292 entry daha
  • ulu hakan ya da kızıl sultan denilen 34. osmanlı padişahı; ilginçtir lakaplarından da anlaşılacağı üzere ya kötülenir ya da yüceltilir. aslında ilber ortaylı şöyle demiş ikinci abdülhamit'i anlamak 21. yüzyılı anlamaktır, bir bakıma doğru da demiş; kendimce nedenlerini açıklayacağım, az sonra.

    tarih anlayışımız dahilinde olayları -biraz daha- işimize geldiği şekilde yorumlamak var, bu dediğim lisans eğitimine kadar geçerli. aslında daha düzgün ifade etmem gerekirse biz genellikle tarih kitabında yer alan devletlerin, en güzel örneği olarak osmanlıların, diğer devletler ile ilişkilerine bakıyoruz. örneğin gerileme döneminde bazen iki bazen üç cephede savaşıldı diyoruz, fakat yükselme döneminde ya da başka dönemlerde diğer devletlerin başlarına neler geldiğinden pek bahsetmiyoruz. bahsetsek bile, benim okuduğum tarih kitabında bahsedildiğini hayal meyal hatırlıyorum, bu bahsetme genel olarak yüzeysel oluyor; yüzeysellikten kastım ise birkaç isim vermek ya da o ülkelerden çıkan bazı hareketlerin adını verip ardından bu budur deyip geçmek. halbuki neden o tarz hareketler açığa çıktı ya da o zamanki dünyayı nasıl etkiledi gibi sorularımız cevapsız kalıyor, dolayısı ile bildiklerimiz de genel olarak yüzeysel ve açıkçası bayağı oluyor. ben tarihe meraklı olan birisi olarak bu konuda diyebileceğim bir şey var ise o da tarihin içinde neden ve nasıl sorularının cevaplanması gerekliliğidir; bu ikisi gerçekleşmediği müddetçe tarih algısı ancak ya kronolojik olur, ya şecerelik olur ya da konu ne ise o konunun başlığı altında olan ve tarihe yardımcı bilimlerden birisi olur.

    öncelikle ikinci abdülhamit'ten yaklaşık olarak bir yirmi yıl öncesine gitmek istiyorum, olay hindistan'da geçiyor (bkz: sepoy isyanı). bahsi geçen isyanın nedeni ve nasılı ilgili başlıkta okunabilir, o kısmı pas geçiyorum; fakat isyan sonrasında bizim babür elin mughal dediği imparatorluğun "resmi" olarak nihayete erdiğinden bahsetmek gerekir, aynısı maratha imparatorluğu için de geçerli tabii ki. şimdi burada duralım; yabancıların tarih tanımlarından birini kuple olarak verelim. (bkz: gunpowder empires) bu tanımı yapan kişi ise yanılmıyorsam marshall hodgson isimli amerikalı tarihçi. bahsi geçen imparatorlukları gösteren harita ise şudur. aslında böyle bir tanımın olması bu devletlerin sadece barut vasıtasıyla imparatorluk olmaları değil, aynı zamanda tanımın genel olarak 1500-1800 arası yapıldığını varsayarsak bu devletlerin barutun getirdikleri ile birlikte güçlenirlerken aynı zamanda kültürel açıdan da geliştiklerini söyleyebiliriz. öte yandan bu üç devletin batı ile siyasi açıdan rekabet edememesinde 1800lü yılları milat alırsak, misalen 1850 diyelim, yakın dönemde batıya ya da batı diyebileceğimiz devletlere karşı politik ve bilhassa askeri açıdan geri olduklarını görürüz. örnek olarak kırım savaşı'nı ve bahsettiğim sepoy isyanı'nı verebiliriz. osmanlılar rusya karşısında batılı devletlerin desteğini almadan kolay kolay savaş kazanılmayacağını göstermiştir; sepoy isyanı ise halk nezdinde destek bulmuş olsa da batıya karşı doğunun ya da bahsi geçen imparatorlukların batı ideolojilerine alternatif oluşturabilecek ya da başka bir ifade ile söylemek gerekir ise batının etkisine aynı şiddette veya daha kuvvetli bir tepki koyabilecek ideolojinin tam olarak gelişmediğini göstermiştir, en azından bana göre***.

    yukarıdaki örnekten hareket edecek olursak şunu anlarız, sanırım, ii.abdülhamit'in önünde bir seçenek vardı; o da batı'nın güç mücadelesi esnasında devletin yönetiminin de güçler arasında dengeyi bulması idi. ii.abdülhamit ve onun yönetimi altındaki devlet büyük devletler arasında dengeyi sağlayan bir unsur değil, tam aksine dengenin osmanlı aleyhine değişmesini engelleyebilmek maksadıyla duruma göre konum alan, yani bir nevi kendi varlığını kendisi üzerinden değil de karşıtı üzerinden tanımlayan bir politika idi. şunu iddia edebiliriz: eğer o devirdeki osmanlı devleti terazinin kefelerini değiştirecek bir güç olsaydı hakimiyeti altındaki bölgelerden de batı etkisine karşı bir tepki açığa çıkabilirdi. gerçi isteyen birisi bağlantısızlar hareketi'ni halef-selef ilişkisi içerisinde gösterebilir; fakat onun da felsefi altyapısının ne denli güçlü olduğu tartışılır. bu dediğime bir örnek olarak iran'ı ve orta asya'yı vereyim. başat devletler bu coğrafyaların nasıl yapılandırılacağı hususunda uzun süre anlaşamadılar; bilhassa rusya ve birleşik krallık. konu ile ilgili olarak şu başlığa buyrun (bkz: the great game). hatta farklı bir coğrafya ile ilgili olan karikatür sayesinde demek istediğimi aktarayım, karikatür şu bu arada. rus ayısı ve ingiliz aslanı arasında kalmış olan kişi afganistan emiri şir ali han'dır. farklı coğrafya olarak iran'ı verelim. iran tam olarak bölünemedi, daha doğrusu paylaşılamadı** ve iyi kötü ayakta kaldı. öte yandan, ii.abdülhamit tahttan inerken taşlar yerlerine oturmaya başlamıştı.

    aslında çok detaylı yazılabilir, ama yeri sanırım bu başlık değil. şöyle diyelim, ii.abdülhamit'den önce de doğu toplulukları batı'ya karşı tam anlamıyla bir alternatif oluşturamamışlardı. islam'ın yaygın olduğu yerleri ele alırsak elimizdeki tabloya göre iki başat alternatifi görürüz. bunlardan ilki standart olarak olabildiğince çok ulus devlete ayrılmak iken diğeri mümkün mertebe islam'a dönüştür, yani en saf hâliyle islam'a. ilk düşünce islam'ın evrensellik anlayışı ile çelişen bir düşünce iken diğeri farklı dinden insanların azımsanamayacak oranda bulunduğu osmanlı imparatorluğu'nda tam anlamıyla kabul görecek bir düşünce değildi, en azından bana göre. dolayısıyla şunu anlayabiliriz: pek çok etnik unsurun bulunduğu devlette ii.abdülhamit toprak kaybını önlemek için el mahkum islamcı olmuştur, ki bu da vahhabilik gibi daha öze dönüş temelli hareketlerle ters düşmektedir, en basitinden kendi döneminde açılan ve batı tarzı eğitim yapan kurumlardan hastahanelere kadar pek çok örnek var. kaldı ki kendi döneminde gerçekleşen reform hareketleri kendi sonunu getirmiştir, o da sanırım ayrı konu. ben az önce bahsettiğim ilk düşünce akımı hakkında birkaç kelam etmek istiyorum. ulus devlet projeleri her ne kadar kabul görmüş olsa ya da olmasa da halk nezdine tam anlamıyla inememişti; bunun bir nedeni islam'ın evrensellik algısına karşı olması olsa da asıl nedenlerden birisi gunpowder empires dediğim topraklardaki devletlerin ürettikleri alternatifin aslında islam devleti olmadan islam kalmaya çalışmaları ile ilgilidir. dediğim gibi ii.abdülhamit devrinde islam kalmaya çalışmanın yolu vahhabilikten ziyade başka güzergâhlardan geçmiş olsa da bu politikanın ya da düşünce sisteminin günümüzde dahi ne denli başarılı sonuç verdiği tartışmalıdır. gerek dönemindeki reformlar sonrası, ki reformlar en etkin olarak harbiye ve mülkiye'de yapılmıştı, insanların kendisinin mutlak erkine karşı iktidarı paylaşmak istemesi olsun, gerek kendi islamcılık politikasının tam olarak tutmaması olsun, gerekse abdülhamit'in düşüncesine alternatif üretmek isteyen insanların da genel olarak halk nezdinde kabul görmemesi olsun, kaldı ki abdülhamit'in düşüncesi de pek kabul görmemiş olsa gerek, bahsi geçen coğrafyanın batı'ya karşı bir alternatif üretememesidir bana göre. neyse hem siyaseti sevmem ve ne yazık ki oraya girdik; hem de bu kısım hakkında uzun uzun yazılır, fakat yeri tam olarak bu başlık değil, sanırım.

    velhasılı kelam işbu entrynin yazımına 20 ekim'de başlanmış olup üşengeçlikten şimdi bitirilmiştir.
1467 entry daha
hesabın var mı? giriş yap