• 1970 yapımı, mehmet dinler'in yönettiği, senaryosunu ise safa önal'ın yazdığı türk filmi. oyuncular arasında; sadri alışık, esen püsküllü, hüseyin baradan, nubar terziyan yer alır.
  • sadri alışık'ın "hüsnü şenacı"yı canlandırdığı eğlenceli türk filmi. 70 yapımı olmasına rağmen siyah beyazdır.
    http://cilekindunyasi.blogspot.com/…ler-kariik.html
  • bu gece youtube sinemasında tekrarını izlediğim 1970 model siyah beyaz film. efenim başrollerinde, ah müjgan ah filmi ile gönüllerimize taht kurmuş efsane çift sadri alışık ile esen püsküllü oynamaktadır. spoilerımıza gelirsek:

    --- spoiler ---

    nubar terziyan'ın çay bahçesinde çalışan hüsnü, genç bir adamdı. dostlarından duydum bu türküyü, marmara denizinde sapsarı bi akşamdı. efenim hüsnümüz, bitirim, eğlenceli bir gençtir, patronu nubar amcaya sürekli laf sokar kahveye nohut koyma çaya karbonat atma filan diye. kekemedir de hafiften. herkes onu çok sever, mahallenin futbol takımının teknik direktörlüğünü filan yapar. zengin bir ailenin kızı olan ayşeye yanıktır. yani esen püsküllü ablamıza. ayşecan, kolejlerde okumuştur, yabancı diller bilmektedir, ailesinin şımarık bebeğidir ve babası da artık onu evlendirmek ister. ancak ayşe kızımız görücüleri yanına bile yaklaştırmıyordur. çünkü onun da gönlü hüsnücandadır. yalnız, alemlerin kralı kayıkçı hüseyin baradan da ayşecana göz koymuştur bir kere.

    koskoca dükkan sahibi, her türlü balığın ismini bilen, kiloyla içse sarhoş olmayan erkek güzeli hüseyin abimize bakmamaktadır ayşe. hatta "ne buluyosun bu sümsük herifte" diye de sormuştur. ama, filmin ilerleyen bölümlerinde öğreniyoruz ki, ayşe ablamız da hüsnüyü tam manasıyla sümsük olduğu için sevmektedir. dürüst, namuslu, söz dinleyen... hatta "zengin yakışıklı güçlü kuvvetli bir kocayı napıyım" deyip beni yarmış, hüsnü abimizden "valla herkes napıyosa sen de onu yaparsın" diye ayarı almıştır.

    her neyse, hüseyin abimiz de, bunları gördüğü yerde rahatsız etmekte, "o kızın yanında seni bidaa görmiim" diye hüsnücanımıza gider yapmaktadır. ancak elbette ki hüsnü abi, ona pabuç bırakacak diildir. elindeki oyuncak tabancası ile hüseyini cümle aleme madara eder, öyle ki adamcağızın meyhanedeki iki satırlık içki keyfi piç olur.

    meyhanedeki arkadaşlarından gazı alan hüseyin, o oyuncak tabancayı hüsnünün bitarafına sokmak için çay bahçesini basar. hüsnü, elbette ki pabucun pahalı olduğunu görünce, çay ocağına girip kapının ardına saklanır. niyeti, kapıdan onu aramak için girecek olan hüseyinin kafaya indirmekse de odunu, bizim nubar amcanın kafayı kabak gibi yarar.

    her neyse, bu hüsnücanın, orhan adında bir ikizi olduğundan söz etmedik. efenim bu ikizimiz, mafya babasıdır, soygundan kürk gelsin diye başını örtüp dua eden salak bi metresi olan. başını örttüğü şey de bildiğin sofra peçetesi lan sdadada neyse işte, bu mafya şapkalı tipler, tutup da ayşenin babasının köşkünü, ayşenin de tam hüsnü ile bahçede gizli gizli buluştuğu bir gecede soymaya kalkarlar. hüsnü, kayınpederin gözüne girmek için elinde oyuncak tabancası ile hırsızları yakalamaya gider. o karanlıkta tabii karşısında kendisine tıpatıp benzeyen biri olduğunu göremez. neyse, hırsızlar bunu yakalayıp döverler. o gürültüye uyanan ayşenin babası ışığı yakıp hırsızlar polis filan diye bağırınca onun üstüne saldırırlar. hırsızlar, patronlarını alıp kaçma derdindedirler. ancak kimi kaçırırlar buyurursunuz?

    ayşenin babası, servetim gitti öldüm mahvoldum derken falan filan polisler hırsızlardan birini yakalar, mahalle efradından nubar amca ile birlikte gelirler. o sırada, nubar amca hüsnüye dönüp sen ne arıyorsun burda filan diye çıkışana kadar kimsenin haberi yok gibidir onun varlığından. sadece ayşe hüsnü aç gözünü filan. neyse, bunu önce hırsız sanarlar, sonra ayşe çıkıp "biz hüsnü ile sevişiyoruz" der. nubar amca hüsnüyü döve döve götürür.

    orhan olacak dangoz, durumu çakozlamıştır. bir zaman vaziyeti çaktırmadan orada saklanmayı uygun görür. hüsnü ise, durumu tam aymamakla birlikte, emirlerinin dinlenmesinden hoşlanmaktadır. adamları ise, kafasına aldığı darbe sonucunda onun kafayı çatlattığını, diline pelteklik geldiğini düşünmektedirler. "sık sık işetelim" "damağını kaldıralım" falan gibi çözümler sunmaktadırlar. bu arada, "hüsnü ile sevişiyoruz" diyen ayşenin başı beladadır. zira servetleri çalındığı için yarı yarıya fakirleşen (amınakodumun salakları ne diye evinizde tutarsınız servetinizi) anne ve babası kızlarını doktor cengiz ile evlendirmek istemektedirler. kızı odasına hapsederler.

    ayşe ablamız, bir yolunu bulup kaçar ve hüsnü sandığı orhana koşar. tabii ki daha önceki madarının öcünü almak için hüseyin de bunları basar. kavga çıkar, orhan hüseyini pataklar. işte bir süre böyle devam eder gider filan en sonunda hüsnü durumu çakozlayıp bi plan yapar, hırsızları yakalatıp sevgilisinin evinden çalınanları geri verecektir falan da filan işte.

    en güzel sahnesi, orhan'ın, hüsnünün yazdığı sahte mektubu alıp evine geldiği sahne. metresi leylaya kendisini hüsnü diye bi kahveci çırağına benzettiklerini, o şekilde yırttığını anlatır. leyla da, "demek burdaki de oymuş" der. küspe karı, söylemesene! mal işte neyse orhan abi "kaahpee sen de mi benzettin? o da seni benzetti mi?" diye sorduğu anda kopuş başlar. "nasıl farketmezdin be, boylarımız aynı mıydı" falan diye döverken "olm ilk seyrettiğimde nasıl farketmemişim ben bunları" diye hayıflandım.

    her neyse, filmin sonunda, hüsnü şenacı, orhan matemci ve adamlarını yakalatır, sevgilisinin ailesinin paralarını geri götürür ve onların gözünde kahraman olur.

    onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine...

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap