• üsküdar icadiye mahallesinde hacı bakkal sokak üzerinde yer alan devlet ilköğretim okuludur. çok güzel bir binadır, her tarafı yerlere kadar pencerelerle kaplı sınıfları, küçük ama temiz bir bahçesi bulunur
  • 5 yılımı geçirdiğim okulum...
  • ben okurken icadiye ilkokulu olan okul. okulun tarihçesi adlı bir yapıtı bulunmaktadır ayrıca. x tarihinde sadece barakadan oluşan okul zamanla büyümüş gelişmiş bugünkü halini almıştır. bütün öğrencilere bunu ezberletirlerdi sonra da sınavda karşımıza çıkardı.
    okulun dışında bulunan ufak bir sınıf şimdi anaokuludur. zamanında ise "g" sınıfına gidenlerin son sınıfında okuduğu yerdi. sobalıydı orası. ders arasında odun almak için öğrenciler dışarı fırlardı. biz ise alt sınıf olduğumuz için kalorifere kıçımızı dayayıp 5. sınıfa geçtiğimiz hayallerini kurardık. öyle ki tenefüslerde dışarı çıkma yasağı olduğunda 5 g öğrencileri dışarıda deliler gibi koşardı.
    ayrıca "g" sınıfı 28 kişi civarındaydı ve okulun en garip sınıfıydı.
    son olarak da 5. sınıfa geçtiğimde "g" sınıfı ortadan kaldırıldı ve o dışarıdaki yerde okuma fırsatı elde edemedim. ertesi sene orayı beden salonu yaptılar.
    babamın, amcamın, kardeşimin ve kuzenlerimin okuduğu yer olduğu için ayrı bir hatırası vardır. eğitimi son senelerde iyice düşmüştür. bunda da beni kayıt ettikleri için böyle bir düşüş yaşadıklarını itiraf etmişlerdir.
    ulan 5 senede 3 sınıf, 2 öğretmen eskitmiştim.
  • geçirilen 8 yıl boyunca tenefüslerde parmaklıklara koşup osman amca diye bağırılır bilimum futbolcu kartları sakız şeker plastik top alış verişi yapılırdı.
  • okulumdu. abimin okuluydu. mahallemizin okulu değildi tam olarak ama çocuğunu "eh iyice" bi okula göndermek isteyip de özel okula gönderecek kadar cüretkar olmayan ailelerin çocukları (tabi biraz da şunun bunun hatırı ile) buraya geldiği için üsküdar'ın devlet okulları arasında bir sıyrılmışlığı vardı. bendeki hatır tabi abimin başarılı bir öğrenci olmasından yola çıkan ilkokul öğretmeninin benim de aynı genleri taşıyarak zeki olmam gerektiğini düşünüp beni özellikle bu okulda istemesi oldu, kimse tutup da "ama adresiniz pazarbaşı mahallesi'nde, bağlarbaşı ilköğretim okulu'na gitmeniz lazım." demedi, güzel güzel girdim okudum.
    yıllar sonra çok uzaklardan dönüp bakınca çok eleştiresim geliyor tabi. ama dedim ya "çok" uzaklardan bakıyorum. o dönemde eldeki seçenekler arasında iyi olan bir tanesi olarak görüp, ailemle etraflıca düşünüp taşınıp bu okulu seçtiğimizi biliyorum yoksa. ama n'apayım, eleştirmeden de olmaz ki. bazı şeyleri sonradan öğrendik, anladık tabi... ilkokulda babam öğretmenimin iyi olduğunu söyleyip dururdu. bana göre bir "iyi" yoktu galiba ki babamın dediğini kabullenip ben de onu "iyi" bildim. halbuki o en arka sırada oturan (aslında oturtulan demeli, yerimizi öğretmen seçerdi sonuçta), annesi sınıftaki başka öğrencilerin evine temizliğe gidip para kazanmaya çalışan, her dönem başında kurşun kalemlerle yapılan saç kontrolünde "eve git annen seni bi yıkasın." uyarısı alan çocuklar zırt pırt öğretmenden dayak yiyordu yahu! sonradan bakıyorum diyorum ya, şimdi inanılmaz geliyor ama o zaman neler neler gördüktü. sınıfın en başarılı öğrencileri arasında "daha bir fiske dahi vurulmamış çocuk" olmak ayrıcalığına sahip olanlar ayrı bir gururluydular. ben bekaretimi 5. sınıfta kaybedip yerime oturup çevredeki şaşkın bakışlara bu ilginç deneyimimi anlatırken (onlar da bir fiske dahi vurulmayanlardandı) bi gülümsedimdi de öğretmen beni görüp "bak hala gülüyor" dediydi. o zaman bi haksızlığa uğramışlık hissettimdi evet.
    bazen aklıma gelir, ya da ben inkar etsem de rüyama girer zaten o dünyadan bir şeyler, birileri. bugünkü hayatıma gelmiş oluşuma inanamam...
    bir de hep merak etmişimdir, ben ve ilkokul/ilköğretim hayatım/çevrem arasında bu kadar fark var da bu herkes için böyle midir yoksa ben bir istisna mıyım diye. hem iyiydi derim icadiye'ye, hem de şimdi'den bakınca akıl almaz bulurum. iyinin kötüsü dersem haksızlık yapmış gibi hissederim, ama belki de gerçekten budur doğru isimlendirme.
    he ilkokul öğretmenimi, etraftaki diğer öğrencileri unutalım, ortaokul kısmında muhteşem öğretmenlerim olduydu evet.
    öncelikle gülay bayraktar, işte bunun hakkı öden(e)mez.
    bir de tabii ki ömer erol var ki o da ayrı bi candır.
    ve çok sonradan, istanbul'un anadolu yakasından taşındıktan yıllar sonra bir gün (ağustos 2011) gidecek oldum da oralara, o 1964'te inşa edilmiş olan binanın yıkıldığını gördüm. yerinde koca bir çukur vardı. tabii ki depreme dayanıklı, ihtiyaçlara cevap verebilecek bir bina yapılacak olması güzel bir şey, ama o kapısı/duvarı hep yıkık olduğu için teneffüslerde içine girilip orda bulunan civa şişesi açılıp masaya yayılarak bireysel deneyler yapılan laboratuvar, önünde nöbet tutup (gelen giden insanların kimliğini alıkoymanın doyulmaz hazzı) kendimizi bi bok sandığımız anaokulu, yıllarca kilitli kaldıktan sonra bizim dönemin son senesinde açılıp başarılı öğrenciler için özel sınıf yapılınca ilk defa içine girdiğimiz "8e", 8. sınıfın ilk haftasonu sınıf boyanacak diye ve tabi özel çocuklar olduğumuzdan öğretmenlerden izin alıp duvarlara yaptığımız resimler... hepsinin sonsuza gittiğini düşünmek çok acıttıydı açıkçası. her şey değişip akmada...
hesabın var mı? giriş yap