*

  • 70'lerde trt'de de yayımlanmış olan, insan evrimini konu alan nefis belgesel.
    aynı adlı da kitabı vardır yanılmıyorsam.

    edit: (bkz: the ascent of man)
  • hacettepe üniversitesi beytepe kampüsünde bulunan bir anıt heykelin adı. altında latince bir şeyler yazar. hamiye çolakoğlu tarafından yapılmış.

    altında yazan yazı: timeo hominem unius libri
  • aylar sonra gelen edit olarak bu heykelin kaidesinin kampüsten çıkarken görülen kısmında artık tek kitaplı insandan korkarım yazmaktadır.
  • doganin cokusune tekabul eder.
  • jacob bronowski’nin türümüzün biyolojik ve kültürel evrimini aklımıza yeni düşünme olanakları kazandırarak anlattığı zihin onarıcı kitap. v yayınları’nın aykut göker’in zor bulunur güzellikteki çevirisiyle 1987’de yayımladığı "insanın yükselişi"ni bu baskıdan tam yirmi iki yıl sonra say yayınları, yine aykut göker çevirisiyle yayımladı. okunabilcek en güzel bilim kitaplarından birini okuruna, ilk kez bu baskıda yer alan çizim ve fotoğraflarla, özenli bir baskı, güzel bir kapakla ulaştırdığı için say yayınları’na, günümüz okurunu düşünerek çeviride yaptığı küçük kimi değişiklikler için aykut göker’e teşekkürler.

    bütün bunları yazan ekşi sözlük yazarı, bugün pek kötü sayılmayacak bir bilim kitapları okuruysa "insanın yükselişi"ni 1987’de yayımlamış olan v yayınları çalışanlarına kocaman bir teşekkür borçludur.

    aşağıda okuyacaklarınız yirmi iki yıl önce de çok güzeldi, yirmi iki yıl sonra da çok güzel:

    “gauss, kendilerinin gözlemlerden çok daha mükemmel bir bilgi edinme yoluna sahip bulunduğunu iddia eden filozoflara, özellikle kin duyuyordu. birçok örnekten bir tanesini seçeceğim. özellikle nefret ettiğimi itiraf etmem gereken bir filozof var; adı friedrich hegel. ve bu konuda çok daha büyük bir adam olan gauss’la aynı derin duyguyu paylaştığım için mutluyum. 1800’de hegel, her ne kadar klasik çağlar’dan sonra gezegenlerin tanımı değiştiyse de, felsefi olarak ancak yedi gezegenin olabileceğini ispat eden, buyurun bakalım, bir tez ortaya attı. bu teze nasıl yanıt verileceğini bilen yalnızca gauss değildi: shakespeare bunu çok daha önceden yanıtlamıştı. kral lear’de harika bir bölüm vardır, bu bölümde, başka kim olacak, elbette soytarı, kral’a şöyle der, ‘yedi yıldızın yediden fazla olmamasının sebebi nedir, bilin bakalım.’ ve kral bilgiç bir edayla der ki; ‘çünkü onlar sekiz değildir.’ ve soytarı ekler: ‘evet hakikaten öyle, siz iyi soytarılık yapardınız.’ ve hegel yaptı. hemen ardından, 1 ocak 1801’de hegel’in iddiasının üzerindeki mürekkep daha kurumadan, sekizinci gezegen-küçük gezegen serez-keşfedildi.

    tarihin cilvesi çoktur. gauss eğrisindeki saatli bomba, tanrı’nın gözüyle görme diye bir şeyin olmadığını, gauss’un ölümünden sonra keşfetmemizdi. hatalar, insan bilgisinin doğasının ayrılmaz bir parçasıydı…

    (…)

    belirsizlik ilkesi, ya da benim deyişimle tolerans ilkesi, nihayet bütün bilginin sınırlı olduğu gerçeğini yerleştirmişti. tam bu ilkenin ortaya konduğu bir zamanda, almanya’da hitler’in ve başka yerlerde başka tiranların yönetimi altında bir karşı kavramın, kesinlik ilkesi denen bir ucubenin ortaya çıkışı tarihin bir cilvesidir. yarın geriye dönüp 1930’lara bakıldığında, bu durum, benim, insanın yükselişi olarak anlatmaya çalıştığım kültürle, mutlak kesinliğe sahip bulunduklarına inanan despotların insanlığı geriye götürme girişiminin, tarihin belirleyici bir anında karşı karşıya gelmeleri olarak hatırlanacaktır.

    (…)

    insanlığı çıkmaza sokan iki şey var. birisi, amacın her türlü aracı meşru kıldığı inancıdır. bu basma-kalıp felsefe, bu çekilen acılara karşı kulakları bilerek tıkayış, savaş makinesini yönlendiren bir canavar haline geldi. diğeri, insan ruhunun ihanetidir: aklı ortadan kaldıran ve bir milleti, bir uygarlığı bir hayaletler –boyun eğen ya da işkence gören hayaletler- alayına döndüren dogmanın savunulmasıdır, ihanet.

    bilimin insanı insan olmaktan çıkartacağı ve onları sayısal büyüklüklere indirgeyeceği söylenir. bu bir yalandır, hem de trajik bir yalan. auschwitz’teki konsantrasyon kampını ve krematoryumu hatırlayın. insanların sayılara indirgendiği yer orasıdır. o çukura dört milyon insanın külleri döküldü. ve bu gazla yapılmadı. küstahça bir gururla yapıldı. dogmayla yapıldı. cehaletle yapıldı. insanlar, gerçekte hiç sınamadan, mutlak bilgiye sahip bulunduklarına inandıkları zaman, işte böyle davranırlar. tanrıların bilgisine sahip olma sevdasına düşenlerin yapacakları budur.

    bilim bilginin çok insansal bir biçimidir. her zaman bilinenin sınırındayızdır, ve her zaman geleceğin umut edileni getireceği duygusu içindeyizdir. bilimdeki her hüküm hatanın kenarında dikili durur ve kişiseldir. bilim yanılabilir olmamıza rağmen bilebildiklerimiz için ödediğimiz bir şükran borcudur...

    yirmi iki yıl sonra teşekkürler.
  • okuduğum en sıkıcı kitaplardan biri.

    büyük bir hevesle 2012 yılında aldığım bu kitabı tam üç kez okumaya çalıştım. yarısına bile gelemeden bıraktım. en son denememde aylarca süründü elimin altında ve bu kez bitirmeyi başardım. fakat belgeselden çeviri olduğundan dolayı mıdır nedir, bazı şeyler sanki direkt tv yayınından çevrilmiş gibi. üstelik bazı bölümlerde orijinalinde olmayan görseller eklenmiş olmasına rağmen ciddi bir görsel eksikliği mevcut.

    bir de bazı terimler yanlış çevrilmiş. aslında yanlış demeyeyim de alışılageldik halinden farklı çevrilmiş. örneğin kırk yıllık eşeysel dimorfizmin cinsel dimorfizm olarak çevrilmesi gibi.
  • "her hayvan, varlığına ilişkin izler bırakır; yalnızca insan, yarattıklarının izini bırakır."
  • hacettepe üniversitesi güzel sanatlar fakültesi seramik bölümü öğretim üyesi hamiye çolakoğlu tarafından 1984 yılında yapılan ve aynı fakültenin heykel bölümünden turhan çetin'in montajını gerçekleştirdiği çelik heykeldir. her gün beytepe kampüsü'nün bayrak durağı meydanında öğrencileri selamlamaya devam eder. eskiden, kaidesinde oldukça manidar bir latince deyiş olan "timeo hominem unius libri" yazmaktayken; artık atatürk, farabi, yunus emre ve mevlana'dan alıntılar yer almaktadır.
  • jacob bronowksi'nin onca şeyi anlattıktan sonra kitabın bir kısmında sinirlenip "filozofun yobazı da bir başka oluyor" diyerek hegel'e sallamaya başlamasıyla tebessüm ettiren, ufuk açıcı kitap.

    hatta bence, bu kitap bütün liselerde okutulmalı.
hesabın var mı? giriş yap