içerlek
-
(bkz: indentation)
-
sanki karşıtıymış gibi gelen dışarlak kelimesinin var olmaması sebebi ile karşıtı olduğuna *bir tek benim inandığım kavram.
-
behçet necatigil'in bir şiirinin adı
"onlar evlerde yaşamazlar mı, şaşıyorum.
evlere uğramaz, evlerde iş yapmaz,
bakmazlar mı bir şeye, şaşıyorum.
bakkallar, kasaplar, çarşılar..
onlar evlere hiç bir şey almazlar mı, şaşıyorum.
yollarla, sokaklarla, kahvelerle iş bitmiyor ki!
trenler, gemiler, düşler bırakıyor insanı bir yerde,
sonra gene dönülmez bir yol gibi ev!
onların yolları, akşam üstleri, gece
sona ermez mi evlerde, şaşıyorum.
yorgunlukları yollara yaymak, iyi ama sonu yok ki!
sevdalar sokaklarda serin ama sonu yok ki!
bölüşmek umutları, paylaşmak acıları, bunalmak,
ummak yarınlardan bir şey, evcek yok mu,
şaşıyorum.
evcek, uzaktan da olsa, yüzlerine tutulan ayna
yansıtmaz mı hiçbir şey onlara?
yaldızlı süslerle örttüğümüz oyuklarda
yalnız en yeni çorapları asıp ele güne karşı
tespih böcekleri gibi kaçınık yaşamak!
hangi utançtır alıkor bizi bu kadar
vermekten evlerdeki yitik şarkıları, şaşıyorum.
şiirlere bir insan, evlerden bir şey katmadan
nasıl girer, şaşıyorum.
örneğin daha demin kavgalar, dargınlıklar
varken - işliyen saatler gibi alışılmış -
kapı çalınsa, biri gelse, gülüşlerin, kaynaşmaların
birden başlaması yok mu afallamış odalarda?
onlar huysuzluklarda donmuş, katı
bir türlü bitmek bilmeyen ay sonlarını
hiç mi yaşamazlar, şaşıyorum.
kanlı kırmızı yollarda, beyaz sinirli soluyan
o azgın yatıştırıcı ay başlarını onlar
hiç mi bilmezler, şaşıyorum.
geçer gider ömürler kışlar, baharlarla değil,
eriyen yağlar, tükenen sabunlarla geçer gider.
çocuklar büyür gider, başlayan şarkılarla değil,
eskiyen giysiler, tükenen güçlerle büyür gider.
evde hasta oldu mu hepimiz hastayız
onlar hastalık nedir bilmezler mi, şaşıyorum.
onlar hep ev dışında mı, şaşıyorum.
sırlı küplerden sızan iplik-ince bir su iken ömrümüz
içerdeki seslere nasıl tıkanır kulak, şaşıyorum.
ah, bu çılgın oyunlardan uzaklara da kaçsak
değil mi ki odaların eni boyu belli,
değil mi ki görmekten hep aynı yüzleri, bıkmış
insanların soluğunu iletir birbirine
hattâ ayrı odalarda ayrı yataklar.
değil mi ki kezzap gibi damlar göze
kimi gece düşman
sıcak kollar gibi sarar soğuklarda bizi
kimi gece dost ev.
nasıl yaşanırdı dönüşler de olmasa unutuşlarda
bir şifalı su gibi ılık, arı dönüşler
ah, nasıl taşınırdı sürüp gitseydi hınç!
gene de hiç kimse kurtulamaz içinde büyüyen
bu korkunç boşluktan, diyorum.
kurtarırsa o kurtarır bizi, ne aşklar, ne yaşlanmak
ne avuntular dışarda.
dünyada mutluluk adına ne varsa başkaca
evcek, evlerde yaşar yaşarsa." -
"güvenlik görevlisiyim. uzun yıllardır. ama burada yeniyim. beyoğlu’nda yeni açılan balmumu heykel müzesindeyim son birkaç aydır. yeri güzel, istiklâl caddesi’nin üzerinde. gerçi istiklâl caddesi eskisi gibi güzel değil. ama en azından eski işteki gibi donmuyorum. hem yerim içerlek hem de tepemde şu ufo ısıtıcılardan var. parası da iyi sayılır. halimden memnunum yani. bir de gecesi yok çok şükür. sadece gündüz saatleri çalışıyorum."
hakan bıçakçı, "balmumu mesai", normal nefes almaya devam edin, s.11, 2019, iletişim yayınları, istanbul. -
-
”ben pek çocukken selim bey'in evinde pek dosttuk. nihayet hazırlandık. feneryolu'na gittik. büyük bir bahçe içinde içerlek bir köşkü vardı. kapıdan girince hizmetçi, doğru bizi kütüphaneye götürdü.”
halide edip adıvar, handan, s.55, 1968, özgür yayınları, istanbul
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap