrubu, oranı %2. bir başka orta asya haplogrubu ise n. bugün özellikle finlandiya ve baltık ülkelerinde görülen bu genetik grubun da 20 bin yıllık ural-altay geçmişi var. türkiye’deki oranı ise %4. buna diğer orta asya orijinli haplogrupları da eklersek yine de %10'u geçmiyor. ülkenin adıyla hiçte uyumlu olmayan bir oran, bilim bazen bizleri hayal kırıklığına uğratabiliyor. >>

    http://www.genomturkiye.com/…g/15-turk-musunuz.html
    http://evolutsioon.ut.ee/…cations/cinnioglu2004.pdf
96 entry daha
hesabın var mı? giriş yap