• izmir'in işgalinde, milli mücadele sırasında gazetelerde yurt sevgisiyle dolu coşkulu yazılar yazmış, yıllarını öğretmenlik yaparak geçirmiş, milletvekilliği yapmış bir kişidir. 1954 yılında hayata gözlerini yummuştur.
  • turk teceddud edebiyati tarihiadli, tanzimat dönemi türk edebiyatını inceleyen kapsamlı bir esere imza atmıştır.
  • 1892 yılında edremit'te doğmuştur. istanbul hukuk fakültesi'ni bitirdikten sonra çeşitli illerde edebiyat öğretmenliği ve maarif emirliği yapmıştır. 1943'te galatasaray lisesi edebiyat öğretmenliğinde ayrılarak sinop'tan milletvekili seçilmiştir.
  • chp milletvekilligi ve cumhuriyet gazetesi yazarligi da yapmis olan zat, ayni zamanda islam'da namazin olmadigini savunan su satirlarin sahibidir:

    - bir defa islâm âyinlerine inzibat vermekte en kuvvetli amil olan namaz, mekke devrinde yoktur. mekke âyetlerinde ibadetten, yani namazdan gayet müphem bahsedilirdi. bu da sırf muhammed'e tevcih edilmişti. müminlere değil. namaz müminlere medine'de teşmil edildi. yalnız kaç kere ibadet edileceği yine sarih değildi. fecirde, gurupta, geceleyin. beş vakit namaz muhammed islâmlığında katiyyen yoktur. bu sonradan, islâm kelâmcıları tarafından tespit edildi. hatta emevilerin son zamanlarında bile beş vakit namazın vakitleri kat'i değildi.

    (ismail habib sevük, avrupa edebiyatı ve biz/1940, s. 204)
  • türk'ü tanımlarken dil, din ve milli hislerin birliğini şart koşan cumhuriyet dönemi edebiyatçısı.

    1921'de açıksöz ve yeni gün'deki makalelerinde türk ortodoksların, ırkça türk olsa da türk milleti'nden sayılamayacağını çünkü müslüman olmadıklarını yazmıştır. aslen türk olsalar da hristiyan oldukları gerekçesiyle macar ve bulgarları da örnek göstermektedir. "müslüman olan, türk kültürüyle yetiştirilen, kederde ve felakette ulusuyla aynı biçimde hisseden kişi hakiki türk'tür" der.

    fakat 1936'da anadolu'yu gezerken niğde'de şöyle düşünür: "... vaktiyle burası rum mahellesi idi. dili bizim, kanı bizim, giyinişleri bizim olan bu hristiyan türkleri sırf dinleri ayrı diye mübadeleye tabi tuttuk. gidişleri yazıkken giden geleceğin gelmeyişiyle de niğde'ye yazık olmuş."
  • mustafa kemal atatürk'ün adına kadeh kaldırdığı, yurt gezileri esnasında söylevlerini temize geçmek için yanında bulundurduğu edebiyat öğretmeni ve milletvekilidir. aynı zamanda anadolu ajansı temsilciliği yapmıştır.

    atatürk'e gönülden bağlıdır. 80 lira maaşla yeni gün gazetesinde yazılar yayımlarken atatürk'ün isteği üzerine 100 lira maaşla yazılarını hakimiyet-i milliye gazetesinde sürdürmüştür. bu gazetelerde yayımladığı yurt gezileri esnasındaki izlenimlerini ve atatürk'le beraber olan anılarını "atatürk'le beraber" isimli kitabında toplamıştır ki okunmaya değerdir. "mili mücadele'nin en içten sözcüsü" olarak anılmıştır.
    hayatı boyunca bekar kalmayı seçmiştir.
  • ismail habib, edebiyat tarihine edebiyat haysiyeti kazandırdı;tenkide demeliydik. filhakika, tarih habib'in en zayıf tarafıdır: tarih ve felsefe. belki de, sevimliliğini bir parça bilgisizliğine borçlu. batı'nın edebiyat nazariyeleriyle fazla uğraşmadığı için kendisi kalabildi; kendisi, yani dürüst ve içli bir türk yazarı.

    ismail habib, edebiyatı içtimaileştirdi: teceddüt edebiyatı, türkiye'de bir nevi efkar-ı umumiye,bir zevk ve irfan ittiradı yaratan kitap. habib'in mirasçıları nerede? şakirtleri ne oldular? büyük ölüyü ebedî istirahatgahına teşyi eden tek ses duyduk. tanpınar'ın sesi . sonra meş'um ve derin bir sükut. avrupalılaşmış edebiyatımızın çiçek bahçelerinde onunla dolaştık, hamit'i o tanıttı bize, fecr-i ati'yi o sevdirdi... ve yarattığı dünya ile göçüverdi: gurupla biten bir şafak. o coşkun zekâ, yaşadığı çağı taziz için altı asırlık türk edebiyatının gölgede kalmasına razı olmuştu. her yeniyi alkışlıyordu; şairdi, yani çocuktu. bu tahrip kasırgasının bütün mukaddeslerini yok edeceğini düşünemedi. gönlünü ve ümitlerini bağladığı gençlik,onu da kitabıyla beraber nisyanın karanlık dehlizine itiverdi. şimdi orada, çok sevdiği fuzuli'ler, galip'ler , nedim'lerle yanyanadır.

    cemil meriç- bu ülke
  • 1937'de yayımlanan 'edebi yeniliğimiz' adlı kitabında kendisine yer vermeyen ismail habip sevük'e 4 kasım 1938 tarihinde bir cuma akşamı dönemin en meşhur loktantası olan beyoğlu'ndaki hacı abdullah lokantası'nda rastlayan ahmet hamdi tanpınar, kitapta kendisine yer verilmemesinin nedenini sorar. sorar çünkü, tanpınar'ın akranı hemen herkes (nazım hikmet, necip fazıl, ali mümtaz, necmettin halil, halide nusret, ömer bedrettin, şükûfe nihal, ahmet kutsi, cahit sıtkı, yaşar nabi, sabri esat, behçet kemal, kemaleddin kâmi...) kitapta yerini alır ama tanpınar yoktur. ismail habip özetle zorunda mıyım? minvalinde bir şeyler söyler ve ekler: "kitaba geçecek eseriniz olsaydı, sizden de bahsedileceği tabii idi"!

    bu kendisinin yok sayılması hadisesine sonradan sükut conspiration'u adını verecek olan ahmet hamdi tanpınar lokantada oturduğu masadan küfrederek ayağa kalkar. ismail habip de kalkar ama ayağı kayınca fırsattan istifade eden tanpınar, habip'in üstüne atılır ve masayla birlikte onu da devirir. bu edebî hadise o kadar büyük gürültü koparır ki, gazeteler günlerce kırtipil lakaplı 37 yaşındaki ahmet hamdi tanpınar'ın, pehlivan olarak bilinen 46 yaşındaki ismail habip sevük'ü nasıl "dövdüğünü" bütün ayrıntılarını vererek anlatır. öyle ki o gece lokantada çalışan garsonu bulup konuştururlar: "kapıştılar. ortada bir kitap meselesi dönüyordu. kitaba girdin, girmedin... diye laflar oldu amma, kitaba kim girdi, kim girmedi anlayamadım."

    konuyla ilgili haberler, başka ediplerin görüşleri, karikatürler falan gırla giderken kavgadan altı gün sonra konu şak diye kapanır: 10 kasım 1938!

    bu kavganın ardından yıllar yıllar geçer, 1943'de her ikisi de milletvekili olur falan derken, "dayak yiyen" taraf olan ismail habip sevük 1954'te ölünce, "dayak atan" taraf olan ahmet hamdi tanpınar, cumhuriyet gazetesi'nde "dostum ismail habip" başlıklı bir yazı kaleme alır ve şunu yazar:
    "tam dostluğumuz 1943 mart'ında, seçimden sonra başladı. arada ufak ve maalesef gazetelere de geçen bir hadise olmuştu. ikimiz de yaptığımızdan mahcup olduğumuz için, aynı trende bulunmayı fırsat bildik. ben, dışarıdaki dostlarımı gözden kaybedince, yanı başımda duran habib'e dönerek 'allah hayırlı etsin...' diye elimi uzattım, o boynuma sarıldı ve beni öptü ve hemen o anda kendi içinde devam eden monoloğu bana hitaben tamamlamağa başladı. habip böyle idi, ne zaman fasılası bilirdi ne de kin tutardı. o sevmek için yaratılmıştı. ayrıca her dostu, en uzak yerden ve yıllar sonrası gelse bile, gene o andaki düşüncesine gelmiş olurdu."

    hadiseyle ilgili tafsilatlı malumat edinmek isteyenler için bkz.
  • atatürk'ün bir dönem oldukça yakınında olup, milletvekilliği de yapmış kişidir.

    iş bankası yayınlarından çıkan atatürk'le beraber adlı kitapta yer alan anıların ve makalelerin yazarıdır. kendisi aslen gazetecidir, edebiyat dünyasında da önemli bir yeri vardır. ancak atatürk ile olan anılarını okurken yalakalığın ideolojisi ve zamanı olmadığını göstermiştir. kendisini atatürkçü olarak tanımlayan şahsımı bile bazen bıktıracak derecede atatürk'ü makalelerinde övmektedir.

    basit bir örnek; atatürk ile yurt gezilerinden bir anısını anlatırken havanın güzel olduğu bir gün gazi paşa yolculuk ettikleri trenin kompartımanına girerek ''hava ne kadar da güzel değil mi çocuklar?'' demektedir. bu sözün ardından ismail habib içinden ''bu havayı sana borçluyuz efendimiz'' diye geçirmektedir. (kaynak: atatürk'le beraber-ismail habib sevük)

    bir başka örnekte ise atatürk'ün, masada davetlilerin bulunduğu bir sofrada yaptığı sıradan bir konuşmasını öve öve bitiremez, ilahlaştırmak için elinden geleni yapmaktadır. zannımca atatürk'e ve ideolojisine en büyük zararı bu gibi düşünceler veriyor.

    ***

    bütün bunların yanı sıra harf inkılabı olduğu dönem atatürk'e iyi görünmek için tarihi eserlerdeki osmanlıca yazıları söktürmeye çalışan taşra teşkilatında bürokratların olduğundan bahsedilir. insan bunları öğrenince üzülüyor, mevcut dönemde iktidara yalakalık yapanları eleştiriyoruz ama bir de bakıyoruz ki aynısını bizimkiler de yapıyor.

    belki de ideolojilerde değil de bizde sıkıntı vardır...
  • atatürk'e dair şöyle bir sözü var ki çok hoşuma gider:

    "onun eli, kılıcın kabzasından çok, kitabın cildini tuttu"
hesabın var mı? giriş yap