• erol sayan'ın rast makamında bestelediği, mehmet erbulan'a âit şarkı güftesi.

    sözleri :

    istanbul'u artık hiç sevmiyorum;
    orda başladı aşkım, orda oldu ayrılık;
    orda verdik el ele, yine orda bıraktık.

    seni orda tanımış seni orda sevmiştim,
    çünkü orda sana ben bin ümitle gelmiştim
    aşka ihaneti ben yine orda görmüştüm.

    şeklindeymiş.

    http://www.geocities.com/izmirden2001/rst184.html

    uktecinin notu : (bkz: erol sayan)
  • arka fonunda gerçek bir aşk hikayesinin saklı olduğu , yıldırım bekçi'nin yorumuyla sevdiğim şarkı. harbi film gibi...

    hikaye hürriyet kelebek ekinde ertuğrul akçaylı tarafından kaleme alınmış:

    ankara radyosu sanatçılarından n.g. ile tiyatrocu yıldırım önal arasında geçen bir aşk öyküsünden doğan bir şarkı: ‘istanbul’u artık hiç sevmiyorum...’ bu öyle bir şarkı ki, yunanlılar karşı kıyıdan ‘sevmiyorsanız, istanbul’u bize verin’ diye yayın bile yapmış. gelin, şarkının öyküsünü bu aşkın tanığı ve şarkının yaratıcısı erol sayan’dan dinleyelim.

    ‘istanbul’u artık hiç sevmiyorum’ sözünü, ilk kez 1964 senesinin haziran ayında duydum.

    o yıllarda ankara radyosunda, n.g. isimli, genç, fiziği ve sesi de çok güzel bir kızımız vardı. n.g. o günlerde yıldırım önal ile arkadaş. yıldırım önal, türk tiyatrosunun gerçekten büyük, dev sanatçılarından biri.

    tek kötü yanı var, çok içki içmesi.

    işte bu iki genç istanbul’da tanışıyor, geziyorlar, bu şehrin güzelliklerini birlikte yudumluyorlar.

    her ikisinin de arzusu ciddi bir evlilikten yana. bu yüzden ailelerinin de desteğiyle nişanlanıyorlar.

    o yıllarda n.g, hafta sonunu istanbul’da yıldırım önal ile geçiriyor. her pazartesi de sabah 11.00’daki, benim tambur çaldığım radyo yayınına yetişiyor. ve ben her hafta başı soruyorum n.g.’ye:

    - istanbul’dan ne haber?

    - istanbul çok iyi gidiyor! yıldırım içkiyi bu hafta biraz daha az içti!

    yine böyle bir pazartesi günü, sorum karşısında yüzüme donuk baktı ve ‘istanbul’u artık hiç sevmiyorum’ dedi.

    gece, evimde bir saman kağıt üzerine beş çizgi çektim, portre yaptım. hemen notaları yazdım. ama istanbul’u artık neden sevmediğini anlatacak gerekçeyi, şiirsel bir ifade ile anlatamadım.

    yalnız o tek mısra, rast makamına çok güzel uydu. ertesi günü radyo’da mehmet erbulan’ı buldum ve meseleyi ona anlattım. o da ‘orda başladı aşkım, orda oldu ayrılık, istanbul’u sevmiyorum artık’ demiş. ama ben şarkıyı bu şekilde yapmadım ki!

    benim bestem, ‘istanbul’u artık hiç sevmiyorum’ diye n.g’nin orijinal sözü ve dizesi ile başlıyor. şiiri aldım, eve gittim ve geceyarısından sonra 03.00’e kadar çalışıp besteyi ve şarkıyı bitirdim.

    temmuz ayının sonlarına doğruydu. n.g. ‘dört yol’ gazinosunda işe başlıyorum’ dedi. ‘dört yol’ o zaman ankara’nın tanınmış gazinolarından.

    ‘tamam n.g. o zaman ‘istanbul’u artık hiç sevmiyorum’ şarkısını orada söyle’ dedim.

    ‘nasıl olur erol ağabey, dinleyiciler yuhalar beni!’ dedi. ağustos ayının başıydı, sahnede ‘şimdi size yepyeni ve çok güzel rast bir şarkı sunacağım’ diyerek şarkının anonsunu yaptı. seyirci başladı ‘yuh’ çekmeye. ama dördüncü, beşinci geceler istekler bile başladı.

    şarkı radyolarda okunuyor, gazetelerde de yazılar başladı. mesela hürriyet’in ünlü ‘serbest kürsüsü’nde bir yazı:

    ‘ne demek yahu istanbul’u artık hiç sevmiyorum? bir fransız çıkar da paris için ben paris’i artık sevmiyorum der mi? bu adam komünist!’

    rahmetli muzaffer ilkar çağırdı bir gün: ‘erol’cuğum, yukarıdan aradılar. en iyisi sen şu şarkıyı istanbul’u artık çok seviyorum şeklinde yap! yoksa radyoda okutmam!’

    bunlar olurken, odeon plak şirketi, emel sayın’ın sesinden plak piyasaya çıkardı. olağanüstü de bir ilgi var.

    plaklar satılırken, şarkı gazino ve radyolarda çalınırken, bu kez bize yine yukarılardan ama resmi yerlerden sorgu sualler başladı. yunanlılar emel sayın’ın plaklarını almışlar, izmir’in karşısında bulunan sakız adasının sahillerine de dev sahra hoparlörlerini kurmuşlar. izmir’e doğru yayın yapıyorlar:

    emel sayın, şarkıyla ‘istanbul’u artık hiç sevmiyorum’ derken, plağı durdurup hoparlörden izmir sahillerine bağırıyorlarmış:

    ‘sevmiyorsanız istanbul’u bize verin’ diye...

    iş bu hale geldi!

    tam o günlerde mustafa sağyaşar geldi, ‘yarın akşam orduevinde büyük bir davetli gurubuna konser vereceğim’ dedi. ben de, ‘mustafa senin konserine gelir bedava tambur çalarım, ama bir şartım var. orada bu şarkıyı da söyleyeceksin’ dedim.

    paşalar karşımızda, mustafa sağyaşar, üç şarkısından sonra, ‘şimdi sizlere çok güzel bir rast şarkı söyleyeceğim, bestekarı erol sayan da şu an aramızda bulunuyor’ şeklinde anons yaptı.

    genel kurmay başkanı dahil tüm komutanlar alkışladı ve beğendi.

    peki n.g’ye ne oldu?

    yıldırım önal, alkol ve ihanetle n.g’yi terk etmiş. n.g. şimdi evli, ama avrupa’da mı, türkiye’de mi bilmiyorum.

    eşi avrupa’da da ün yapmış bir doktormuş. eşi ve çocuklarıyla birlikte mutlu bir aile yaşamları olduğunu duymuştum.
  • pek çok makamda, bir çok sanatçı tarafından seslendirilmiş güzide şarkı. benim tercihim taner şener

    aşkını, hayatının bir döneminde istanbul
    şahitliğinde yaşamış bünyeler için bilhassa, içten içe bir öfke barındırır.

    esasen dikkatle kulak verildiğinde anlaşılacaktır ki; seven sevdiğine hala kızmadığından; istanbul'u günah keçisi seçmiştir, tüm öfke istanbul'a kalmıştır yine.
  • klasik yeme içme yerlerinin birazcık hatrına ve daha çok konser etkinlik olarak ana nokta olmasının dışında baydı. her ne hikmetse bu şehre gelenler birden aklını kaybediyor, bir haller oluyor efem. he yerlisi olarak da .iktirip gidesim var, evet.
hesabın var mı? giriş yap