*

  • canetti kitle ve iktidar'ı yazdığı dönemde kendine başka bir edebiyat metni yazmayı yasaklayıp oluşabilecek bunalımdan kaçış yolu olarak notlar'ı yazmış. çevirmeni ahmet cemal farklı düşünmüş tabii.
  • yanınızda not defteri ve kalem olmadan okumamanız gereken kitap. okurken, bunun farklı bir tür olduğunu unutmayın. zaten canetti'nin kafa yoluna kapılıp gideceksiniz. kişisel yorumum, 1946 sonrası yazdıkları daha kaliteli geldiği yönünde.
  • herhangi bir şeyden kaçmaksızın hoşgörülü olmak istiyorum. herkes benim peşime düşse bile kimsenin peşine düşmek istemiyorum. farkına varmadan daha iyi olmak istiyorum, daha kederli olmak ama hayattan zevk almak istiyorum. daha neşeli olmak, başkalarının mutluluğuna karışmak istiyorum. kimseye ait olmamak , ama herkeste filizlenmek istiyorum. en iyi sevmek, en kötüyü teselli etmek istiyorum.kendimden bile nefret etmemek istiyorum.
    (bkz: insanın taşrası)- elias canetti
    okunmaya değer..
  • hayatınızdaki aforizma eksiğini uzun süreliğine kapatabilir bu kitap. önsözde ahmet cemalin tanımıyla iki dünya savaşı görmüş kuşağın insanlığın halini kendine dert edinmiş kesiminin bir üyesidir canetti. insanlığa dair düşünmeye ve üretmeye hiç ara vermemiş yazar. serbest bir düşünce akışından çıkardığı cümlelerine katılmasanız bile hepsinin muazzam bir bilgelikten geldiğini farkedebiliyorsunuz.

    buyrun bir alıntı da ben yapayım kitaptan, okumanın önemine dair:

    "uzun zaman okunmadığında, ruhun delikleri genişliyor, her şey bu delikten geçip gidiyor ve en kaba tanelere varıncaya kadar her şey, sanki hiç olmamış gibi oluyor. yaşanmış olan, ancak okunmuş olanla toparlanabiliyor ve insan bu okunmuş olan olmaksızın hiçbir şey yaşamış olamıyor."
  • --- spoiler ---

    insan, tek bi insanda tüm dünyanın mutsuzluğunu yakalayabilir ve o insandan vazgeçmediği sürece hiçbir şeyden vazgeçilmiş değildir ve o insan soluk aldığı sürece dünya da soluk alır.

    insanların içlerini okumaktan bıktım; bunu yapmak son derece kolay ve hiçbir işe yaramıyor.

    not edilen her şey, ne denli çaresizlikten kaynaklanmış olursa olsun, hâlâ ufacık bir umut tanesi içerir...ancak insanı ayakta tutan da yalnızca kimsenin bilmediği düşünceleridir.

    --- spoiler ---
  • "biri, hiçbir şeyden pişman olamadığını söylüyor. bir tanrı mı? yoksa bir taş mı?" (s.260)
  • --- spoiler ---

    "ölümün kabullenildiği, her bakımdan tartışılıp dönüştürüldüğü, çoklu bir ölüm-üstülük düzeyine çıkarıldığı, budizm türünden bir dinde insanı, aslında her şeyin sönmüş olması gerekirken, öğretiye karşı olarak yaşamın her kıpırtısından, kendiliğinden ortaya çıkmış
    bir alevden daha derinden etkileyen bir şey yoktur. burada, özellikle bu noktada yaşam, söndürülemez bir nitelik kazanmaktadır.
    ağır bir hastalıkta iyileşmiş olan 80 yaşındaki buda, gezdiği yerlerin güzelliğinden söz eder; öğrencisinin onu hayatta tutmaya çalışacağına ilişkin gizli bir umutla, bütün o yerleri adlarıyla sayar.
    konuşmasını üç kez yineler, ama öğrencisi hiçbir şeyin farkına varmaz, ve daha sonra buda'nın yaşamından vazgeçtiği sıradaki dilsiz
    hüznü, her türlü vaazdan daha konuşkandır.
    tanrı olmak, sonra da bir hiçmiş gibi bundan vazgeçmek. acaba bizden de böyle mi vazgeçildi?
    kimi zaman bütün bir geçmiş yaşam, insanın gözünde benzer durumlardan oluşma bir dizi gibi canlanır: çok önem verilmiş insanlar belirir, bunlar kendilerini anımsayandaki sıralarına uygun biçimde toplanırlar, kendilerini yinelerler ve onaylarlar, ve ansızın,
    çok kısa bir süre için bile olsa, öylesine varlık kazanırlar ki, anımsayanın gündüzü ve gecesi onların sözcükleriyle kavrulur. böyle anlar, insanın kendi yaşamından nefret etmeyi en iyi öğrendiği anlardır. çünkü ona eskiden en yakın olanların asla bu kadar yakın olmamış olmaları gerekmektedir. saygı duyulmuş olanlar, bu saygıyı hak etmemişlerdir. insana güzel görünmüş olanlar şimdi çirkindirler, belki de hep çirkin olmuşlardır. yardım etmiş olanlar, şimdi yardımların hoşnutsuzlukla geri almaktadırlar. kendilerine yardım edilmiş olanlar ise, bunun kendi isteklerine aykırı olarak yapıldığını kanıtlamaktadırlar. her şey, boşuna olmasa bile, en azından yanlış yapılmıştır. ve eğer durum o zamanlar, yani insanın bütün bunları son derece ciddiye aldığı dönemlerde, böyle idiyse, o zaman şimdi de böyle olmadığının bir güvencesi var mıdır?
    --- spoiler ---

    edit : muhtelif düzeltmeler
  • elias canetti’nin 1942-1972 yılları arasında tuttuğu notlarının bir kısmının kitap haline getirilmiş hali. biraz sartre'nin bunaltısını andırdı bana. birbirinden kopuk konular, tespitler, serzenişler yıl bazlı arka arkaya dizilmiş. buram buram samimiyet ve insanın kendini tanıma çabasının koktuğu kitap, canetti’nin kendisine dair ciddi ip uçları sunuyor.

    kitabın en önemli özeliği ise en azından bana göre bu kitabın canetti’nin baş yapıtım dediği kitle ve iktidarkitabının arka planını istemsizce göz önüne sermesi. iki kitabı birden okuyanlar sanıyorum ki kitle ve iktidar taştan yontulmuş heykelvari bir abide ise insanın taşrası ondan arda kalan yontudur diye düşüneceklerdir.
  • canetti'nin samimi bir dille yazdığı, kendi hayatından notlar barındıran kitabı.

    yazarın okuyucuyla sohbet eder gibi yazdığı kitapları sevdiğim için, canetti'nin kitabını da beğendim. marcus aurelius'un ta eis heauton ya da gündüz vassaf'ın cehenneme övgü tarzına yakın buldum, çünkü kitap canetti'nin orjinal ve aykırı düşüncelerini de içeriyor. bazen kitapta okuduğunuz bir cümle hakkında saatlerce, günlerce düşünebiliyorsunuz bu anlamda farklı bir bakış açısıyla birlikte farkındalık kazandırıyor. kitaptan bazı notları paylaşayım,

    --- spoiler ---

    insanlar, kendileri hakkında hiçbir zaman, yaşadığımız bu ''ruhbilim çağı''ndaki kadar az bilgi sahibi olmadılar. insanlar rahat duramıyorlar. kendi değişimlerinden kaçmaktalar. bu değişimleri beklemiyor, önceliyorlar, olabileceklerinden başka her şey olmayı yeğliyorlar. otomobille kendi ruh manzaraları boyunca gidiyorlar ve yalnızca benzin istasyonlarında mola verdiklerinden, bu istasyonlardan oluştuklarına inanıyorlar. mühendisleri başka hiçbir şey tasarımlamıyorlar, ne yeseler benzin kokuyor. kapkara benzin birikintileriyle düşlere dalıyorlar.

    onursal makamlar yalnızca budalalar içindir, utanç içerisinde yaşamak, onur içerisinde yaşamaktan daha iyidir; saygınlıklar olmamalı, ama ne pahasına olursa olsun özgürlük olmalı, düşünce özgürlüğü. onurlar, duvar halıları gibi gözlerin ve kulakların önüne asılır, artık ne gören kalır ne duyan, düşler onurlar içerisinde boğulur, verimli yıllar da kuruyup gider.

    bir bütün olarak insanlık, bir daha asla daha azıyla yetinemeyecek.

    bütün atalarının bilgeliğini kendi üstünde toplamış insanın ne kadar aptal olduğuna dönüp bakın bir kez!
    --- spoiler ---
  • ahmet cemal tarafından yapılan çevirisi, payel yayınları tarafından basılmıştır. böyle buyurdu zerdüşt'ü de çeviren ahmet cemal; canetti, nietzsche'den bahsettikçe, çevirmenlerden ve çeviriden bahsettikçe ne hissetmiştir kim bilir.

    içinde not alınacak birçok güzel aforizma bulunduran, canetti'nin defterlerinde tuttuğu notlarından oluşan iki kitaplık minik koleksiyonun ilki. ikincisi saatin gizli yüreği adıyla yine ahmet cemal tarafından türkçeleştirilmiş. insana dair, belleğe, zamana, savaşa, yaşama, mitolojiye, edebiyata dair birçok not, hepsi değerli.

    “düşünceler zorla birbirinden ayrı tutulmalı. saçlar gibi, çok kolay birbirlerine dolanırlar.

    ***

    eski keltlerde savaşçılarla ölüler arasındaki yığın ilişkisi için somut bir söylem vardı. savaşa gittiklerinde, her erkek eline bir taş alır ve ötekilerle birlikte onu bir yığına atardı. savaştan geri dönüldüğünde, her erkek yeniden bir taş alırdı: bunu yapamayan şehitlerin taşları ise olduğu yerde kalırdı. böylece ölüler için kendiliğinden taştan bir anıt oluşurdu. geri dönenlerin böylece savaşa gitmiş olanların sayısından çıkarılması, ölüler yığınına ilişkin ilginç bir duyguyu dile getirmektedir: savaş alanında veya düşman saflarında kalmış olanların yerini taşlardan oluşma bir anıt almıştır.

    ***

    o, gazetede neler yazacağını hep önceden bilir ve bu yüzden de gazeteyi satırı satırına okumak zorundadır.

    ***

    gökyüzü, derinliklerinin görülmesini ister ve bunu şimşeklerle anımsatır.

    ***

    bazen insan herhangi birine en iyi ve en önemli şeylerini anlatır. bu yüzden utanmaya gerek yoktur, çünkü insan her zaman kulaklara konuşmaz. sözcükler var olabilmek için söylenebilmek isterler.

    ***

    insanın daha iyi olmak istediği söylenir, oysa istenen sadece bunu daha kolay yapabilmektir.”
hesabın var mı? giriş yap