• (bkz: farabi)
    (bkz: ibn sina)
    (bkz: ibn i tufeyl)
    (bkz: ibn rüşd)
  • islamiyetin doğuşundan itibaren modern zaman islam filozoflarına kadar birçok düşünür akıl* ile inanç arasında süregelen bir gerilim olduğunu düşünür. bu noktada, inancın akıl ile bağdaşamayacağını, en temelde bu gereksinimin birçok noktada inancın doğasına aykırı olduğunu savunurlar. bu düşünce şekli genelde meşrutiyetini gazali'den almaktadır.

    gazalinin akla ve mantığa karşı çıktığı söylemi üst perdeden konuşmaya benzetilebilir, çünkü gazalinin bizzat kendisi "mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez" demiştir. öte yandan, gazalinin herkes tarafından bilinen eleştirileri ise mantığın din ile bağdaştırılamayacağı şeklinde olanlardır. günümüzde kimileri apaçık olanı reddetse de, tehafutü’l-felasife* adlı kitabında felsefe ile inancı harmanlayan farabi'yi ve ibn sina'yı ağır şekilde eleştirerek dini sorgulanabilir olmaktan çıkarmaya yönelik büyük bir adım atmıştır. bu noktada gazalinin tamamen mantığa karşı çıkmaması, temsil açısından artık bir önem arz etmez çünkü mantık zaten metafizik dışındaki alanlarda kaçınılması imkansız bir mutlaktır. gelgelelim dini de mantıktan münezzeh görmek konusunda islami düşünürleri geri dönülemez şekilde etkilemiştir. bunun tehlikeleri ve bugün sebep olduğu etkileri tartışılmaz şekilde ortadadır. bu fikrin günümüze modern zaman düşünürlerinden said nursi ile geldiğini de görebiliriz*. dolayısıyla aklın din ile bağdaştırılamayacağı, mantık ile inanç arasındaki diyalogu bitirmeye önayak olmakla kalmaz, dini sorgulanamaz imtiyazlara sahip bir perspektife oturtarak dini bağnazlığı da dokunulmaz kılar.

    felsefe ile inanç arasındaki en büyük çelişkinin, inancın sezgisel olması ve felsefenin ise tamamen akıl ile yürütülmesi olduğu söylenebilir. sezgisel düşünce, insanın keşfederek, iç yolculuğa çıkarak bulduğu bir tecrübe iken; akli düşünce ise mantıklı analizler ve etrafı gözlemlemekle elde edilen sentezlerin sonucudur. kümülatif ilerleyen akıl bilgisi, bir anda veya yavaş yavaş bir kesim insana apaçık olacağı söylenen sezgisel bilgiden yine ayrılmaktadır. ayrıca, sezgisel bilginin aktarılmasındaki muğlaklık da, akli bilginin paylaşılabilir objektifliğinin yanında belirsiz kalacaktır. bu ikisinin harmanlandığı, iç içe girdiği noktaya da metafizik denilebilir.

    islam felsefesinde inanç ile düşünceyi birlikte ele alan başlıca düşünürler olan ibn arabi, farabi, ibni sina, ibn tufeyl gibi filozofların yanı sıra rumi gibi bu düşüncelerini şiirsel tat ile aktaran diğer birçok alim de bulunmaktadır. bu düşünürler, felsefe ile dini bir arada ele alırken konuları felsefenin temel tartışma noktaları olan metafizik, ahlak ve mantık bağlamında ele almışlardır. örnek vermek gerekirse, farabinin incanç ve akıl konusundaki yaklaşımlarını ele aldığımızda (bkz: #116591844) diğer düşünürlerin de “çokluğun mutlak birden ortaya çıkması” noktasına ulaşmaları ile varılan sonuç aynıdır ve daha eski bir düşünce temeline dayanmaktadır.

    dini, düşünce ile ele alan fikirlerin çoğu söylemiş olduğumuz daha eski bir yaklaşım olan neo platonculuk düşünce sistemine çıkmaktadır. bunu da vacibul vücud gibi, daha sonradan gazali ve takipçilerinin dahi benimsediği, kavramlarla bağdaştırmaktadırlar. bu düşünce şekillerinde bir'den gelen düşüncenin aktarılmasında, insanların kapasitesine göre aydınlanmalarına binaen ortaya peygamberler ve kral filozoflar çıkmıştır. active intellect olarak tanımlanabilecek bu üst bilincin direktif ve doğrultuları onu tamamen anlayabilen, o'ndan yani bir'den gelen sezgisel düşünceleri kitlelere aktarması ve bu kitleleri yeniden şekillendirmesi gereken donanıma sahip insanlara hastır. bu bahsettiğimiz şeyi şöyle örneklendirebiliriz:

    platon'un theaetetus'unda sokratese söylettiği,

    "sonlu tabiatımız ve hayvaniyetimiz zaruri olarak şeytani olan tarafından avlanır. bunun için buradan kaçmaya çalışmalıyız, mümkün olduğunca çabuk şekilde. bunun yapmanın yolu tanrısal olana, bu insan için mümkün olduğu ölçüde, benzemeye çalışmaktır. tanrısal olana benzemek onun adaletini ve merhametini hikmet ile taklit etmektir."

    metinde de görüyoruz ki, akılcı islam felsefesi de tanrı'ya benzemenin asıl gaye olduğu, bunu da her insanın meziyeti ölçüsünde başarabileceği düşüncesi platoncu bir yaklaşıma işaret etmektedir. bu tür bir yaklaşım ile inanç konusunda gerçek tatmini alan kişiler, avam dışında kalan entelektüeller, doygunluğa ulaşan kişilerdir.

    sonuç olarak islam felsefesinde , inancı ve düşünceyi düalist bir yaklaşımla kesinkes ayıran düşünceler olduğu gibi akıl ile harmanlayarak var olmaya çabalayan bir düşünce şekli de mevcuttur. inanç ve aklı bir arada ele alırken göz önüne alınan şeyin, inancın kaçınılmaz bir boşluğu doldurduğu ve bunu aklın da verdiği tatmin ile harmanlamanın bazen tercih edilen bir çıkış yolu olduğudur*.
hesabın var mı? giriş yap