• yaşamak, bir akira kurosawa filmi.
  • yeniden çevrimi yapılması planlanan ve başrolünü tom hanks'in oynayacağı söylenen akira kurosawa filmi..heyecanlandırıcı..
  • ayrıca senaryoyu da ransom ve the color of money'den tanıdığımız richard price yazacakmış..
  • bugüne dek pek çok filmde 6 aylık ömrü kalan birinin ne yapacağı/yapması gerektiği irdelenmiştir mutlaka. hiçbirisinde 1952 yapımı ikiru kadar tatmin edici bir yanıt oluşturulduğunu sanmıyorum. 30 yılını bir masanın başında mühür basarak ve hiçbir iş yapmayarak geçirmiş olan bay watanabe’nin (takashi shimura) 1 yıldan az ömrü kaldığını öğrenince, o güne dek yaşamamış olduğuna ayması ile gelişen olaylar filmin konusunu oluşturuyor. felaketler karşısında insanın özgürleşmesini gözlerimizle görmemiz için.
  • jim sheridan'in tom hanks'li bir yeniden çevrimine imza atacagi soylentisi dolasan film.
  • kurosawanin izledigim filmleri arasinda benim yonetmenligine pek yakistirmadigim bir filmidir cunku bu kadar parlak zeka ve guzel uyarlama urunu olan filmleri arasinda ikinci cd sinin calismamasina ragmen sonunu tahmin edebildigim ve beni hayal kirikligina ugratan bir filmi olmustur.
  • "when faced with a death sentence how will you choose to live out the rest of your days? and what if you do not possess even a single beautiful memory of love?"
  • (bkz: ecco homo)
  • senaryosunu vittorio de sica'nın yazdığı, mizansenini fellini'nin yaptığı bir frank capra filmi gibidir. keşke kurosawa'nın şehirde geçen daha çok filmi olsa diye düşündürtür, yönetmenin şehir atmosferini dibine dek veren dinamik görselliği.
  • kurosawa'nın en bilinen filmi değil, hatta en az bilinenlerden biri; belki en iyi filmi de değil ama filmografisi içinde en farklı yerde duran filmi. öncelikle kurosawa denince akla gelen şeyler bu filmde yok, özenli sinematografi hariç. genelde kamerasını geleneksel japonya'ya, samuray kültürüne çeviren üstad bu sefer japonya'nın modernize edilmiş fakat bürokrasi çarklarında boğulmakta olan tarafına bir bakış atıyor, şehir hayatını bir neo realist edasıyla çiziyor kamerasıyla ve tüm bunları altı ay ömrü kalan ve bu haberle hayatını bir hiç uğruna harcadığına karar veren bir karakteri temele oturtarak yapıyor.

    kurosawa'nın temel olarak iki derdi var. birincisi; yaşamanın ne anlama geldiği, gerçek anlamda ne olduğu üzerine. yaşam ve ölüm kavramları film boyunca ters yüz ediliyor; ki filmin ikinci yarısındaki kurgusunda ölmüş olan adamımızın gerçekten yaşamak için neler yaptığını flashbacklerle görüyoruz. yani yaşarken ölü olan kişi öleceğini anladıktan, ölüm fikriyle yüzleştikten sonra yaptığı işlerle, geride bıraktıklarıyla gerçek anlamda yaşamaya başlıyor. işte yine tam bu noktada kurosawa'nın ikinci derdi devreye giriyor: bürokrasiye sağlam bir şekilde giydirmek. zamanında sinema sektöründeki denetimle birlikte bürokratik engellerden çok çektiği belli olan kurosawa; adamın gerçek anlamda "yaşamak" için yaptıklarını, bürokrasiyi aşmak, kendisine dayatılan rutini değil, işe yarayacak gereklilikleri sağlamak eksenine oturtuyor. yani burada bürokrasi fikri ölümün ta kendisi. yaratıcılığı, işe yararlığı, verimliliği kısıtlayan ama yeri geldiğinde olumlu sonuçları kendine adayan saçma sapan bir denetim mekanizması. göze sokmadan, bakın mesaj veriyorum demeden bu iki konuyu öyle harmanlıyor ki kurosawa, bugün benim diyen sinemacının iki saatte bu naiflikle bu netliğe ulaşması çok ama çok zor. yeniden çevrim söylentileri dolaşıyordu bir aralar, şimdilik ses seda yok, olmaz da umarım.
hesabın var mı? giriş yap