• yeni sürüm ben. birincisi bitti. yedek parçası üretilmiyor artık. zaten çok yoruldu.

    benliğim onunla gitti. ikinci ben şart olmuştu. yaptım olacaklı reklamlarında henüz gülmüyordu ağaoğlu.
    ben yatırımımı kalbine yapmıştım, kaybettim.

    ikinci ben, yeni bir başlangıç umuduyla kalkıyor sabahları, güneş yeniden doğuyor, hayat ne güzel yalanlarıyla uyanıyor. fazla sürmüyor kendisine gelmesi, hemen anlıyor.

    ikinci ben, eski beni ara sıra özlüyor, göğsünün üstünde bir sızı. telefon koymuşum, ondandır diyor sonra.

    ikinci ben, asla eskisinin yerini tutmuyor. hayatta hiçbir şey, başka bir şeyin boşluğunu kapatmaya yetmiyor zaten.

    sürümü yeni, sürüsü eski.
    hala aynı masalın sonunda, hala düşecek elmaları bekliyor.
  • birincisinin eksikleri giderilmiş. mesela uzaklara bakıp dalma hatası kaldırılmış.
    hüzünlenme yok, her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışma yok.
    ağlamak, kesinlikle yok. zaten tuzlu su , devrelere zarar veriyormuş.

    bok gibi bir şey olmuş yani bu ben. ağzı da bozuk.

    senden sonra, kasası çok değişmemiş, saçlarını kestirmiş biraz. saçlarını çok kestirmiş, hep kestirmiş bu ben.
    kafasındaki beni kazımak istercesine kestirmiş saçlarını.
    işe yaramamış.
  • fabrika ayarları yüklenmiş bir şekilde yaşamaya hazır. üstüne isterseniz ihtiyaca göre gülme, ağlama, şaşkınlık ekleyebiliyorsunuz. üstelik bunların hepsini hiç itiraz etmeden kabul edecek kadar vazgeçmiş.

    ikinci ben, kimi zaman akıp giden bir sokağa bakıyor. aklına süreya geliyor. aklına cemal.
    tanıdığım cemal gül idi diyen bir şair sonra. gülcemal vapuru diye bir vapur.

    ikinci ben araba kullanmayı sevmiyor, otobüse binmeyi sevmiyor. vapura binmek istiyor denizsiz şehirlerde.

    zaten birincisi de böyleydi, hep olmayacak zamanlarda olmayacak şeyleri isterdi.
    bu yüzden oldu zaten sonu.

    ikinci ben, birincisi tutmadığı halde çekilen bir kırık aşk hikayesi.
  • sabah uyanıyor, geceleri uyuyor. her şey normal yani. mala bağlamış bir hayat. gece oluyor, gündüz oluyor.
    güneş aynı güneş, ben; ikinci ben.

    oysa beraber uyumadıkları geceleri vardı uzun, güneş doğduktan sonra yalandan iki-üç saat uyudukları günleri vardı. odamız dedikleri bir mekan vardı, genelde dağınık. yumuşak bir ayı vardı etrafta, peluş.

    kırık bir aşk hikayesine girişi yaşadı ilk ben, gelişti en güzel dönemlerini yaşayarak, sonunu görmeye dayanamadı.
    bu hikayeden ayrıldı, yerine yeni sezonda ikinci ben başladı.

    dizi tutmadı.
  • birinci ben'in yaptığı işi yapmaya devam ediyor. yeme-içme alışkanlıkları aslında aynı ama , canı pek bir şey yemek istemiyor. genelde içiyor yani anlayacağınız.

    birinci ben şarap içerdi, tercihen kırmızı. hatta sen beyaz iç, karıştıralım rose olsun derdi, gülerlerdi boş boş. hep gülerlerdi son zamanlara kadar. pembe yerine rose deyince hemen arkasından madam derdi. karşılığında mösyö denirdi birinci ben'e. hayat böyle kıkır mıkır bir şeydi o zamanlar. güzel zamanlardı.

    ikinci ben'in yabancı dili ingilizce. gerçi herkese yabancı. sanki arkadaşları kendi arkadaşları değil gibi bakıyorlar o'na. biraz acıyarak bakıyorlar galiba. yani çıksın istiyorlar, arasın sorsun. ikinci ben kendi içinden çıkamıyor pek, bilmiyorlar.

    birinci ben'i aramaya gitti, bulamadı.
    polise haber verecekti, herkes törende.

    parkta öylece duran heykelleri anladı.
  • renklere bakıyor ikinci ben. mavi aynı mavi değil sanki. mavi neydi sahi?

    balıkların gözyaşları mavidir diye aklından geçiriyor üçüncü kere.
    ilkinde o sormuştu, ikincisinde o gitmişti. sahi o nerede şimdi?

    sade kıyafetleri tercih ediyor ikinci ben. tercihen siyah giyiyor. siyah örtüyor yalnızlığının üstünü.
    o da aynı birinci ben gibi üstüne yorgan örtmeden uyuyamıyor. zaten hiç uyuyamıyor geceleri.
    uyuyor da , uyku denmiyor uyuduğuna. uyumuyor, kaçıyor sanki.

    ikinci ben, ne kadar koşarsa koşsun hiçbir yere varamayacak kafes hayvanlarına üzülüyor.
    bir benzerlik var onlarla arasında. içten biliyor bunu.

    ikinci ben, birinci ben'e ara sıra telefon ediyor,
    iki farklı dilde vuruluyor yalnızlığı yüzüne.

    ikinci dili, ingilizce.
  • denize karşı hislerinin birinci ben'le aynı olduğunu anlayınca sevindi. yani o duygunun sevinmek olup olmadığından emin değil de içi şöyle bir kıpırdadı.

    deniz görünce benliğinin önemi kalmadı. kendisinin ikinci olduğunu unuttu. bir ara kendisiymişcesine çekti denizin kokusunu içine. içi içine sığmadı.

    kısa sürdü tabii bu. sonra birisi geldi, saati sordu. seni sen geçiyor dedi içinden, ama saat ondu. sonra bunun zamanında yazılmış bir dize olduğunu anımsadı. gökyüzüne baktığında uçuşan siyah bir martı gördü.

    ikinci ben, böyle yerlerde durdu, deniz kenarlarında, sinema çıkışlarında. sinema çıkışında durarak aylak adamla karşılacağını sandı, ama olmadı böyle bir şey. olmadı tabii.

    ikinci ben, birinci ben'in taşıdığı benleri vücudunda taşımaya devam etti yalnızca.
    tüm ağırlıklarıyla taşıdı,

    birinci ben'in ölüsünü göğsünden atamadı.
  • ikinci ben terlik giymez. birincisi giyerdi. birincisinin ayağında onun aldığı terlikler vardı. tuttuğu takımın arması vardı üstlerinde. hatta böyle gagalı magalı terliklerdi.

    şimdi "hiçbir takım tutmuyorum yıldız takımlarından başka, bilirsin erkekler büyük ayı, kadınlar küçük cezve" diyen didem madak öldü.

    ikinci ben, futbolla ilgilenmiyor. hiçbir şeyle ilgilenmiyor doğrusu. hiçbir şeyi yok akıp giden sokaktan başka çünkü. daha önce söylemişti.

    ikinci ben bakıyor, ayakları çıplak. içi çoktan üşümüş.
    ayaklardan başlarmış insan donmaya.
    uykusu geliyor artık, uyku ölümün kardeşi. keşke biraz ölmese.

    ikinci ben, her zaman ikinci kalacak.
    hep yedek kalacak saha kenarında. oyuna girdiğinde yaptığı fuleli koşu bir işe yaramayacak.
    ikinci ben sadece vakit geçirmeye yarayacak.

    ve düdük.
  • üzüntüsüne üzüldüğüm, sevincine gülümsediğim. sen.
  • önümüzdeki maçlara bakacağız dedi ikinci ben. aslında bakıcaz demeliydi. çünkü öyle derlerdi hep.
    önemli olan benim gol atmam değil takımın kazanması derlerdi. nasıl yalan!
    zaten beraber/e kalamadıktan sonra kimin gol attığının ne önemi vardı, değil mi?

    ikinci ben, büyük bir kapısı olan küçük bir dairede yaşadı aynı birinci ben gibi, içinde hep bir bahçeli ev özlemi. bir evi olsun bahçesinde duruma göre oğlum diye sevebileceği bir köpeği. birincisi köpekten korkar, ikincisi insanlardan korkuyor sanki.

    ikinci ben, nane tuttum diye bahar geldi sandı.
    gelmedi.
hesabın var mı? giriş yap