• insanin nankorlugunu belirtmek icin kullanilan bir deyimdir. ancak yapılan tum bilimsel arastirmalar cig sut emmenin beynin nankorluk merkezinde herhangi bir uyarim yaptigini dogrulayacak sonuclar vermemistir. konu bir muamma olarak kalmaya devam etmektedir.
  • hep bildigim hep duydugum ama biraz anlamsiz biraz da eski moda* geldigi icin onemsemedigim bir deyime siginiyorum yine gordugum berbatliga bir anlam verebilmek icin..

    senelerdir tanidiginiz, cok sevdiginiz, cok deger verdiginiz, ugruna neler neler yapmadiginiz birinin size saglam bir kotuluk yapmasiyla olaylari kabul edebilmek icin hayatin adil olmadigini tekrarlamak yetmiyor bazen.. bir insandan yola cikip herkesi kotulemek gerekiyor, insanin dogasina beddualar etmek geliyor icinizden.. genellemelerin yanlis oldugunu bile bile dunyadan cikis biletinizi isteyesiniz geliyor.. bu laf da oyle bir anda aklima dusuverdi iste.. kucuklukten bilincaltima yerlesmis bu deyis birden gelip bir numarali kurtaricim, bir numarali anlam kaynagim oluverdi.. hicbirseyi degistiremese de geldi oturdu yanima, basimi oksayarak uzulmememi soyledi.. yardim etti iste be..

    uzun lafin kisasi, biri size bir sebep bile olmadan, sirf cani istedigi icin bir kotuluk yaptiginda icinize oturan kocaman kayayi anlamlandırmaya yarayan soz obegidir bu.. kayayi yok etmek icin ise zaman her seyin ilacidir deyisine bakmak gerekli - yalan olma ihtimali yuksek olsa da..
  • her daim akılda tutulması gerektiğine inandığım söz öbegi, kulak küpesi.. bireylere dair büyük umutlar bağlamamak, anne- baba,hayırlı evlat, mukemmel eş olsalar dahi insanlara kulluk payı bırakmak gerekliliğini hatırlatır. insanlara güvenmemeyi değil, onlara karşı temkinli olmayı öğütler..
  • insanın nankörlüğünü, sığlığını, menfaatperestliğini vurgulayan bir atasözü.

    peki, sayın yılmaz, neden çiğ süt? düşündükçe bu sıfatta gizlenen anlamın derinliğini daha iyi idrak ediyorum.

    bazı özelliklerimiz daha insanca diye düşünülürken, bazıları da hayvanî veya ilkel diye nitelenir. bu ayrımı yapmamızın sebebi nedir? insan, doğanın kendisinden ayrıştırılabilecek, doğaüstü bir yaratık, bir nevi uzaylı mıdır? hayır, insan doğadan ayrıştırılamaz ve uzaylı değildir. öyleyse, neden doğadan ayrı tutmaya çalışırız kendimizi?

    bu sorunun cevabı kanımca evrimimizde gizlidir. yalnız, evrim denince sadece fiziki gelişme ve uyum sağlama yetenekleri düşünülmemeli (bu haline biyolojik evrim diyelim); bir çok farklı boyutu var. insan bağlamında, biyolojik evrimin yanında toplumsal evrim, bilişsel evrim gibi farklı fenomenleri de hesaba katmak kaçınılmaz oluyor. öncelikle, bu kavramları ele alalım*.

    toplumsal evrim, toplu halde yaşamayı seçen canlılar için kaçınılmaz bir olgu. insan bağlamında ele alırsak, site devletlerinden cumhuriyetlere, avcı-toplamacılıktan tarım toplumuna olan dönüşümdeki gibi bir çok örnekte görülebileceği üzre, insanın toplumsal yapısı tarih boyunca şekilden şekile girmiştir. bu dönüşümde, bireylerin toplum içindeki ilişkilerini şekillendiren çok önemli bir unsur olan ahlak kurallarının değişimi de izlemek de ayrı bir keyiftir. hatta, mikro ahlak bölgeleri de ele alınabilir: hapisane ahlakı ile işyeri ahlakı'nın, hatta spor kulübü ahlakı'nın birbirinden ne kadar farklı olduğu düşünüldüğünde söylemek istediğim anlaşılacaktır. insanlar, çevrelerindeki ortamın şartlarına göre ahlak geliştirirler.

    toplumsal evrimden bir üst basamak olarak ele alacağımız bilişsel/entelektüel evrim ise, düşünce, bilgi gibi entelektüel faaliyetlerimizin dönüşümüyle ilgili. belki zamanımızda geçmiş zaman filozoflarının söylediklerinden daha çarpıcı fikirler öne süremesek de, fikir dünyamız zamanla değişiyor. felsefe, edebiyat ve sanat akımları düşünüldüğünde anafikir daha net bir şekilde görülebilir.

    [bütün bunların yanında, evrim de evrim diye tutturmuşken yazımı geleneksel yanlış anlamalardan kurtarmak isterim. evrim, seçilmiş bir amaca yönelik dönüşümler silsilesi değildir. hücre, "2 milyar yıl sonra insan olurum lan ben!" diye evrimleşmemiştir. evrimi mevcut şartlara (fiziki, toplumsal gibi) uyum sağlamak adına geçirilen dönüşümler olarak ele alıyorum. geniş açıklamalar için (bkz: evrim teorisi ile ilgili büyük yanılgılar)]

    peki, bu evrim türlerini neden birbirine göre alt/üst gibi bir hiyeyarşiye tabi tutuyoruz? vazgeçemeyeceğimiz basamak olan biyolojik basamak, neden hayvanilik olarak nitelendirdiğimiz en alt düzeyde yerini alıyor da, düşünmeden de yaşayabileceğimiz halde (bkz: deli) entelektüel basamak en üstte? çünkü, insanlık olarak tarif ettiğimiz yer tam olarak da orada bulunuyor, entelektüel basamakta. akli dengesi yerinde olmayan kişilerin işlediği suçların değerlendirilmesi güzel bir örnek olarak ele alınabilir.

    insanoğlu, bilgiyi deneyimlerle veya düşünceleri üzerinden ediniyor; bunun yanında, donanımı üzerine yüklenmiş bilgiler de var. (bkz: a priori) bu bakımdan, az önceki basamaklar bağlamında ele alırsak, biyolojik olarak edindiğimiz bilgiler alt basamakta, düşünce yoluyla ürettiğimiz bilgiler de üst basamaktadır. örneğin, hayati zorunluluklar olmadığı sürece yemek bizim için müzikten daha alt basamaktadır. öyle bir an gelir ki yemek daha önem kazanır, çünkü üst düzey aktiviteler alt düzeyler olmadan gerçekleştirilemez. windows xp yazılımı ile elektrik de buna benzer bir örnek çifti olarak düşünülebilir.

    "yahu süt diyorduk nerelere geldik" diyenler için toparlıyorum:

    çiğ süt, insanın entelektüel seviyesinden değil, biyolojik dünyasındandır. anne, nasıl ürettiğinden haberi bile olmadan, kendisine bile sorulmadan bu maddeyi üretmiştir. (bkz: türün iradesi) ve bu madde, çocuğun edindiği ilk bilgidir; donanımına işlenecek olan bilgi. (yasak elmayı mı çağrıştırdı?) hiç bir entellektüel süzgeçten geçmeden kazanılan bu bilgi, en alt basamaktan, biyolojik düzeyden gelir. bu nedenle, çiğ süt, insana insan olmamaklığını, hayvaniliğini çağrıştırır. çiğ süt ile gelen bu a priori bilgiyi edinen, yani "çiğ süt emmiş" olan insanoğlu, içinde bir hayvanın ahlakdışılığını barındıran potansiyel bir vahşidir!
  • herhangi birinden saglam bir tokat yendiginde soylenip rahatlanabilecek deyim. bi arkadas bunun yerine, insan icinde bok tasiyan bi yaratiktir, der.
  • dünyada pişmiş süt emen herhangi bir memeli olmadığı için bana saçma gelen deyim.

    doğrusu "memeliler çiğ süt emmiştir" falan olması lazım.

    tek suç insanın değil yani.
  • son yıllardaki gözlemlerime dayanarak insanoğlu çiğ köfte yemiştir olarak değiştirdiğim söz. maşallah her sokakta çiğköfteci var. he şikayetçi miyim değilim tabiki. şuan olsa yerim. bol nar ekşili falan.

    (bkz: çiğköfte)
hesabın var mı? giriş yap