*

  • turkiye'de uzerinde objektif yargilara varilmasi oldukca guc bir kavramdir. bir insanin babasina:"biraz para versene morrruk" demesinden, bir ba$kasinin cikip "ben corc push'u sevmiyorum, gebersin istiyorum" demesine kadar her soru i$aretinin nokta kisminin arkasinda saklidir bu kavram. ama her akli yetenin anlayabilecegi gibi kamuya acik olan yerlerde soylenenler bunun bir suc olabilmesi icin ilk $arttir. yoksa teknik olarak mumkun olsa da evde karisina "bu makyajinla aynen orospu manken 'arzu kucukta$akoglu'na benzemi$sin" diye bagiran bir adamin aleyhine dava acilmasi ender gorulur.
    hukuki boyutunda ulkesine gore farklilik gosteren konu$ma ozgurlugunun yine farkli ulkeler olmalarina ragmen kisitlandigi ortak noktalari da vardir. mesela cikip "kokain cekerken dikkat edilecek hususlar" konulu konferansinizi verebileceginiz pek bir ulke yoktur. ya da bir sapiksaniz ve "cocuk pornosu kameramanlarinin alet edevatlarinin amortisman hesaplamasi" ba$likli makalenizi tayland men$eili olmayan bir journalda yayinlamak istiyorsaniz hapsin dibini boylar, hakettiginiz bicimde de $i$lenirsiniz. notron bombasi yapimi, fed'i hackleyip rezervlerini bosna'ya aktarmanin en kestirme yontemleri de konu$ma ozgurlugunun sinirlarina takilacaktir. yalniz sebebini hala bilemedigim icin ornek vermeden gecemiyorum, "napalm" yapimi amerika'da ce$itli kitaplarda ayrintilari ile anlatilmaktadir (internetin de kastedildigini anlamayanlar $uraya bakabilirler:telmih), kar$isinda hukuki bir mucadele varsa da bilemez bu avare.
  • düşünce özgürlüğünün yanısıra olması şart bir hak. nasıl düşünce özgürlüğü yoksa ya da kısıtlanmışsa bilime sekte vurulmuş olursa, ifade özgürlüğü olmadan da insan hakları ve özgürlük bir yalana dönüşüverir. ifade özgürlüğü de tüm özgürlükler gibi başkalarına zarar vermediği ve başkalarının haklarını tahakküm altına almadığı sürece her insanın hakkı olmalıdır. bu aynı zamanda demokratik yönetim şekillerinin de en önemli gerekliliklerinden biridir. baskıcı yönetimler ilk iş ifade özgürlüğünü kısıtlarlar ki rahatça kendi seslerini duyurabilsinler ve hatta sadece kendi sesleri duyulsun.

    ifade özgürlüğünü kullanma adabı da bu yüzden çok önemlidir. bir eleştiri yapılacaksa eleştirinin anlaşılır ve saygılı bir şekilde dile getirilmesi faydalı olacaktır. örneğin; ifade özgürlüğünü salt küfretmek için kullanmanın bir manası yoktur. bir manası varsa da pek bir faydası olduğu söylenemez. kısacası üslup, ifade özgürlüğünün verimli veya verimsiz bir şekilde kullanılmasını sağlayacak bir dostumuz olmalıdır.
  • ifade ozgurlugunden kimlerin yararlanacagi cok tartisilir. bir kisim insanlar bu hakkin "duzene ve yasalara uygun dusuncelere" ait oldugunu savunur, diger bir kisim insanlar ise yasalara uygun ya da duzen sahiplerinin cizgisindeki dusuncelerin zaten ozgurluk teminatina ihtiyaci olmadigini, insanligin gelisimine katkida bulunan seyin "aykiri" dusunceler oldugundan hareketle, dogasi geregi statukocu olan asil "iktidar"in ezici gucune karsi bu aykiri dusunceleri ifade hakkinin korunmasi gerektigini savunurlar. dunyadaki genel tartisma kabaca bu olmakla birlikte, konuyla ilgili olarak da abd'de aclu'nun ekseninde yer aldigi ilginc bir ornek olay icin (bkz: skokie)
  • ifade ozgurlugu avrupa insan haklari sozlesmesi icinde yer almaktadir. 10.maddedir ve iki bolumden olusur;

    1.herkes goruslerini aciklama ve anlatim ozgurlugune sahiptir. bu hak, kanaat ozgurlugu ile kamu otoritelerinin mudahelesi ve ulke sinirlari soz konusu olmaksizin haber veya fikir alma ve verme ozgurlugunu de icerir. bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema isletmelerini bir izin rejimine bagli tutmalarina engel degildir.

    2.kullanilmasi gorev ve sorumluluk yukleyen ozgurlukler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliginde olarak, toprak butunlugunun veya kamu emniyetinin korunmasi, kamu duzeninin saglanmasi ve suc islenmesinin onlenmesi, sagligin veya ahlakin, baskalarinin sohret ve haklarinin korunmasi veya yargi gucunun otorite ve tarafsizligin saglanmasi icin yasayla ongorulen bazi bicim kosullarina, sinirlamalara ve yaptirimlara baglanabilir.

    ceza hukuku dernegi yayinlari no.1 maddenin inceleesini yaparken soyle bir aciklama yapmistir;

    o halde sozlesmenin 10. maddesi ile herkesin "ifade/anlatım ozgurlugu" hakkı oldugu kabul edilmistir. bu hak ile birlikte ayrica herkesin;

    a) - haber, bilgi, enformasyon ve dusunceleri alma hakki.
    b) - haber, bilgi, enformasyon ve dusunceleri iletme / yayma hakki

    guvence altina alinmistir.
  • turkiyede neyi ifade ettigine gore cok deisen kavram
  • ben dedim olduculuk mesela.
  • bir de amerikan yorumu var ki şöyle; abd anayasa mahkemesi, çocukların internetteki pornografik içerikten korunması için siteleri yasaklayıcı tedbir alınmasının, anayasa ile korunan ifade özgürlüğü ilkesi ile çeliştiğini savundu.

    http://www.ntvmsnbc.com/news/276434.asp
  • ülkemiz için konuşursak, genellikle kâğıt üzerinde kalan bir kavramdır. buradaki "kâğıt üzerinde kalma" lâfına karşı çıkanlar olabilir ve bunu da "bak, herkes istediğini söylüyor" şeklinde savunabilirler; ama, zaten sorun teşkil eden nokta, o "istediğini söyleme" ânında ortaya çıkmaktadır. çünkü şöyle bir gerçek var: ifade özgürlüğü dediğimiz şey, aslında anayasa'ya bakılıp var veya yok diyebileceğimiz bir şey değil. bu, daha çok bir kültür; "saygı" denen kavramı, hayatınıza ne kadar uygulayabildiğinizle alâkalı bir kültür. kendinizin dışındaki kişilere ne kadar değer verdiğiniz, düşünce denen şeyin sadece size ait olmadığını bilebilmeniz; her ne kadar içi boş da olsa, karşı görüşleri var sayabilmenizle ilintili bir süreç bu.

    ifade özgürlüğünün gerçekten de "kâğıt üstünde kalması" durmuna örnek teşkil eden pek çok vaka sık sık yaşanır; ama biz bu örneklerden en son yaşananları alalım: ermeni soykırımı üzerine süregiden tartışmalara bakarsak meramım daha iyi analaşılabilir. türk tarih kurumu başta olmak üzere resmi tezleri savunanların, bu soykırım konusu gündeme geldiğinde sık sık kullandıkları bir kavram var: "ermeni görüşlerini savunanlar". bu ifadeyle genelde taner akçam, halil berktay, murat belge gibi isimler kastediliyor; yani, resmi tezlerden farklı bir şeyler söyleyenler. ortaya da şöyle bir şey çıkıyor: bizler ve onlar...bu "bizler ve onlar", zaten bizim düşünce iklimimizde başat bir yere sahip, yani çok da yeni olduğu söylenemez. ama, tarih üzerine bir tartışmada da bu karşıtlığın yaratılması hayli manidar. lâkin olayın vehameti burada değil. daha vahim olan nokta şu mantıkta gizli: "asıl doğru benimkisidir ve benimle zıt düşüncede olan kesinlikle yanılıyordur."

    şimdi, bu mantık, günlük hayatımızda sık sık başımıza gelebilir. ben galatasaray'ın daha büyük olduğunu düşünebilirim, bir başkası fenerbahçe'nin; ne de olsa bunlar izafi şeyler. ama, iş düşünsel tartışmaya geldiğinde, gene bir nebze izafilik olsa da, karşı tarafın söylediklerine kulak kabartmanız elzem oluyor. fakat bizim "büyüklerimiz"den gördüğümüz, genellikle, kulak kabartmaktan ziyade "kulak kabartıyormuş gibi" yapmak. bir nevi ipimle kuşağım sikimle taşşağım durumu. karşı görüşleri "onlardan" olarak yaftalamak, düşünceyi bile milli hassasiyet denen meretin sınırlarına hapsetmek.yani, son zamanların popüler tanımlamasıyla söylersek karşı karşıya olduğumuz şey sözde ifade özgürlüğü.

    velhasıl kelam, başta da dediğimiz gibi bu bir kültürdür ve bu kültürün özünde de şu soru saklıdır: ben, benim kabullenmediğim ifadelere (belli bir düşünce sistematiğinin ürünüyseler) ne kadar dikkat verebiliyorum, onları ne kadar önemsiyorum?

    bu yukarıda sorduğumuz sorunun da cevabı genellikle şudur: hiç...bu sorunun cevabı böyle oluğu sürece de, ifade özgürlüğü diye bir kavram hayatımızın içine sinemeyecektir. yani, polislerin sokakta gösteri yapanları dövmesi gibi olaylar, aslında işin asıl veçhesi değildir; zira bu özgürlük aslında kendi içimizde aramamız gereken ve oraya yerleşecek bir özgürlüktür.
  • varolmadığı yerde umutların devamlılığını sağlayan bir kavramdır.

    şöyle ki, eğer bir düşüncenin ifadesi bir yerde yasaklanıyorsa, o yasaklanan düşüncenin gerçekleşme olasılığı hala mevcuttur. bunun kanıtı da o düşüncenin varolan sistem için bir tehlike olarak görülmesindedir.

    mccarthy dönemindeki cadı avı buna bir örnektir. komünizmin bir "tehlike" olarak görülmesinin sonucudur bu dönem ve bugünün a.b.d.nde eğer bir mccarthy dönemi yaşanmıyorsa bu amerikan toplumunun büyük özgürlükler elde etmiş olmasından değil (nitekim 11 eylül'de varolan özgürlüklerin nasıl bir günde ortadan kaldırılabileceği görülmüştür.) komünizmin artık bir tehlike olarak görülmemesindendir. yani amerikalı bir komünistin ifade özgürlüğü sayesinde yaşama sevinci duyması aslında pek yerinde olmayacaktır.

    sistemlerin kendini korumak için kullandıkları akıllıca bir silahtır ifade özgürlüğü bu anlamıyla. normalleştirme ile sıradanlaştırmadır. en aykırı fikirler bile sıradanlaşarak gürültü içinde kaybolurlar bu sayede.

    ifade özgürlüğünün olmadığı totaliter bir düzen mi peki gerçek umut ve özgürlük ortamı? yoo! böyle karışık işte.
hesabın var mı? giriş yap