*

  • ankaradaki mason locasinin, 2000 yilinda bastirmis oldugu, dunyadaki cesitli felsefi akimlar hakkindaki fikir calismalari.

    adindan da anlasilacagi gibi agirlik dogu felsefelerine verilmisse de bati da es gecilmemistir. bes ana bolumden olusmaktadir: dogu felsefeleri, bati felsefeleri, semavi dinlerin felsefeleri, turklerde felsefe ve masonik felsefe...

    hem konularin genisligi yuzunden, hem de kitapcilarda bulunacak cinsten bir kitap olmasi ihtimalinin dusuklugunden oturu, felsefenin oykusu basligindaki bati felsefesiyle ilgili mutevazi tematik calismam bitince, bu birikimi dogu dinlerinin ve felsefelerinin bir ozetiyle dengelemek fikrine yolacmistir bendenizde.

    sanirim en ilginc yani mistisizmin degisik isimler altinda, degisik topluluklarda nasil evrimleserek bati felsefelerini bile etkilemis oldugudur. ozellikle yeni platonculukun koklerinin dogu mistisizminden gelmis olmasi ihtimali kayda deger.[ki bununla kastedilen, platonun da etkilenmis oldugu pisagorun misirda gecirdigi gizemli yillarda bu felsefenin etkisi altina girmis oldugudur] elbette aralardaki baglantilar bazi yerlerde biraz abartilmis ve sureclerde bir sureklilik havasi verilmeye calisilmis ama yine de objektif bir bakis acisi hakim kitabin geneline ve ayrintilarla fazla bogmamislar okuyani.
  • (bkz: grand orient)
  • whitehead'in bütün batı felsefesinin platon'a bir dipnot olduğunu söylediğini hatırlayınca artık kızmıyorum. bence de üstad haklıydı fakat bu tespit platon'un felsefesinin yüceliğinden ziyade sonraki batı felsefesinin bir dipnottan ibaret olduğu demekti.

    kant'ın düşünce şapkası var değil mi? beyindeki modüllerin yüzyıllar önce keşfi gibi duruyor. vedistik yaşayışı inceleyin, budizme bakın.. uzay-zaman aprioridir demiş kant ama sadece demiş. entellektüel bir oyun yani. bu adamlar parietal lobe u kapatıp binlerce yıl önce kant'ın dediklerini yaşayarak aşmışlar!

    ruhsal sağlığın sağlıklı bir cinsel yaşam olmadan olmayacağını binlerce yıl önce freud'dan önce anlayan, hem de güdik teoriler kurmadan anlayan dombili taoculara ne demeli?

    neticede ışık doğudan gelir çok ciddiye alınması gereken bir düşünce..
  • kirk yil once bir baslik acip, “az sabredin, on dakkaya yaziyorum birseyler” diye geveledikten sonra kacip gitmisiz, aylarca ortaya cikmamisiz. tabii arada bir cok sey oldu, kariyerimde inisler cikislar yasadim, coluk cocuga karistim, time'a kapak oldum, ertesi yil mike tysonla beraber 300 milyon dolarlik borcumuz oldugunu acikladik, moratoryum ilan ettik, dort nikah bir cenaze atlattik, vs.

    ayrica ozellikle son 6 aydir, donusumlu olarak bir gun elektrik bir gun sular kesiliyor, ertesi gun de cop kamyonu gelmiyor; bu ortamda da kaliteli bir yazi disizi cikacak degil elbette. tabii her turlu musvetteyi yazilir yazilmaz yiyen kopekler de cabasi.

    velhasili kelam, ikinci geleneksel tek baslikta felsefe tandansli tematik solenimizi izlemek icin guzel seerimiz diyarbakira hosgeldiniz. *. oncelikle yasal uyarimizi yapalim: aslinda masonlarin kitabi oldugundan ve herhangi bir yerinde “babamin oglu olsaniz bu eserin tek satirini izinsiz yazamazsiniz” tarzi bir ibare bulunmadigindan icimiz rahat ama yine de “cilginim ben, ally macbeali a ile yazacak kadar yakindan takip ediyorum, dava ederim” diyen varsa belirtelim, kitabi yazmiyoruz buraya. aslinda dusundum de bal gibi yaziyoruz ama nasil olsa kimsede bu kitaptan olmayacagindan temiz bir sekilde kurtarabilirim diye dusunuyorum.*. (bu arada konuyu merak edenler icin dis hekimleri ve dermatologlarla gorustum, en birinci entryi oneriyorlar.)

    yasal uyari kisminin dahi lackaligindan anlayacaginiz uzere, felsefenin oykusunden bu yana azicik akillanmis degilim, yani format hemen hemen ayni. entryler parca parca eklendikce, asagidaki icindekiler bolumunde ilgili entry numaralari belirecek ve navigasyon kolaylasacak, zira hizmette sinir yoktur. bu girisimin yapimi esnasinda bilgi vermek yerine turlu zibidilikler icin araya girip entry sirasini bozanlarin, turk ceza kanununun “asabimi bozmayin, kiririm bu interneti” yasasi uyarinca, vodoo bebekleri yapilacak ve hunharca ignelecektir.

    maceramiz su bolumlerden olusuyor:
    -1) vur kac taktigiyle merak uyandirma - entry no 1
    0) kullanma kilavuzu - entry no 6
    1) hakiki giris ve tembeller icin one alinmis ozet - entry no 7den 15e kadar
    2) dogu felsefeleri - entry no 16 18 arasi
    3) bati felsefeleri
    4) semavi felsefeler
    5) ozbeoz turklerde felsefe
    6) kedi kesen, ayin yapan, gozlerinden alev sacan masonlarin felsefeleri
    7) mutlu son

    nedir bu masonluk sorusunu soruyorsaniz, bu muhtemelen yanlis bir kitaptir cunku masonlarin cogunun felsefesi bu zipirliklarin disinda. ama nedir bu kitap, nedir bu zehirli dusunceler sorulari kafanizda ucusuyorsa, yolculugumuza baslayalim sevgili ilim irfan bocukleri.
  • 1/7--giris
    ==================
    1/6 -- sayin yilmaz neden mason

    mason lafina allerjisi olanlar vardir belki diye belirteyim, arada sirada eve gec saatte elleri kanli nefes nefese bir sekilde gelseler de, bunlar da senin benim gibi ozunde iyi insanlar. ayrica bircogunun da dini inanclari benim gibi kotumser/guclu agnostiklerinkine kiyasla epey kuvvetli oldugundan, onlari dinsiz diye suclayip dusuncelerine kulak tikamak, birini dinsiz diye suclama eyleminin gerizekaliliginin da otesinde yanlis ve ironik bir davranistir. bunun yaninda komplo teoricilerine beni kategorize etme diyorum, zira bu entrylerin amaci tarafsiz gozukup de alttan alttan mason propagandasi yapmak suretiyle emperyalik siyonistlerin taksim meydanina 110 metrelik dev sinagog dikmelerine yardimci olmak degil. bilakis bircok dusuncelerini yanlis ve hatta sacma buluyorum, yeri geldiginde yorumumu katarim, fakat insan eger sadece kendi cizgisindekilerin dusuncelerini dinliyorsa yeni hicbir sey ogrenemez...ve robert boschun da dedigi gibi yeni hicbirsey ogrenememektense para kazanmayi ogrenememeyi tercih ederim.

    burada, bircok tarihsel donum noktalari ve dusunsel hareket, ezoterik inanclar cercevesine oturtulmaya calisildigindan, bati felsefesi tarihinin aksine (skolastik felsefeyi saymazsak elbet), dinler ve inanclar daha buyuk rol oynuyor. tarih efsaneyle karisiyor, sembolizmin bini bir para oluyor, olaylarin gercekte nasil olduklarina dair bir kesinlikten ziyade onlarin yorumlanmasi on plana cikiyor. yani felsefenin oykusunde ornegin rousseau’yu, bacon ve hobbes’u kullanarak didaktik bicimde elestirmemiz, yahut tuketim kulturu torpilli new age gerizekaliliginin, 200 sene oncesinin schopenhauer kotumserciligi yanindaki kiyas kabul etmez teknik zayifligini gozler onune sermemiz mumkunken, burada hakim olan ezoterik gorusler ayni seffaflikta yargilanamiyorlar.

    o vesileyle, onceki calismamiza kiyasla daha az yorum, daha fazla hikaye icerek bu seferki. mantiksal cikarimlarin ve akil yurutmelerin yerini daha kabullenici bir bakis acisi alacak. ikna degil inanc.

    tabii buradaki “inanc” kelimesi zaten asil farkliligi yaratan. inanc konusunda yekvucut hareket eden bir grup olmasa da bircok masonun dini inanclari biraz farkli. ozetle, tanri yaratandan ziyade varolandir ve tek varolus odur. yani allah baba birgun derin bir oooof cekip, sikintidan bir evren yaratmamistir; o kadar insani birsekilde tasvir edilmemelidir. (ufaktan panteizme goz kirpiliyor simdiden) olumsuz olan ruhun amaci da ozune, yani tanriya geri donmektir. bu sansina olmaz, piyangodan cikmaz. ancak bilincli bir tekamulle, yani ruhsal gelisimle mumkundur. bu sekilde de kamil insan, yani voltran olunur. kullanilacak tek bir sihirli arac yoktur, akil sezgi ve sevgi dengeli bicimde kullanilmalidir. (az biraz onceki yazilarimi okumus olanlar, bu “sezgi” “sevgi” vs kavramlarina onyargili oldugumu bilirler ama daha giris paragrafindayken belli etmeyelim rengimizi)

    simdi bu masonlara gore bu hayatin anlami ve tekamul ogretisi, hazir olmayanlara verilmez. bir nevi ayaga dusurulmez yani, boylece bozulmasi ve kirlenmesi onlenmeye calisilir. tarih boyunca cesitli rituelleri gelistirmelerinin, bazi acilardan gizemli olmalarinin amaci budur. bu ogretilerin degisik kulturlere yayilmasiyla bu ritueller gibi tum disavurumlarda da cesitlenmeler oldu elbette ama ana cizgiden sapilmamaya calisildi. iste bu ihtiyat yuzunden ve diger hareketlerin populist potansiyelleri karsisinda, ezoterizm kitlelerden kopuk kaldi. yine masonluga gore bu ayrilik, populist hareketlerin manipulatorlerine de dusmanlik sergilemek icin bahaneler yaratti, zira cogunlugun anlamadigi seyden korkmasi ve saldirganlasmasi kolaydi.

    peki aslen nedir bu ayriligin kokleri, ezoterizmi farkli kilan ne? bunun cevabi elbette ki gecen hafta saadettin teksoyun yerini bulmakla kalmayip, orta yerine turk bayragi dikerek uc rekat namaz kildigi, kayip kita mudan basliyor. (kayip oldugundan saadettin bey icin kibleyi bulmak, kuzey kutbundaki macerasina nazaran daha zordu ama gorevini alninin akiyla yapti. kitaya, helikopterden atlayarak indigini de unutmayalim)
  • 1/7--giris
    ==================
    2/6 -- mu nun hikayesi

    hemen kitaptan direk istatistiksel bir alintiyla girelim konuya. 1883de bu mu uygarligiyla iliskisi oldugu dusunulen 15 bin yillik naacal tabletleri* bulunmus bir tibet manastirinda ve 1921de de meksikada 12 bin yillik 2600 kadar tablet bulunmus.

    tabletlerde panteist havada bir evrenin baslangici senaryosu resmediliyor ve sonrasinda evrenin sogumasi, gezegenlerin olusmasi, suda baslayan hayat anlatiliyor.

    naacaller mu’nun rahip/bilimadami olan yonetici sinifiydi. (yani tam olarak meslekleri rahip/bilimadami/yonetici. nufusun geri kalan kismi da herhalde ciftci/tuccar/zanaatkar/sanatci insanlarla er/cavus/albay/general askerlerden olusuyordu; topu topu uc meslek grubu koca uygarliga yeter de artar bile)

    naacal ogretisine gore tanri sevgidir ve tum evrenin temelidir. atlantis de (ne sandiniz, bu hikayede yok yok) bir zamanlar mu’nun bir kolonisi iken, bu ogretileri yuzeysellestiriyorlar ve daha sonrasinda da bozuyorlar...

    simdi durun, daha fazla dayanamayacagim ve hikayenin su orta yerinde zevkinizin icine edecegim. oncelikle, durustce bir el kaldirin bakalim, kac kisi su tabletlerle ilgili bilgilerden, naacallerin mesleki becerilerinden etkilendi? yaklasik iki yuz elli. tamam, simdi bir de google abiyle gecirilen 45 saniye sonrasinda edinilen su linke bakin. cok degil efendim, bir sayfa topu topu, alin naacaller kimmis neymis ogrenin.

    http://kjmatthews.users.btopenworld.com/…nts_3.html

    simdi bir de bu kisa ve oz iddialara karsin, bir de su sayfalarca suren, hayalgucu dolup tasan bir dille yazilmis lakin 3 satirlik kesin bilgi yahut ise yarar icerik bulunmayan yaziya bakin.
    http://www.robsacc.nl/ottens/antiquity_mu.html

    yilda 900 bin dolar kazanan bir kevin lomax olsaydim i rest my case derdim, al pacinoya goz kirpar, yerime otururdum. amma iddia makaminin diyecekleri burada bitmemeli. bakiniz bu naacal sacmaligi ve bunun hakkindaki dusuncelerin catismasinin internetteki yansimasi tam da benim new agecilere olan kinimin mukemmel bir aciklamasi. sorgulayici bir kafa. sorgulamak. iste budur eksik olan. “1883te 15 yillik tabletler bulunmustur” dersem, bunun olabilirligine inanmaniz aptal oldugunuzu gostermez. bilakis bir insanin akli, dogru olamayacagini dusundugu seyleri de tartabilmesiyle olculmelidir. ama olabilirligine inanmayi, arastirma eksikligi takip ederse, bu arastirma eksikliginin yerini de verdigim ikinci linkteki gibi laga lugayla bir suru sevgi zirvasi doldurursa, o zaman bir de bakiverirsiniz inanciniz ortada hicbir neden yokken aklinizin fersah fersah onune gecmis. bazilari bunu kotu birsey olarak gormeyebilir ama bunun bagnazliktan yahut onyargidan yahut cahillikten, dis etkilerden bagimsiz olarak (ornegin baskasinin yardimi) ayirtedilemeyecegi bilinmelidir. kisinin birseyi kalbinin (beyninin) derinliklerinde ne kadar dogru oldugunu hissetmesinin zerre onemi yoktur, zira bu konuda bir sizofren sizden cok daha saf ve guclu bir inanca sahiptir. farki kimse anlayamaz; akil bu yuzden lazimdir, sorgulama bu yuzden gereklidir.

    2000 yilinda basilmis bu kitabin, bu bolumunden sorumlu yavuz guven’e de, bu karsi iddialari arastirmis olsa bile onlara yer vermedigi icin teessuflerimi bildiriyorum; artik birinizin tandigiysa bildirirsiniz, immanuel efendi cok gucenmis, ne yapsak diye dizlerinizi doversiniz.

    neyse, butun akisin icine ettikten sonra, donelim hikayeye. atlantis’teki bu yozlasmis donem icinde osiris dogar ve atlantisten cikip, ogretinin orjinal halini ogrenerek, inisiye olur. vatanini yurdunu unutmaz, geri doner ve atlantislileri adam eder. kadere bakin ki atlantisliler tam adam olmuslarken, o meshur tufan gelir ve herseyi altust eder…
  • 1/7--giris
    ==================
    3/6 -- tufandan sonraki gun

    12 bin yil onceki tufandan sonra mu’nun cogu kolonisi mahvolur ve kultur birikimleri de yok olmanin esigine gelir. bu tufandan sonra atlantis ve mu’nun kalan parcalari, hepimizin bildigi misiri olusturuyor. osirisin ogretileri, hermesin liderliginde uygulaniyordu ve bu sayede misir, ezoterizmin barinagi oldu.

    yaa, bir zamanlarin osmanlinin vilayeti olan misir, aslinda atlantisin devamiymis da haberimiz yokmus. dahasi keops piramidi de inisiasyon torenlerinin yapildigi bir mabetmis. bu mabette inisiye olacak unluler listemizde ise carpici isimlerle karsilasiyoruz: musa, orfe, pisagor ve platon.

    ote yandan hermes rakipsiz degildi; ona karsi iktidar mucadelesinde bulunanlar isi savasa goturduler ve kazandilar. hermesin rahipleri yer altina indi ve misir coktanrili dine gecti. bu esnada dunyaya gelen musa, organize bir birlik olusturamadan osiris ogretisinin hayatta kalamayacagini gordu ve tas iscileri * arasindaki organizasyondan * yararlandi. iyice goze batmaya baslayinca, firavunun baskisiyla sina’ya kacti ve osiris diniyle elohim inancini birlestirerek on emirini yazdi. (hoppala, bu on emir de nereden cikti demeyin, hikayedir, dinleyin) zamanla, tevratin ezoterik yorumunu yapanlarla, panteist gorusunu carpitanlar arasinda bir kamplasma oldu. ilk grubun adi kabbalacilardi. diger grubun ogretileri ise uzun bir mucadele sonucunda 800 sene sonra tevrat ezra tarafindan yeniden yazildiginda olumsuzlesti ve boylece osiris ogretilerinin temeli inkar edildi.

    tanri artik varolan degil, yaratandi, insani ozelliklere sahipti, hatta cinsiyeti bile vardi. tekamul merkezi onemini kaybetti. onun yerine odul ceza sistemi geldi. yani insanin gelisimi kendi iradesine bagli bilincli bir surec olmaktan cikmisti. onun yazgisina kendisi degil, nihai karar gucune sahip ayri (burasi onemli, artik tanri ayri bir olusumdur) bir varlik hakimdi. sonucta ogreti temelden degisti ve kabbalacilar bastirildiklarindan, yer altina indiler. sonucta bu degismis dinin, daha buyuk kitlelere daha kolay ve direk bir yoldan hitap edecegi iktidar sahipleri tarafindan da gorulmus olmaliydi.

    bu sirada misirin disinda, denizin ote yaninda, epey onemli simalar pesi sira dunyaya gelmeye basliyorlardi.
  • pusulamı alıp; sabahın köründe doğrulattığım haber.

    adamın ışık seyir defteri; ilk gün:
    evet güneş doğudan doğudan geliyor..
    ama her an tam da aynı yerden doğmuyor.
    ama hep evimin önüne önüne doğdu.
    hiç ev arkasından doğan ışık görmedim.
    rahatladım, hala herşey normal görünüyor..
hesabın var mı? giriş yap