*

  • evvelce bir genç, medreseden mezun olacak çağa gelir. hocasıyla aralarında şu konuşma geçer:
    - evlat, artık öğreneceklerini öğrendin ve mezun oluyorsun. şimdi medreseden ayrılabilir, kendini yollara vurabilir ve öğrendiklerini herkesle paylaşabilirsin. ancak ben sana medresede bir yıl daha kalmanı ve ilm-ül siyaseti de öğrenmeni tavsiye ederim.
    - hayır hocam, bilgimi bir an önce halkla paylaşmak isterim.
    - eh, yolun açık olsun...

    genç yollara düşer, bir köye varır. öğle namazını eda eden köylüye katılır. lakin imamın uygulayışındaki çarpıklıklar gözünden kaçmaz ve namaz sonrası cemaate şu konuşmayı yapar:
    - ey cemaat, siz yıllardır yanlış ibadet ediyorsunuz. bu imam size hep yanlış namaz kıldırmış, gitti onca rekat!

    gencin sözlerini bitirmesiyle beraber, halk genci uzunca bir süre söz söyleyemeyecek hale getirme girişimlerine başlar ve bu girişimlerinde başarılı da olur.

    altı ay bugünkü hastaneler dengi ortamlarda istirahat eden gencin taburcu olduktan sonra gittiği yer medresedir. hocasını bulur ve ona tavsiyesini dinlemediği için üzgün olduğunu belirterek ilm-ül siyaseti öğrenmek istediğini söyler.

    bir yıl sonra o dersten de mezun olur, yine yollara düşer. aynı köye varır, yine cemaatle namaza durur.
    imam aynı imamdır, cemaat aynı cemaat, yanlışlar yine aynı. ancak genç aynı genç değildir. namazı müteakiben şu konuşmayı yapar:
    - ey cemaat, ben şunca yıl medresede okudum. şunca il, memleket gezdim. şunca ulu ermiş gördüm ama bu sizin imamınız kadar bilgilisini, ulusunu, nur yüzlüsünü hiçbir yerde göremedim. kanaatim odur ki, onun sakalından bir kıl koparanın yedi ceddi hiç çıkmamacasına cennetliktir!

    gencin sözlerini bitirmesiyle beraber halk yine harekete geçer. imam önde cemaat arkada bir süre koşulduktan sonra yakalanan imam, özünde iyi niyet yatan eylemler zinciri sonucu linç edilir.

    bu "ulu" insanın yerine köye imam olan gencimiz de uzun yıllar medresedeki hocasını hayır duasıyla anarak yaşar...
  • bir zanaat, bir altın bilezik.
  • sözlüğümüzün küçük burjuva serüvencisi kunta kinte'nin hep çaktığı ders.
  • yakın dönem türk siyasal tarihinde islamcılarımızın "dümencilik, ala vere dala vere" yerine kullandığı "kadim" terim.
  • amaça göre demektir. bunun için de yer ve zaman önemlidir. matematik veya mantık dışındaki herşey, kuran dahil ilm-ül siyaset ile okunmalıdır.

    kuran siyasettir, zira çeşitli durumlar karşısında iyi ve kötüyü değiştirerek tanımlar. islamın ilk yıllarında daha az insanla büyük orduları karşılama emri verir, daha sonraki vakitlerde az kişiyle değil biraz çok kişiyle çıkın savaşa der.

    deneylerini yapmış bilim de siyasettir; çok fazla değişkeni bilemediğin zaman şöyle bir yakınsama yapabilirsin der. sürtünmeyi hesaba katmadan da sonuca biraz yaklaşabilirsin der. yada antibiyotikler iyidir der, sonra meğer antibiyotikler direnç kazandırdıkça etkisi azalıyormuş der. yani ve yer ve zaman önemli.

    yer ve zaman ilm-ül siyasette önemlidir demiştik.
    mesela ilk entrideki menkibede amaç, hata yapan hocanın indirilmesi ve yerine geçmektir.

    yer tabi olarak köy camisidir, medrese olamazdı zira diğeri de kaçın kurası.
    zaman ikisinin de hayatta olduğu dönem, yada camiye imam olmanın güzel olduğu çağ.
  • (bkz: politika)
  • ilmi siyaset, insan ilişkilerinde muhatabını nazik, kırmadan, insani, vicdani ve ilahi üslupla idare etme sanatı...

    ilmi siyasetin formüle edilmiş hali, “her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğru her yerde söylenmez” hakikatidir.
    ilmi siyaset, gizlenme, farklı görünme, sinsilik, hile, birilerini tutma, ötekileştirme, etiketleme, sınıflandırma, gruplaşma, fişleme, tecessüs, kayırma, karalama, unutturma, parlatma, geçiştirme, oyalama, imaja odaklanma gibi stratejik davranışlar temelinde gerçekleştirilen bir ilim değildir.

    ilmi siyaset, temelinde dürüstlük ve samimiyet olan bir ilimdir. hızla değişen dünyada, hızla değişen algı ve yaşantıları bilerek bu değişime göre, geçmişe takılı kalmadan, sabit fikirli olmadan manevralar yaparak, fakat dürüstlük ve iyi niyet ve hakikatten ödün vermeden sonuca ulaşmak demektir bir hikâye anlatılır…

    adamın biri sürekli kendi bahçesine giren ve çiçekleri mahveden, ortalığı kirleten komşusunun tavuklarıyla başı derttedir. bir kaç kez komşusuna ricada bulunur, tavuklarına sahip olması konusunda. ne var ki, umursamaz komşusu pek oralı olmaz. tavuklar da bahçeyi işgale devam ederler. komşusuyla kavga-dövüş yapmadan bu beladan kurtulmak isteyen adam, sonunda ince bir çareye başvurur. bakkaldan aldığı birkaç yumurtayı hafiften çamura bulaştırıp, akşam evine gelen komşusuna bitişik duvardan uzatarak: ''komşu, senin tavuklar benim bahçeme yumurtlamışlar al şu yumurtalarını'' diye seslenir. umursamaz komşu, gözlerindeki sevinç pırıltılarıyla yumurtaları hemen alır ve içeriye dalar. ertesi gün adam, komşusunun bitişik duvar üzerine boydan boya tel örgü çektiğini ve tavuklarının öte yana geçmesini engellediğini memnuniyetle seyreder. adam bahçe ve kümes çapında bir siyaset yaparak sonunda tavuklardan kurtulmuştur.

    ilmi siyaset, zahirde belki değişken, ama batında hakikatten, prensipten, kırmızıçizgilerden, ödün vermemek demektir. söylenmesi veya yapılması gerekeni, lisanımünasiple, hal ile muhatabına anlatmaktır.

    ilmi siyaseti müspet anlamda uygulayacak kimsenin önce hakikate sadâkatli olması şarttır. bu yüzden, insanlara karşı sorumluluk mevkiinde olanların, kitleleri yönetenlerin belki de en çok kullanması ve bilmesi gereken bir ilimdir.

    ilmi siyaset, neyi, nerede, ne zaman, nasıl söyleyebileceğini bilme sanatı; ama dürüst olarak, kandırmadan. insanı insan yapan kendi keyfiyetidir. algılayışıdır. kişi mana dünyasını hangi tuğla ile örmüş ise evi o… huyu da o… ruhu da o...

    ilmi siyaset güzel anlayıştır. başkalarının göremediği iyi ve temiz duygularla dünyayı okuyabilmektir. etrafımızda olan biteni kalp ile görebilmektir. ilmi siyaset, bugünlerde bilinçsizce, hoyratça ve menfîde kullanılan bir ilim haline gelmiştir. günümüzde ne yazık ki, ilmi siyaset karşısındakini ikna etme, olduğundan farklı görünme, gerçeği gizleme ve üstünlük kurma amacıyla kullanılmaktadır.

    adam, amirinin, yöneticisinin, bir üst düzey yetkilisinin yanında, bir olay anında “taltif edici güzel sözler, süslü laflar, olması gerektiğinden fazla abartılı ifadeler kullanıyor, atıp tutuyor”. soruyorsun bu hal nedir? -ilmi siyaset diyor. günümüzde ilmi siyasetin kalıcı ve uyarıcı kuralları yok denecek hale gelmiş. kim nereye çekerse, nereye sündürürse ilmi siyaset o olmuş. maskeli düşmanlık, gizli haset, özden yapılmayan davranış, ilmi siyaset (!) olmuş. o zaman, siz buna ilmi siyaset mi diyorsunuz? yoksa…

    sadi-i şirazi’nin çok güzel bir tespiti var. ” iki şey kalbi karartır; susulması gereken yerde konuşmak, konuşulması gereken yerde susmak.”

    yapılması gereken “ya tam susmak ya da taşı gediğine koymak”.
hesabın var mı? giriş yap