• sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla giyin, zorla bir şeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsat için müteşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. nasıl razı olunur böyle bir yaşama?

    (bkz: charles bukowski)
  • emeğe yabancılaşma kapitalizmin sonucu zengin daha zengin fakir daha fakir
  • sahip oldukları servet işçilerden çaldıklarıdır.

    gayet haklı ve yerinde bir tespit içerisindesin, burada asıl önemli olan bu düşünceyi dünyaya yaymak ve işçilerin birleşmesini sağlamak.

    ne diyordu karl marx;

    proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yok, kazanacakları bir dünya var. bütün ülkelerin işçileri, birleşin!
  • patron : puşta bak işi ciddiye almadan çalışıyor ay başında zarar etsem de maaşını ödemek zorundayım.

    edit: davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş. vergisi, devletin dayatmaları, denetimlerde oluşan hasarlar, zoraki yaptırımlar, ekonomik kriz, ihtalat ve ihracat'a yönelik kısıtlamalar. para kazandırmamak için her şeyi yapıyor yönetmelikleri düzenleyenler. firmanın büyümemesi için öne sürülen engeller de cabası. deneyimsiz eleman iş beğenmiyor, deneyimli eleman en az 5000 tl istiyor. yabancı kökenli büyük firmaların fiyatlarıyla rekabet etmek zorundasın. çalışan bütün gün boş boş otursa da maaşını istiyor.
  • (bkz: artı değer)
    (bkz: emek sermaye çelişkisi)

    edit: çoğu savunma ''ayrıl iş kur olmuş''. iyi de bu sözün muhatabı eğer bütün işçiler ise işi kim yapacak o zaman?işçi de der ki; ''madem patron olmak zor kapat dükkanı gel işçi ol.'' burada konu sermaye düşmanlığı olmamalı bence. eleştiri adil paylaşım noktasında olmalı. bakın eşit demiyorum adil paylaşım.kar yapmayan ya da kafa kafaya muhasebeleşen bir işletmeyi çalışır vaziyette tutmak aptallıktır. bu yüzden kimse ''zar zor ayakta duruyoruz' diye ağlamasın.evet patron risk alıyor, evet patron girişimci, evet zeki. çok kazanmak elbet hakkı. lakin çok kazanırken çalışanını da asgari ücrete ve ağır şartlara maruz bırakırsa sıkıntı burda başlar. emek ve sermaye arasındaki uçurum biraz emek lehine bozulmalıdır.
    vergiden de çok ağlaşılmış mesela. işçi, brüt kazancını eline almadan her türlü vergi kesiliyor. işveren tarafında vergi affı var,yeniden yapılandırma var.işçide bu haklar yok. işveren şirkete faturaladığı meblağları vergiden düşerken işçinin bu hakları yok. mesela iş yeri mavi yakalı personeline ''şu tarz pantolon giyeceksin'' deyip sadece tişört veriyor. peki işçi alacağı o pantolunu gider olarak gösterebiliyor mu? hayır.kanun işverene maaş geciktirme limitine 20 gün demiş ama işçi işe 3 gün gelmese kovuluyor. emek de sermayeye sermaye de emeğe muhtaç.insanoğlu aradaki muazzam makas mesafesinin kapatmalı.

    edit 2: bir de ''eksi değer'' denmiş arz-talep ilişkisinden. yani arza talep yoksa ürün fiyatı düşer zarar olur falan diye. yıllık olarak bakarsak bir şirket 5-6 ay zarar edip yılı zararla kapatırsa bir yerde bir problem var demektir. verilen örnek istisnadır. buna karşı olarak biz de şöyle deriz ''yılın 11 ayı kar edince işçinin artı değer hakkını veriyor musun?'' zarara ortak etmek istiyorsun da kardan pay vermek işine geliyor mu?
  • sorumluluğu biz alıyoruz, maaşı personel alıyor hissiyle karşılık bulan histir.
  • bu hisse sahip insanlara, tüm içtenliğimle dua ediyorum ve diyorum ki, inşallah bir gün sizler de patron olursunuz ve adam çalıştırırsınız.

    (bkz: adam çalıştırmak)
  • öyle değil işte. bir çeki ödemek için 40 takla attığım günleri bilirim. patronluk geldi ve geçti hamdolsun.
  • (bkz: şerefsizim benim aklıma gelmişti)

    zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok ama zincirler nasıl sağlam. neyse ki vergileri patron ödüyor. evet
hesabın var mı? giriş yap