• (bkz: necati sönmez) belgeseli.
    türkiyede ölüm cezası 2002 de kaldırıldı; en son cezalar1984 te uygulandı. bu arada cumhuriyetin kuruluşundan beri 15 i kadın toplam 712 kişi başkalarına "ibret olsun diye" idam edildi. belgesel türkiyede yaşanmış uygulamalarüzerinden ölüm cezasına insani bir bakış açısıyla yaklaşıyor.seyirci pek çok infaza sahne olantarihi sinop ceza evi ve ankara merkez kapalı cezaevi(ulucanlar) gibi mekanlarda dolaşırken, mahkumların son anlarına tanıklık etmeye çalışıyor. bunun olanaksızlığını bilerek.. ve hayatı darağacında sonlanmış yüzlerce kişi adına şu soruyu soruyor.. bu insanları niye öldürdük?
  • idam cezası karşıtı, başarılı bir film. idam mahkumlarının son mektuplarını okuyan ses fazla kuru, duygu yoksunu, öznel ve "nötr". sanırım bilhassa düşünülmüş. filmin bitiş jeneriği bitmek bilmiyor, kapatamıyorsunuz da bir türlü eliniz dvd oynatıcının stop düğmesine gitmiyor nedense. t.c. tarihi boyunca idam edilenlerin yıllara göre tam listesi geçiyor da...

    yurtdışında festivale katılacaktı, fransızca altyazı: comandante şeklinde, ilk kez bir film jeneriğinde ismim geçecek.
  • ''allah süheyl ve behzat uygur u neden yaratmıs?'' sorsunun cevabıdır.
  • cenevre'deki 7. uluslararası insan hakları film festivali ve forumu'nda jüri özel ödülüne değer bulunan belgesel.
  • aşağıdaki linkten izlenebilir:

    http://vimeo.com/53578027
  • bugün aldığım tehdidin ana motivasyon cümlesi.

    adam ağzından tükürükler saça saça defalarca söyledi "ibret olsun diye" canıma okuyacağını.

    bir arkadaşımın kocası, çocuklarının olmamasının sebebinin karısının gizli gizli korunması olduğuna kanaat etmiş. bunu çözdüğü(!) anda kızı feci şekilde dövmüş. on yılı aşkın süredir tanıdığım arkadaşımın sesini beni aradığı andaki gibi korkulu şekilde hiç duymamıştım. gidebildiğim kadar hızlı şekilde yanına gittim; kocasının sinirle evden gitmiş olmasını fırsat bilip çıktık oradan. yanına aldığı biraz kıyafet, biraz nakit, birkaç da evrak oldu.

    kocasının herhangi bir şekilde ulaşamayacağı bir ev ayarladık, oraya bıraktık eşyaları. nispeten uzak bir hastanede darp raporu aldık, polise şikayetçi olduk ve eve döndük. birkaç gündür avukat, protokol, erkek tarafının ailesinin tacizlerine tahammül filan derken zaman geçti. neyse...

    adam eve gelip karısının yokluğunu fark ettiğinde gece yarısı civarı filan. ona ulaşamayınca bana yazdı; bu konuya karışmamam gerektiği ile ilgili "dostane" tavsiyelerde bulundu. yanıt vermedim. sabah erken saatlerde aradı, açmadım. sonra tekrar yazdı. mesaj aynen şöyle: "sen kendini ne sanıyorsun? onu da kendine mi benzeteceksin? yerin yurdun belli, neyine güveniyorsun? bana onun yerini söyleyeceksin yoksa seni pişman ederim."

    mesaja yanıtı birkaç saat sonra yazdım. aldığı yanıtla iyice köpürdü; ama yapabilecek bir şeyi yok tabii. her neyse... bugün öğleden sonra evime geldi, tehditlerini savurdu, öfkesini kustu, defoldu gitti.

    insanların "rezalet" tanımının değişkenliğini anlayamıyorum. karısını dövüp ortalığı kan revan bırakmaktan, olanları ailesine anlatıp karısına psikolojik şiddet uygulamalarını sağlamaktan, karısının can korkusuyla hiç tanımadığı yerlerde kalmaya mecbur kalmasından, sokak ortasında böğüre böğüre küfürler edip tehditler savurmaktan, karakolda insan yerine konmamaktan filan asla utanmayan, rezil hissetmeyen insan; kalkmış benim "ibret-i alem için" sokak ortasında küfür işittiğim için, evli barklı kadını kocasından kaçırdığım için ve en çok da "bir evliliği bile sürdürememiş" olduğum için herkese, komşulara filan rezil olduğumu düşünüyor. ne biçim insanlar, ne sakat zihniyetler, ne hasta ruhlar, ne iğrenç şeyler bunlar...

    bugün elaleme ibret olsun diye evimin kapısının önünde hakarete uğradığım için aşırı utanıyorum(!) sözlük. biraz daha rezil olayım diye buraya da yazayım. size de ibret olsun(!). *
hesabın var mı? giriş yap