• insanlar yaşadıkları gibi düşünürler, aksi taktirde bilişsel çelişkiye düşerler.
  • yazar burada aslında kapitalizmin içinde yaşarken kapitalizmin dışında pek de bir şey düşünemezsiniz demek istiyor. ki gayet de mantıklıdır. şimdi yoldan birini çevirip, zenginlerin elinde niye bu kadar çok mal mülk var desen adam "çok çalışmış kazanmış" diyecektir. veya miras çok saçma bir şey desen "olur mu öyle şey falan diyebilir. bu işler böyledir.
  • niye düşünemediğime dair sorunun cevabı niteliğinde tokat.
  • mohandas karamçand gandi ya da daha çok bilinen adıyla mahatma gandi sözü biraz daha komplike bir şekilde ifade etmiş.

    sözlerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür;
    düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
    duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
    davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
    alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür;
    değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür;
    karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.

    çoğu insan kaderini bir sözüyle tayin ettiğinin farkında bile değildir belki...
  • “simonlar”ın haliç’te ne işi var?

    28.08.2010 cumartesi

    eskişehir emniyet müdürü hanefi avcı’nın kitabı kadar adı da ilginç: “haliç’te yaşayan simonlar” (x)
    kim bu simon, kim bu simonlar?
    “simon” pkk militanı, sıradan bir militan değil...
    pkk’nın bekaa kampının komutanı, bu görevinden başka, kampta suç işleyenlerin yargılandığı, “devrim mahkemesi”nin başkanı yılmaz çelik, kod adı “simon.”
    * * *
    hanefi avcı, diyarbakır’da görev yaptığı sırada bekaa kampından gelen bu militanı sorgulamış.
    “simon” devrim mahkemesinin bir süre başkanlığını yapmış, çok kişi hakkında idam kararı vermiş, bazıları idam edilmiş, bazılarının cezasını pkk yönetimi yumuşatmış.
    bir örnek “simon” yani yılmaz çelik’in kız kardeşidir. o da aynı mahkemede yargılanmış, suçu: “baygın baygın bakmak suretiyle erkek kadroların kafasını karıştırmak, devrimcilikten soğutmak.”
    ceza idam!
    öcalan pkk’nın kuruluş yıldönümünde cezayı affeder.
    * * *
    hanefi avcı “simon”u sorgularken ona şöyle der:
    “sen kardeşinin, o daha ilerisinde heval/yoldaş olarak bildiğin güler çelik’in bir örgüt mensubu olarak bu suçu işlediğine inanmadığın halde neden mahkeme başkanı olarak orada açık bir tavır koyup kardeşini veya hevalini savunmadın. idama mahkûm edildiği halde buna karşı koymadın. halbuki tanımadığın insanların hakkını korumak için çatışmayı, ölmeyi ve öldürmeyi göze alıyorsun...
    (....) demek ki senin hakkı hukuku savunma noktasındaki tavrın her zaman aynı değil; sana örgütün empoze ettiği konulardaki haksızlıklara karşı savaşıyorsun, ama başka bir noktada, başka bir haksızlığa karşı duramıyorsun.”
    * * *
    bu tespit, hanefi avcı’nın düşüncesinde “simonları” canlandırır:
    “bizler de her suçu değil, yalnız bize öğretilen ve empoze edilen hususları suç olarak görüyor, bizim tarafımızda olan kişilerin kusurlarını suç olarak nitelendirmiyorduk.”
    hanefi avcı, bu davranışlara “simonlaşmak” adını takar ve kendi kendine söz verir:
    “ben simonlaşmayacağım!”
    yanlışı yapan kim olursa olsun karşı çıkacaktı, suç işleyenler kendi tarafından, kendi arkadaşları bile olsa, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, bedeli ne olursa olsun karşı duracaktı.
    * * *
    gelelim haliç’e, “simonlar”ın haliç’ine...
    “istanbul’da görev yaptığım 1992-1996 yılları arasında görev yerim gayrettepe’deydi, evimiz ise ataköy’de. her gün akşam geç saatte özellikle saat 23.00 sularında gayrettepe’den çıkıp evimize giderken haliç’ten geçiyorduk. haliç o zamanlar inanılmaz kötü kokuyordu, tam olarak lağım kokusu duyuluyordu ve ben bu kokuya dayanamıyordum. arabanın bütün camlarını kapatıyordum. koku gelmesin diye burnumu parmaklarımla kapatmama rağmen haliç’ten gelen hafif bir koku bile midemi bulandırmaya yetiyordu. haliç’ten geçmek benim için bir ölümdü, daha yaklaşmadan okmeydanı’nda burnumu kapatmam gerekiyordu, ta ki tüneli geçinceye kadar. fakat haliç’in etrafında yaşayan insanlara bakıyordum; onlar parklarda geziyor, yemek yiyor, hatta bir kısmı piknik yapıyordu, bu kötü kokudan sanki hiç rahatsız değillerdi. bu durum bana çok tuhaf gelmişti. demek ki, kötü bir ortamda bulunan insanlar bir müddet sonra oraya uyum sağlayıp alışıyorlar ve bu ortamın çirkinliğini göremiyorlardı. ne kadar kötü ve sağlıksız bir ortamda bulunulursa bulunulsun bir süre sonra kişinin bünyesi bu duruma uyum sağlayarak kötülüğün farkına varamıyordu.”
    * * *
    demek ki, insanlar uzun süre kaldıkları ortamda yanlışlıklara, hatalara, anormalliklere alışıyor, herkes bu ortamın kötülüğünü algılamıyor, bu da kimseyi rahatsız etmiyor, haliç’teki pis kokuya rağmen piknik havası içinde yiyip, içip eğleniyor...
    işte “simonlar”ın yaşadığı haliç!
    hanefi avcı “kral çıplak” dedi, kim bilir kralı giydirmek için kimler ölçü, kumaş yetiştirecek...
    hanefi avcı, “gördüğüm manzara korkunç” diyor: “devleti kadrolu devlet adamları yönetmiyor.”
    bu durum nasıl düzeltilir?
    hanefi avcı, “kolay değil!” diyor ve ekliyor:
    “bir anlamda fethullah hoca’nın insafına kalmıştır.”
    ———————————-
    (x) haliç’te yaşayan simonlar-dün devlet-bugün cemaat/angora yayınları

    http://www.milliyet.com.tr/…010/1282041/default.htm
hesabın var mı? giriş yap