• tuhfet-ün nuzzar fi garaip-il-emsal ve'l acaib-il-efsar adıyla hatırlanmamasına çok da şaşmadığım, ibni battuta'nın ispanya ile hindistan arasını çeyrek asır boyunca gezip, kültürlerini,geleneklerini,insanlarını anlattığı yapıtı.
  • osmanlı öncesi (daha doğrusu osmanlı başlangıcı - frenklerin dilinde pre-ottoman) anadolu kültürü için bilgi veren en sağlam kaynaklardandır. özellikle kültür tarihi için adı geçen dönemin en iyi eseridir. yky tercümesi pek de iyi değildir. ugan tercümesi daha sağlamdır. osmanlı döneminde türkçe'ye tercüme edilmiş bir eserdir. bazı bilgiler eksik/hatalı olmasına rağmen, kültür tarihini solumanın nefis hazzını hissetmek için önemli bir eser.
  • ilgili seyahatnamesinin yarısının, kendisine para yemek yer vs veren insanların ne kadar muteber olduklarını anlatmasıyla geçmesi can sıkıcıdır. buna rağmen o yüzyıla ait küçük bir tarihçe kaynağıdır. ama gündelik yaşamın tasavvuru için o tuğla gibi kitaptan çıksa çıksa ince bir broşür çıkar. bu anlamda yazık olmuş bir seyahatnamedir.
  • başlığında "alıntı" göremeyince asıl yazmayı düşündüğüm entariden çark edip ibn battuta'nın hafıza insafına kalan mübalağlı kelamından birkaç satırı çalıp kaçacağım.

    1971'de milli eğitim basımevi tarafından yayımlanan ibn batuta seyahatnamesi'nden seçmeler birinci basım.. kitap üç bölümden oluşuyor; anadolu, kuzey türk illeri ve güneydoğu anadolu.

    "...bursa'da ünlü gezgin abdullah-i msri ile karşılaştım. bu zat zamanımızda yer yüzünü aydınlatan salih, dindar ve zahit kişilerin en önde gelenlerinden biridir. ancak seyahatlerinde çin'e, serendip adasına, magrib'e, endülüs ve sudan ülkelerine henüz uğramadığına göre, bu ülkeleri gezmiş ve görmüş bir kimse olarak, bu bakımdan da ben ondan üstün durumda bulunurum".

    "balıkesir beyi
    demir han adında kimseye faydası dokunmayan bir kişidir. babası bu beyliği kurmuş, çevresine halkı toplamış ise de, oğlu zamanında hiçbir gelişme görülmemiştir. ahali hükümdarlarının izinde gider, derler. sözü edilen beyi gördüm. bana ipekli bir elbise gönderdi. burada margalita adında bir rum cariye satın aldım".

    "... kırım toprağına ayak basarak ileride bulunan bir kiliseye doğru yürüdüm. kilisede sadece bir rahip bulunmakta idi. kilise duvarlarının birini üstünde ise başında sarığı, belinde kılıcı ve elinde bir mızrak bulunan bir arabın tasviri vardı. resmin önünde de bir yağ kandlili yanmakta idi. rahibe bu tasviri sorduğum zaman, peygamber ali aleyhisselamın resmidir cevabını alınca, hayretler içinde kaldım.
    o geceyi sözünü ettiğimiz kilisede geçirdik, akşam yemeği için tavuk pişirdikse de bunları sinob'tan getirdiğimizden gemideki bütün eşyalarımızı olduğu gibi deniz kokusu sinmiş olduğundan yiyemedik".

    "... sözü edilen mescide inişimiz daha bir saat olmamış idi ki, şimdiye kadar işitmediğimiz çan sesleri ile irkildik. sesler dört bir yandan gelmekte idi. bunlar beni ürküntüye uğrattı ve hemen yoldaşlarıma mescidin damına çıkarak kur'an-ı kerimle ezan okumlarını, zikr ve tehlil getirmelerini emrettim".

    "... rum erkekleri beyaz veya kırmızı renkteki uzun külahları ile, kadınları da başlarına doladıkları iri başlıkları ile tanınırlar. bu şehrin halkı ve belki bütün bölge ahalisi çirkin tutum ve davranışları ayıplamazlar. güzel rum cariyelerini satın alarak onlara fuhuş yaptırırlar. kadınlar elde ettikleri kazançların bir miktarını sahiplerine verirler. hatta burada kadınların erkeklerle birlikte hamamlarda çekinmeden fisk ve fücur ile eğlendiklerini işittim. bana söylendiğine göre belde kadısının bile hamamlarda bu şekilde çalışan cariyeleri varmış".

    "... haliç'in üzerine bir köprü yapılmışsa da şimdi harabolduğundan karşıdan karşıya kayıklarla geçilmek meburiyeti doğmuştur. bu ırmağın adı absumi'dir*. şehrin büyük parçası istanbul/kostantaniye adını taşımakta olup ırmağın doğu kıyılarında bulunmakta, imparator ile devlet erkanı ve nüfusun çoğu burada oturmaktadır. sokakları çarşıları taş döşeme kayraklarla kaplı ve geniştir. sanat erbanının her biri kendi bölgesinde yaşar, birbirlerine karışmaz ve her çarşının ayrı kapıları olup, geceleri kapatılır. çarşı esnafının ve sanatkarının çoğu kadındır".

    "... bu kilisenin içini gezemediğimiz için sadece dışından bahsedeceğiz. kilisenin adı kendi aralarında ayasofya'dır. bu binayı süleymen aleyhisselam'ın teyzezadesi barhaya'nın oğlu asaf'ın yaptırdığı söylentisi vardır. hıristiyanlık aleminin en büyük kilisesi olup, çevresi bir duvarla ayrılmıştır. bu suretle bina küçük bir şehri andırır. on üç kapısı bulunur. bir mil kadar genişlikte olan avlunun önünde büyük bir kapı vardır. buradan avluya girmek isteyenlere kimse mani olmaz. buraya yukarıda adı geçen ve imparatorun babası olan keşişle birlikte girdim. avlu mermer kayraklarla kaplı büyük bir salonu andırmakta, kiliseden gelen bir sur harkı ile ikiye bölünmekte ve harkın yan duvarları bir arşın yüksekliğinde pek güzel bir şekilde işlenmiş somaki mermerlerle kaplı bulunmkta idi".

    "... bu türkler ekmek ve buna benzer katı yiyecekler yemezler. davkı denilen anili'ye benzer bir darıdan yapılan yemeği pişirirler. önce suyu ateşin üzerine koyarlar, kaynayınca davkından bir parça atarlar, evde et varsa onu lime lime edip tencereye koyarlar ve birlikte pişirirler. yemek olunca herkesin hissesini bir tabağa koyup verirler ve tabaklardaki yemek üzerine yoğurt döküp içerler. ymeğin üzerine ise kısrak sütünden yapılan kımız adındaki içkiyi içerler. türkler iyi karakterli, kuvvet ve şiddet sahibi insanlardır".
  • asıl ismi ebu abdullah muhammed ibn battuta tanci.tanına ismiyle ibn battuta.gençliğinde hukuk,edebiyat gibi popüler konularda sivrilmedği için çağdaşları tarafından pek zikredilmez.ama dünya tarihinin en fazla gezen seyyahlarından biridir.

    arap coğrafya debiyatı konusunda otorite sayılan kraçkovsky'nin ifadesiyle '' marko polo'dan çok daha geniş bir alan gezmiş ve 3 kıtada önemli kültür merkezlerine ulaşması sebebiyle onu geride bırakmıştır''

    yazılarında daha çok insan öğesine yer verdiği için o çağlarda yaşayan insanların karakterlerini tahlil etmemizde okuyanlara büyük yarar sağlar.

    seyehatnamesinde anadolu coğrafyası ile ilgili yazdıkları ilginç ve okunmaya değerdir

    ....türk ülkesine yöneldik.burası rum diyarı diye de bilinir.çünkü eskiden rumlarınmış.rumlar ve yunanlılar asil ahalidendir.müslümanlar orayı islam'a açılar.şuanda müslüman türkmenler'in idaresi altında yaşayan bir hayli hristiyan vardır bu ülkede

    ...anadolu'ya geldiğimizde hangi zaviyeye gidersek gidelim büyük alaka gördük.komşularımız,kadın ya da erkek bize ikramda bulunmaktan geri durmuyorlardı.burada kadınlar yüzünü örtmez.yola çıkacağımız zaman akraba ya da ev halkındanmışçasına bizimle vedalaşıp gözyaşı dökerek belli ederlerdi.

    ....yüce allah onları bu faziletleriyle diğer insanlardan üstün kılmışlardır.ama haşiş(esrar) çiğnemektende de geri durmuyorlar.

    .....antalya'ya gelişimizin 2.günüydü.fityan denilen ahı gençlerinden biri şeyh şihabeddin hamevi'nin yanına gelerek onunla türkçe konuştu.o zaman türkçe'yi henüz anlamıyordum.sırtında yıpranmış bir elbise ve başında keçe külah vardı.şeyh bana dönerek:

    -bu adamın ne dediğini biliyormusun diye sordu
    -ne söylediğini bilmiyorum.dedim.bunun üzerine:
    -seni ve yanındaki dostlarını yemeğe dave ediyor.demesiyle hayrete düştüm ama evet dedim.adam ordan ayrılınca şüpheye düştüm.bu adam yoksul birine benziyor.bizi ağırlayacak gücü yoktur.zor durumda bırakmak istemiyoruz.dedim.bunun üzerine şeyh:bu adam ahı yiğitlerinin önderlerindendir.kendisi derici tayfasının ustalarından cömertliğiyle tanınmış biri zanaatkarlar arasında 200 adamı var.onlar kendisini önderliğe seçtiler.şimdi gündüz kazandıklarını akşam orada harcıyorlar.

    akşam namazını kıldıktan sonra adam tekrar yanımıza geldi.beraber gittik,muhtşem bir zaviyeyler karşılaştık.burası anadolu'nun en güzel halı ve kilimleriyle döşenmiş,ırak camından mamul sayısız avizeyle aydınlanmış pırıl pırıl bir mekandır.

    ...meclisin tam ortasına misafirlere ayrılmış bir peyke bulunmaktadır.oraya geldiğimizde bize çeşit çeşit yemek,meyve ve tatlı sundular.sonra türkü söylemeye,raksetmeye başladılarçbunların güzel davranışları ve ikram hayretimizi bir kat daha arttırmıştı.saatler sonra gecenin bitiminde onları tekkelerinde bırakarak ayrıldık.

    .......oradan burdur'a haraket ettik.etrafı çaylar ve bahçelerle çevirili yfak bir şehir.
    .....burdur şehrinde ahaliden biri bağında ziyafet hazırladı.kurbanlar kestiler.bizimle tanışmaktan.duydukları sevinç gerçekten hayret vericiydi.onlar bizim dilimizi anlamıyordu.bizde onların dilini anlamıyorduk;aramızda bir tercüman da bulunmuyordu ama onlarla tam bir gün geçirdik.

    .....gölhisar şehrine girdiğimiz zaman çarşıda dükkanlardan çıkan bazı insanlar hayvanlarımızı çevirerek dizginlerine sarıldıklarını gördük.aniden başka bir grup çıkıp onları durdurdu ve çekişmeye başladılar.aralarındaki münakaşa uzayınca bazıları hançerlerini çekip ötekilere saldırmaya kalkıştı.konuşuyorlar ama hiçbirşey anlamıyorduk.korkmaya başladık.bu adamların yol kesen eşkıya cermiyanlılar olduğu kuşkusyla kaygılandık.öyle ya şehir onlara aitti.malımıza,canımıza kastetmiş olabilirlerdi.sonra arapça bilen biri geldi.ona sorduk bu adamlar ne diyor diye.bize şöyle cevap verdi.

    bu adamlar yiğit ahılardır.her iki taraf da bizim kendi yanlarında konuk olmamızı istiyorlarmış,bu yüzden çekişiyorlarmış.gösterdikleri yüksek misaperverliğe şaşmamak mümkün değil.

    .....kayseri'ye doğru yola çıktık.bu şehir de ırak padişahının hükmü altındadır.ülkenin önemli merkezlerinden biridir.alaeddin eretna bek'in hatunlarından biri de bu şehirde ikamet ediyor.bu hatu,eretna'nın kadınları arasında iyi kalpliliği ve cömertliğiyle tanınmıştır.ırak sultanı ile akrabalığı vardır.kendisine ''ağa'' kelimesiyle hitap olunur.kadının asıl adı ''togay hatun''dur.huzuruna çıktığımızda bizi ayakta karşıladı.güzel sözler söyleyerek hemen yemek hazırlanmasını emretti.ayrılırken bize koşum takımı eksiksiz hazırlanmış bir at,bir kat elbise ve para gönderdi;gen hizmetkarlarının biriyle.ayrıca kendisinin gelemediği için de özür diledi.

    ...balıkesir şehri kalabalık bir nufusa,zengin ve şirin çarşılara sahip ama cuma namazlarını kılacağı büyük bir cami yok.bu yüzden şehir dışınada mabet inşa etmeye kalkmışlar duvarlarını örmüşlersede henüz çatıyı örememişler.

    ...balıkseri sultanın adı demurhandır.onda hayır yok.bu şehri kuran da babasıdır.bu meymenetsiz oğuz zamanında şehir gelişmiş ne nufusu öoğalmıştır.bana ipekten mamul bir giyisi gönderdi.bu şehirde margalita adında bir rum cariye aldım.

    ....sonra bursa şehrine vardık.burası muazzam bir şehir.öarşıları,caddeleri geniş.bahçeler ve gür çaylar çeviriyor şehri.şehir dışında sıcak akan bir memba var.büyük bir göle dökülüyor.onun üzerine iki hamam yapılmış biri erkeklere,diğeri kadınlara ait.

    ....bursa sultanı ihtiyaruddin urhan bek'tir(orhan bey).urhan,sultan osmancık'ın oğludur.''cuk'' tükçede küçük anlamına gelir.bu sultan türkmen hükmdarları arasında mal,ülke ve asker bakımından en büyüğüdür.onun kaleleri yüz kadardır.vaktinin büyük kısmını buraları dolaşmakla geçirir.anlatılanlara göre hiçbir şehirde 1 aydan fazla kalmaz,devamlı kafirlerle savaşır,onları kuşatırmış.zaten onun babası aldı bursayı rumların elinden,.....ben onunla burada karşılaştım bana kese kese dinar gönderdi
  • anadolu türkleri arasında kadına gösterilen değeri ele alması açısından da dikkate değer bir eserdir:
    --- spoiler ---

    "bu yörede gördüğüm ilginç tutumlardan biri de erkeklerin kadınlara gösterdikleri aşırı saygıdır. bu memlekette kadınlar, erkeklerden üstündür!"

    "öyle olur ki bazen kadınlara erkekleriyle beraber rastlarsınız da 'şu adam, bu hatunun hizmetkarı olmalı!' dersiniz."
    --- spoiler ---
  • tam bir yancıdır gittiği her ülkede yada şehirde direkt hükümdara yanaşır salt arap ve gezgin olmasından dolayı hediye bekleyrn bir seyyah.
    özellikle hind ülkesinde sultana o kadar yancı olmuş ki nasıl utanmamış akıl sır ermiyor.

    ayrıca uçkuru pek bağlı kalmamış adamın, maşallahı varmış.
  • yky baskısında notlar sonda olduğundan sövmeden okuması mümkün olmayan tuğla eser. iki satır oku, sona git ilgili notu bul, geri dön... bir süre sonra kısır döngü bezdiriyor. sonunda e kitaba geçtim de rahatladım.

    gezip gördüğü yerlere dair verdiği bilgiler öğretici, türk kültürüne ve coğrafyasına dair anlatıları benim gibi dönem tarihi severler için kitabı başucu eseri yapıyor.

    özellikle beyelun (bilun) hatunla yaptığı kostantiniye seyahati çok eğlenceli. *

    hamiş: insanlara yancılık yaparak seyahat etmiş denmiş, o dönem gerek güvenlik, gerek kültürel alışkanlıklar bu şekilde seyahati gerekli kılıyordu. gidilen yerde "önemli" kişilere saygı göstermeden devam etmesi zordu. aldığı hediyelerden bahsetmemesi mantıksız olurdu ki bunlara dair verdiği bilgiler ziyaret ettiği yerlerin kültürüne, yaşayışına dair önemli detaylar içeriyor.
hesabın var mı? giriş yap