27 entry daha
  • uzulerek goruluyor ki zaman gibi hele bu konuda objektif olmasi hic beklenmeyecek kaynaklar sayesinde, hakkinda kulliyen yalan bilgiler verilen tarihin donum noktalarindan biri. evet, eksi sozlukte dogru bilgi verme zorunlulugu kesinlikle yok ama konumuz dunya tarihinin en onemli sehirlerinde biri, bizim tarihimizinse merkez ussu ise biraz efendi olmak lazim.

    istanbulun defalarca kusatilmis olup, fethinin ilk defa fatih sultan mehmete nasip oldugu iddiasi yalandir. tabii bu iddia hz muhammedin tebrigiyle birlestirilince "kaderimizde varmis, zaten bizim hakkimizdi" cikarimini yapmaya yol aciyor. halbuki bir kulturun baska bir kulturun merkezini ele gecirmesi icin hakka filan gereksinimi yok, uyduruk bir casus belli yeter de artar bile. (nitekim bizim savas bahanemiz de camilerin kapanmasi, musluman yunanlilara yapilan zulum gibi seylerdi)

    neyse, istanbul, bizim fethimizden 250 sene evvel 4. hacli seferi sirasinda fethedilmistir. olayin kisa bir ozeti icin * ilgili basligi kurcalayin, daha uzun bir versiyonu icin ise http://en.wikipedia.org/wiki/fourth_crusade

    (constantinople ve istanbul basliklarinda da fetihle ilgili guzel ayrintilar vermekle yetinmemisler, fall of constantinople diye ayri bir baslik bile acmislar. tabii bizim icin fetihse bati icin de "fall")

    haclilar yagmadan sonra kendi imparatorlarini filan getiriyorlar ama nihayetinde isgalleri gorece kisa suruyor ve 50 kusur sene sonra bizanslilar sehri geri aliyorlar ki bu da ikinci fetihtir. yani bizimkisi ne ilk ne de sondur. "son" mu dedim? elbette son dedim; bu yuzyilin ilk ceyreginde canakkale uzerinden ilerleyemeyen muttefiklerin, birkac sene sonra dolmabahce onune askerlerini diktiklerini hatirlayin. gerci bu gunlerden pek bahsedilmiyor, birileri cikip da bosuna mi verdik onca sehidi canakkalede diye sormasin diye herhalde. halbuki gocunacak bir durum da yok; cogu zaman muneccimlik yapamayacagimiza gore topraklarimizi savunacagiz elbette. asil hayiflanmasi gereken bizzat ingilizler, ne de olsa onlar da bizim gibi 50-60 bin asker kaybettiler, 160 bin de yaraliyla, kayipla ve kacakla bogustular.

    fatih'in kusatmasinin anlatilmasi da ayri bir hadise. ben ilk bu olaylari okudugumda hatirliyorum gozumde canlananlari; koskoca bir sehir, kalabalik ordular birbirine giriyor, mahser gunu gibi ve muthis bir zafer. iyi bir panoramik savas sahnesi olurdu gladiator tarzi bir film icin. ne yazik ki ne istanbul o efsane sehirdi biz onu kusattigimizda, ne bizans imparatorlugu gercek bir imparatorluk sayilabilirdi kalan bir avuc topragiyla, ne de oyle meydan savaslari, durmadan gulle yagdiran top bataryalari vardi. hatta o unlu gemileri karadan gecirme manevrasi da sehre deniz yoluyla giden yardimlarin onlenmesi disinda pek bir halta yaramadi, daha dogrusu oldurucu vurus buradan gelmedi.

    bizansin tum kayitlara gore 10 binin altinda (7-9 bin) askeri vardi ve bunlarin da yuzde 30i paraliydi. bizimse yaklasik 200 bin.

    (2016 editi: kethu düzeltti sağolsun: osmanlı kuşatma ordusu yaklaşık olarak 50-60 bin civarında. 200.000 kişilik bir orduyu o dönemde o küçük yerde günlerce iaşe etmek ve salfgın hastalktan korumak neredeyse imkansız. ki üstelik, fatih döneminde merkez ordusunun (yeniçeriler) sayısı 11.000 civarında. kanuni bile dev bir orduyla almanya içlerine girdiğinde 100.000 kişilik bir sayıya ancak ulaşıyor ki, o dönem kaynakların fatih döneminin üç katı olduğunu söyleyebiliriz.bugün ortaylı'nın konuyla ilgili yazdığı yazıda da max 50 binlil bir ordu olabileceğine yönelik doneler vermiş.)

    fakat istanbul zamaninin en kuvvetli surlarina sahipti ve bizim hayvani topumuz sahi (yahut basilic) kotu bir isabet oranina ve birkac saatlik bir reload suresine sahip oldugu icin, bizanslilar bombardiman yapildikca surlari onarabiliyorlardi. bizim gemilerin halice gecmesi de pek bir ilerlemeye neden olmayinca, tunel kazip duvarlari alttan cokertmeye calistik. fakat bunu ogrenen bizanslilar da karsi tuneller kazip, bizimkilerle kesiserek, bu boktan iste kullandigimiz balkan iscilerinden epey bir kisim oldurmusler. bu tunel savaslari sirasinda da esir aldiklari bir muhendisten butun tunel sistemleriimizi ogrenerek, geri kalan girisimleri de engellemisler.

    bunun uzerine sabirsizlanan orduya genel saldiri emri veriliyor ve muazzam sayi ustunlugumuzden (ve basibozuklarin harcanabilirliklerinden) yararlaniyoruz ama bu saldirilar bile geri puskurtuluyor. aslinda burada yunan askerlerini de tebrik etmek lazim. 5000 tane arkadasin var, surlarin disinda ise 200 bin kisilik, disiplinli, iyi techizatlanmis bir ordu var. lojistik olarak da sonsuz defa ustunler, uzun vadede hicbir kacis yolun yok. insan donuna doldurur yahu.

    neyse sonucta kacinilmaz gerceklesiyor ve bombardimanin yarattigi yikintilar icinde farkedilmeyen\onemsenmeyen acik bir gecisten yararlandigi soylenilen askerler istanbula giriyorlar. bu noktada da geliyoruz bir diger bariz yalana, yani fatihin istanbulun guzelliginden etkilenip yagma yapilmasina izin vermedigi iddiasina. her turlu tarihsel belgenin isaret ettigi uzere,zamaninin savas geleneklerine gore kusatma basinda teslim olmayan bir sehrin en az 3 gun 3 gece yagmalanmasina izin verilirdi, istanbul da bir istisna olmadi. zaten ganimet paylasiminin gelenek oldugu 200 bin kisilik bir orduyu aylarca kusatmada yorduktan sonra kalkip son dakikada yagma magma yok deseydi, kac saat daha yasayabilirdi allah bilir. herkesten once ganimetlerden paylari garantilenmis kendi elit muhafizlari olan yeniceriler ayaklanirdi ki bu da epey ironik olurdu. velhasili kelam fatihin istegi aralarinda kiliselerin de oldugu onemli yapilara zarar verilmemesiydi hatta genis olcude sehri yerli yerinde ele gecirmekti. sultan, sehri fazla harap olmamis sekilde ele gecirip, guvenlik saglandiktan sonra formalite icabi torenle ve muhafiz kitasiyla sehre giriyor ve ilerleyen yillari, planli yerlestirmeler araciligiyla sehrin nufusunu arttirmak, ticaretini canlandirmakla geciriyor.

    kusatma oncesinde bile eski sanli gunlerinden uzakta olan istanbulun, ele gecirildiginde nufusunun sadece ve sadece 50 bin kisi olmasi hayret vericidir ki yetenekli ve birikimli herkes de italyaya kacmisti, yani bu 50 bin kisinin de kacta kaci bir sehri yeniden canlandirmak icin "ise yarar"di siz dusunun. bunun ustune bir de sehrin harabeye cevrilmis olmasi, aya sofya gibi miknatislarin yokolmasi, onu hakettigi imparatorluk baskenti statusune geri getirmek icin gereken planli yerlestirmelerin cok daha fazla zaman ve masraf gerektirmesine yol acardi. bu strateji, yagmaya ragmen, osmanlinin diger dinlere karsi gosterdigi musamahanin zamane avrupa devletlerininkine kiyasla ne kadar ileri oldugunu da orneklemesi acisindan onemlidir. (evet, kimse birkac bin sivilin mallarinin yagmaya, kizlarinin tecavuze ugramasina birsey demiyor bunlarin pek de alisilmadik seyler olmamalari yuzunden ama kiliselerin yikilmamasi, aya sofyanin camii dahi olsa ayakta kalmasi buyuk yanki uyandiriyor. sonucta kulturler bireylerden daha onemlidir; ikincisi sadece en son nesildir, ilki ise ondan onceki tum nesiller ve birikimleridir)

    iste butun bunlar, bir zamanlar avrupa ve akdenizin acik ara en buyuk ve gorkemli metropolu olan, dunya tarihini direkt etkilemis 3 degisik kulture mensup 3 imparatorluga * * * baskentlik yapan ama bu tarihine ve 12+ milyonluk nufusuna ragmen birak alphayi betayi, bugun ancak "gamma dunya sehirleri" arasinda sayilan istanbulun fetih --yahut dusus-- tarihinin ozetidir.
  • [1/9]
    steven runciman denen sir ilan edilmis ama komik soyadindan kurtulamamis zat, “fall of constantinople, 1453” isimli kitabinda epey guzel anlatiyor bu dususu ya da fethi. bir iki sey daha okumustum konuyla ilgili ama bu bizans manyaginin uslubunu begendigim icin ve unutmamak icin bir ozetini yazayim dedim (yoksa sizin guzel hatriniza degil)

    once biraz olayin gecmisi...bizans taa 6.yydan beri orta asyadaki turklerden haberdar ama asil heyecan selcuklularla basliyor. selcuklular bizans imparatorluguyla pek papaz olmak istemiyorlar, fakat bizansla iyi iliskiler icinde olan misir ve suriyedeki fatimilere karsi mucadele etmek icin abbasilerin bagdata davetini de kacirmiyorlar. iste bu ikilem sirasinda alparslan efendi, imparator romen diyojen'in hareketinin fatimilerle kurulmus bir ittifak olma ihtimalini dusunerek malazgirte dogru yollaniyor. oysa bizans’in asil derdi sinir boylarinda akinlar duzenleyip duran turk gruplarini dagitmak ve korkutmak. yani iki tarafin da saldirgan olmadigi bir durumda savas goz gore gore, alparslan da allah allah diye geliyor, ben de lan yapmayin etmeyin diyerek bakiyorum ve evet, alparslan yeniyor.

    kendisi suriyeye donuyor ama turk beylikleri ve gaziler firsattan istafe anadoluya iyice yayiliyorlar. (bu gaziler, savasta yaralanan dedeler degil, din adina savasan sinirdaki kontrolsuz savascilar, zamane sovalyeleri gibi) selcuklular kilic arslani bu gazileri kontrol altina almak icin yolluyorlar ve bizansa pek bulasmiyorlar ama 1243’teki mogollar selcuklulari hacemat edince bu merkezi yapilanma da yokoluyor. karamanlilar ve germiyanogullari gibi bazi beylikler bu selcuklularin devami olduklarini iddia ededursunlar (gunun fiili, ededurmak, bitisik mi ayri mi onu dahi bilemedim), sinirdaki gazilerin bu pek umrunda olmuyor.

    peki bu aralar bizansin durumu nasil? hamdolsun, sizleri sormali. (dayanamadim ulen napayim) 11. yy’a kadar istanbul hala onemli bir kuvvet ve roma imparatorlugunun mirasini hakkiyla devam ettiriyor. zaten onlar kendilerini bizans diye ayri bir imparatorluk olarak gormuyorlar, bu daha sonra tarihciler tarafindan yakistirilmis bir ayrim. fakat bu yuzyildan baslayarak hem batidan baski yiyor hem de dogudan turklerin gocuyle surekli toprak kaybediyor bizans. 1204 yilinda da meshur dorduncu hacli seferi, misira gitmek icin yola cikip borc batagina saplaniyor ve hristiyanlik ugruna ciktiklari yolculugu, gunun anlam ve ehemmiyetine uygun bicimde avrupanin ve hristiyanligin en zengin sehri istanbulu ele gecirip yagmalayarak noktaliyorlar.

    buyrun sekil 1a: http://www.shsu.edu/~his_ncp/1204.html
    sekil 1b: http://en.wikipedia.org/wiki/fourth_crusade

    hatta bu linklere goz gezdirirken haberim oldu, papa hem 2001 hem de 2004 yilinda, yani hem seferin baslangicinin hem de istanbulun 3 gunluk korkunc yagmasinin yildonumunde ortodokslardan ozur dilemis. ben de yeni haberim olmasina ragmen ozrunu kabul ediyorum, buyukluk bizde kalsin.

    haclilarin bu hareketinin etkisi buyuk oluyor, imparator ancak 50 sene sonra iznikten geri donebiliyor baskentine; ticaret yollari, ekonomik yapilar degisiyor kalici bicimde degisiyor. taa 1400lerde bile sehrin nufusu ancak 100 bin ve azaliyor. oysa 12. yy’da 1 milyondu. artik bu tarihlerden sonra imparator, yunan dunyasindaki birkac prensten fazlasi degil; trabzonda ayri bir imparatorluk var, cenevizliler ve venediklilerin kontrolu artmis, vs. avrupali gucler arasinda daha da aciz; uzun sure boyunca hemen kuzeydeki sirbistan kralliginin bizansi yutma ihtimali epey yuksekmis.

    iste bu sartlar altindaki bizansa komsuluk eden gazilerden biri de osman efendi. tabii bu osman beyin gecmisi hakkinda binbir turlu efsane var ama hepsi osmanli guce kavusunca ortaya cikiyor, saftirik olmayin, inanmayin. adam bildigin sinir savascisi iste. osman’in kucuk beyliginin avantaji yeri; hem ticaret acisindan hem de bizansin yaninda oldugu icin diger gazilere kariyer imkani sunmasi acisindan. geriye bakildiginda bizans’in izleyebilecegi iyi bir strateji, bu sinir topraklarini bosaltip, deniz kuvvetine agirlik vermek olabilirmis. boylece gazilerin gazi zamanla sondurulebilir, anadolunun kaynaklari osmanlida bu kadar odaklanmazmis. gecmis olsun.
  • [2/9]
    osman beyin son gunlerinde bursa kusatiliyor ve sonra ele geciriliyor, izole edilmis bircok diger sehir ve kasaba gibi. 1341 yilinda da bizansta ic savas cikiyor, bir tarafta cocuk-imparatoru temsil edenler bir tarafta da john cantacuzenus; ikisinin de parali askerleri arasinda turkler var, fakat john efendi osmanin oglu orhan’in askerlerini seciyor (seni sectim orhan), orhan da john’un kizi karsiliginda 6000 adamini yolluyor. (abazaliktan degil tabii, politik strateji, ya da ikisi de). ic savasi kazandiktan sonra ayni turkleri sirplara karsi kullaniyor ve bu surec icinde bizimkiler yavas yavas trakyadan toprak alip yayiliyorlar. orhan, daha once hafif suvariden ibaret olan orduyu genisletiyor, piyade birlikleri kuruyor, maasli askerler cogaliyorlar. ve bir yunan kadindan olan oglu birinci murat goreve geliyor

    1373’te murat’in ogluyla bizans imparatorunun oglu ortak bir darbe girisimi yaparlerken babalari bunu ogreniyor ve murat’in askerleri durumu kurtariyorlar. bunun karsiligi olarak imparator manuel efendi, muratin yaninda asyadaki son bizans sehri olan philadelphiayi (heee, amarigadakinden) kusatmaya katilmak zorunda kaliyor.

    uzun suredir bizansin felaket senaryolarinda basrolde bulunan sirp kralligi dushan efendinin olumunden sonra ikiye bolunmus, sirplarin turklere karsi tampon olarak kullanmak yerine asagilamayi sectigi bulgarlarin yardimiyla turkler bu iki kralligi da haraca baglamis. 1387’de, sirplar bize karsi bir ittifak kurarak ilk ve tek galibiyetlerini aliyorlar ama kisa surede murat kosovada bunlari dize getiriyor. hem de oluyken. benim duydugum iki hikaye var, birincisi bizim hep duydugumuz, hani savas alaninda gezerken, magrur magrur dolasirken bir sirpin bir bahaneyle gelip adami hancerlemesi. ikincisi de savas alaninda degil de cadirinin icinde dururken, bir sirp istihbarat verecegim diye yaklasiyor ve sakladigi hanceriyle, hancer ne ise yararsa onu yapiyor, oracikta da olduruyor. muratin oglu birinci bayezit olanlari galibiyetin ertesine kadar ordudan gizliyor, zafer kesinlesince ve ortalik durulunca da hemen kardesini bogdurarak koltugu saglama aliyor. ha bir de sirp kralini babasinin olduruldugu cadirda cabucak idam ediyor. (adam masallah scott tenorman must diedaki cartman gibi, yan baksan anneni babani kiyma yapip, tam o yan baktigin noktada sana yedirir)

    30 yillik yonetimi boyunca murat, osman ve orhanin sahip oldugundan cok daha buyuk bir guce sahip, dolayisiyla onlarin aksine bir kral gibi takilmayi, gosterisli torenleri severmis. kendisi gibi, oglu bayezitin da annesi bir yunan olabilirmis ama oyleyse bu gulcicek, kendi annesi niluferin aksine bir kole olmaliymis.

    yildirim bayezit babasi kadar iyi bir komutan olmasa da bugunku yunanistanin buyuk kismini vassal haline getiriyor, sonra sirp kralina gidip “bundan sonra senin unvanin kral degil despot olacak” diyor. bunu dedigi adamin babasi, bayezit tarafindan murat’in cadirinda oldurulmustu hatirlayalim. ustune adamcagiz kendi kizkardesini bayezitin haremine yollamak zorunda birakiliyor. dedigim gibi hic ugrasilacak adam degilmis bu yildirim.

    zaten iki dakka yerinde rahat duramadigi icin gidip bizans "co-imparatoru" 7. john’dan (o ara diger imparator da 2. manuel), istanbulu kosulsuz teslim etmesini talep ediyor. imparator “biz zayif olabiliriz ama tanriya guveniyoruz, bizi koruyacak ve en gucluleri bile koltuklarindan edecektir” diye cevap veriyor, yildirim da mesaj kagidini burusturup cope atiyor, fakat isabet ettiremeyince sinirlenip istanbulu kusatmaya geliyor. tam bu sirada da hakikaten tanrinin bizansa bir lutfu olarak timur cikageliyor, onune geleni yakarak yikarak. kendisi bizansla iletisim halinde ki, yildirimdan isgal ettigi hristiyan topraklarini geri vermesini istiyor, yildirim da hakaret dolu bir cevap verip, kusatmayi kaldirarak ankara’daki randevuya geliyor. timur bunu fena benzetmis anlasilan, oyle ki savas alaninda kacmadan disiplinli bicimde savasmaya devam eden tek birlik, despot stephanin sirp birligiymis. hatta stephan, yildirimin en buyuk ogluyla onun bir kardesini bile kurtarmis. bu da tarihin sayisiz ironilerinden biri.
  • [3/9]
    goruldugu uzere bizimkiler coktan istanbulu ele gecirmeyi akillarina koymuslar, bizansin gelecegi parlak degil. once sirp kralligi sonra muslumanlar/turkler derken adamlar tum ic kaynaklarini tuketmisler. ozellikle bizim beyliklerin 12.yydan itibaren anadoluyu paylasmalari bizansin en buyuk asker kaynagi olan topraklarin yokolmasi demek, o yuzden salt parali askerlere dayaniyorlar ve bu da hem cok pahali hem de yeterli degil.

    uzun donemde olasi stratejiler, avrupali kuvvetlerle bir savunma anlasmasi yapmak ve/veya yunan ortodoks kilisesini latin papalikla birlestirerek, katoliklerin himayesine girmek. ikincisine elbette halk zerre destek vermiyor, ilkine de avrupalilarin pek ilgisi yok, kendi sorunlari var. iste bu yuzden meslektasi yildirim’in mektuplarina cevap yazarken, imparator 2. manuel avrupada ciktigi destek turunda gereginden fazla iyi sans dilegi ve gereginden cok daha az yardim sozuyle karsilasiyor. tam bu sirada osmanlinin ankara savasinda bozguna ugramasi ve yildirimin esir alinisi, bizans icin buyuk bir firsat ama osmanlinin yeniden dirilip tehlike olusturmasi ihtimali, avrupalilarin aralarinda anlasip birlesik bir kuvvet getirmelerini gerektirecek kadar yuksek degil anlasilan.

    timur bursaya kadar gelip baskenti yagmaliyor, osmanli haremini toptan alip goturuyor ve butun bu olaylar sirasinda ankarada ele gecirmis oldugu yildirimi bir kafeste gezdiriyor (bazi yerlerde kafesin altin oldugu soylenir, bilemem, bayeziti altin kafese de koysan evim demistir) fakat yildirima pek de kotu davranilmamis anlasilan; ertesi sene oldugunde cesedi bursaya goturuluyor evine gomulmesi icin. timur da semerkanda donmus ve cin’i isgal etme planlari yaparken oluvermis. timurun buralara kadar gelip etrafi dumduz etmesinin onemi sadece bizansin bir firsat kacirmis olmasi degil. anadoludan kacan binlerce turk avrupaya goc etmis ve bazi kayitlara gore anadoludaki turk nufusu avrupadakinden daha az kalmis. tabii bu goc, gemilerini fahis fiyatlarla servise sunan cenevizlilerin kesesine yaramis.

    yildirimin olumunu takip eden taht mucadelesinde, sirplarin kurtardigi yildirimin buyuk oglu suleyman, bizansla muttefik oluyor fakat kardesi musa onu ve sponsoru olan sirplari siddetle bastiriyor. bunun uzerine musa’nin zulmunden bikan sirplar, onunla anlasamayacaklarini anlayan bizanslilar ve bazi turkler, en genc kardes mehmeti destekliyorlar. celebi mehmet bu sayede tahta cikiyor. bariscil bir politika guduyor ve bizans imparatoru 2. manuelle kisisel bir dostluk kuruyor. bursa’daki yesil camii ile hatirlanan zati muhterem 1421’de oluyor ve yerini kendisi gibi bariscil bir adam olan ikinci murata * birakiyor.

    fakat kader bu adami asker yapmaya zorluyor cunku artik 2. manuel yasli ve daha agresif bir politika guden oglu 8. john’un ekibinin (bunlarda baska isim yok) sozu geciyor. 1422’de 2. murat istanbulu kusatiyor ama duvarlari asamayinca, 13 yasindaki kardesini kullanarak anadoluda isyan cikaran germiyan ve karaman emirlerinin uzerine yuruyor, sonra gerisin geri balkanlara.

    1430’da 2. murad selaniki ele gecirince, bizansta got tutusmasi tabir edilen bir fenomen gerceklesiyor ve sonunda latin dunyasinin yardimini alabilmek icin roma’da, kiliseleri birlestiren ve idari birtakim degisiklikler ongoren bir anlasma imzaliyorlar. fakat anlasma hem buyuk halk tepkisine hem de politik bolunmeye yolactigindan yururluge konulamiyor; boru degil sonucta, 1000 yildir ortodoks kulturunun merkeziyken bir gecede insanlar bunu degistiremezler. bizansin isi ister istemez agirdan almasi yuzunden, papalik da hala mesafeyi koruyor; onlarin amaci avantajli durumlarini kullanarak kontrol alanini genisletmek tabii. ek olarak diger ortodoks ulkelerin de bizansa tepkisi buyuk oluyor, patriarcha bagli olan ama bizans topraklarinda yasamayan yuksek din adamlarinin dortte ucunun destegi bir hareketle kaybedilmis oluyor dogal olarak. yani bir bakima bizans, romadaki pirince giderken eldeki bulgurdan oluyor.

    zaten bu siralarda kiliselerin birlesmesi yerine osmanlinin yonetimini kabul etmek isteyen yunanlilar da cogalmis. herkesin bildigi latin serpuşu yerine türk sarığı görmeyi yeğlerim sozu de, biraz yanlis da olsa bu baglamda akla geliyor. sozun sahibi lucas notaras, son bizans megaduxu (mega doux), resmen olmasa da pratikte basbakanliga tekabul eden bir pozisyon bu. yanlis baglam olmasinin nedeni, notarasin aslinda epey pragmatik bir insan olmasi ve tek derdi ortodoks muhafazakarlari fazla uzmeden, papalikla mumkun oldugu kadar arayi iyi tutmak. bu dogrultuda da roma’da yapilan lobi calismalarina uzun suredir katiliyormus zaten. fakat bu politikalari imkansizlasinca iki taraf da ondan nefret ediyor ve onu kendi propagandalarinda seytanlastiriyorlar; bu yuzden de bu son ve en meshur bizans megaduxunu tarih, yalnizca bu sozlerle hatirliyor.

    2. murat selaniki ele gecirdikten sonra balkanlardaki akinlari durdurmaya calisirken, belgradda durduruluyor. bundan cesaretlenen macaristan krali, sirplarin ve bizansa biraz seker uzatmak isteyen papanin yardimlarini yanina alarak, karamanlilarla koordineli bicimde saldiriyor. 2. murat once anadoluda karamanlilari yeniyor, sonra da balkanlara ucuyor ama saatlerimiz haziran 1444’u gosterirken karsilasan iki buyuk ordu, yeterli avantaja sahip olmadiklarini dusunerek savasmaktan vazgeciyor. iki tarafin lideri kendi kutsal kitaplarina ellerini koyup barisi 8 sene mi 10 sene mi ne bozmayacaklarina yemin etmisler.

    murat geri dondukten sonra, papanin gonderdigi birliklerin komutani olan kardinal, “kafire edilen yemin yeminden sayilmaz” diyerek macarlari gaza getiriyor ve ordu anlasmayi saniyesinde bozarak tuna nehrini geciyor. kahpe bizans bu noktada delikanliligin kralini yaparak, kardinali serefsizlikle sucluyor ve imparator 8. john bu macar ordusuna yardim etmeyi reddediyor. sirplar da geri cekiliyorlar ve bu sayede 1444’teki varna savasinda, murat dusmani 3’e 1 oraninda bir sayisal ustunlukle ezerek, hem macar kralini hem de kardinali olduruyor. yillardir kafa dinlemek icin bekleyen 2. murat firsat bu firsat diyerek yari emeklilige geciyor ve basa 12 yasindaki oglu mehmet’i getiriyor.
  • [4/9]
    muratin kritik bir durumda emekli olup yerini genc mehmete birakmasi hic hos karsilanmiyor, mehmet’in yasina basina bakmadan sergiledigi dikkafalilik da pek yardimci olmayinca, murat geri donmek zorunda kaliyor. yazik adama, bir nefes alamadi. gelir gelmez 1448’de kosovada ikinci kez macarlari eziyor ve anadoluda kim var kim yoksa hepsini vassal yapiyor.

    2. muratin en buyuk numarasi yenicerilerin, her hristiyan aileden alinabilmesini saglamasi ve egitimlerinin duzenlenmesi. taa 2000 sene oncesindeki spartalilari andiran bir sekilde yetisiyor bu cocuklar; evlerde degil asker barakalarinda yasiyorlar, evlenmiyorlar, sultani ve komutanlarini babalari olarak goruyorlar, vs. manyak oluyorlar kisaca. muratin bu uygulamayi yayginlastirmasi bile hristiyan nufusun ondan nefret etmesini saglamamis, bircok aile buna dunden razi. muratin da kisisel olarak hristiyanlarla arasi iyiymis, sirp karisina asikmis adam zaten. hatta 2. murat olunce kadin trabzona geri yollaniyor (trebizond’daki rum kralligi o zaman) ve daha sonralari, taze taze taht mucadelesi veren son imparator constantine, onunla evlenmeye calisiyor (uvey oglu 2. mehmet uzerindeki etkisi yuzunden) ama kadin reddediyor ve bir daha evlenmeden, baska biriyle beraber olmadan rahibe hayati yasiyor. artik bunu murat’a olan askindan mi yapmis bilmem

    2. mehmet, 2. muratin istedigi varis degilmis cunku bir koleden dogmus; murat daha asil karilarindan olan bir cocugunu tercih edecegi icin mehmet’in de egitimi epey eksik kalmis. fakat diger varisler beklenmedik bicimde olunce, murat basini bir kurt hocanin cektigi bir egitimci ordusu tutarak oglunu kisa surede adam etmeye karar vermis. soylenilene gore arapca, latince, farsca ve ibranice konusmayi ogrenmis (ben de cus dedim ama belli olmaz, bunlar bizim gibi tek dille yetismiyorlardi zaten), felsefe ve bilim calismis. fakat murat’in ilk emeklilik denemesinde, mehmetin kendini begenmisligi ozellikle ordunun ileri gelenlerini kil ettiginden, murat olunce herkes topluca killaniyor, osmanlinin rakipleri topluca seviniyorlar. mehmet’in zayif ve yeteneksiz oldugunu dusunuyorlar, o da onlari suphelendirmeyerek babasinin anlasmalarinin aynen onayliyor, hatta bizansi isgal etmeyecegine dair yemin bile ediyor resmi sekilde.

    bazi yunanlilar firsattan istifade etmek icin fransa kralindan medet umuyorlar ama o orali olmuyor. papalik da, hala floransada imzalanmis olan kiliselerin birlestirilmesi hakkindaki anlasmanin istanbulda yururluge konmamis olmasina misilleme olarak talepleri sallamiyor.

    fakat mehmet bir yandan da izin mizin almadan rumeli hisarinin insaasina basliyor, halbuki buyuk dedesi bayezit anadolu hisarini yaparken manuel’den izin istemisti. imparator konstantin defalarca elci gonderip “ne is?” diye soruyor ve yanit alamayinca en sonunda sinirlenip, istanbuldaki butun turkleri tutuklatiyor. sonra bunun nafile oldugunu goruyor ve turkleri birakiyor ama mehmet coktan basdanismani gibi bir konumda bulunan halil efendiye, tiriviri bir sebep esliginde istanbulu isgal edecegini aciklamis. konstantin de artik hanyayi konyayi anladigindan, ardiardina birkac elci daha yollayarak, en azindan bogazdaki koylerin guvenliginin garanti edilmesini istiyor ama son gonderdigi elci grubu once zindana atilip sonra da kafalari kesilince savas durumuna geciyor. (elci kafasi kesmenin diplomaside en okuz sekilde savas acma yolu oldugunu biliyor muydunuz?)

    halil efendi, mehmetin babasinin da danismanligini yapmisti ve isgale tamamen karsiydi. bizansla iyi iliskileri vardi, onlarin politik olarak gucleri olmadigini savunuyordu, istanbulla ticaret halindeki cevrelerle de arasi iyiydi. fakat genc mehmet bizansin papalikla iliski kurarsa politik olarak cok guclu olabilecegini dusunuyor ve savasi yegleyen, cunku oradan gecinen danismanlarinin gaziyla isgale girisiyor, ilk is olarak bogaz’a ilk ogs sistemini kuruyor. para odemeye yanasmayan bir iki venedik gemisini iskaladiktan sonra, hisarlar ucuncu venedik gemisini batiriyorlar.

    bu venedik ve cenevizlilerin durumu da ilginc. istanbulda kolonileri var ve hem hristiyan din kardesleriyle beraber yasiyorlar, hem de osmanlilarla karli bir ticaret iliskileri var. tabii karsi koyacak askeri gucleri de olmadigindan turkleri provoke etmemek icin tarafsiz kalmayi dusunuyorlar. sonucta papalik ve venedik, kusatma haberini duyunca, e bari yardim edelim diyorlar ama sacma sapan tartismalarla o kadar vakit kaybediyorlar ki, son gemi, kusatma basladigi gun yola cikiyor. ulkelerinin politikasina uygun olarak istanbuldaki venedik kolonisi yunanlilara yardim edecegini acikliyor. 700 cenevizli de yardima geliyor ama peradaki ceneviz kolonisi tarafsiz kaliyor. bu gelen cenevizli grubun icinde meshur bir "kusatma savunmacisi" da var (zamaninin en gozde meslegi) ama bir o kadar italyan da bir gece gizlice istanbuldan kaciyor. bu tavuklari baska izleyen olmuyor.

    bu arada tabii balkanlar bosta kaliyor ama murad zamaninda macarlari oyle bozmus ki adamlar bu avantaji degerlendiremiyorlar. wallachia (bugunku romanya gibi) da tek basina isyan etmek istemiyor. sirp despotu ise birak isyani, kusatmaya bir birlik bile gonderiyor! (bu unlem, sirplar da ortodoks kusatilan bizans da unlemi)
  • [5/9]
    donanmamizin yaninda orduda yaklasik 80 bin duzenli savasci, 20 bin civari duzensiz birlikler, birkac on bin de savasci olmayan destek birlikleri, ascilar, hizmetciler, vs. duzenli birliklerin icinde yenicerilerin agirligi 12 bin kadar, hepsi hristiyan olarka dogmus ve tabii ki en fanatik olanlar da onlar. asil kozumuzsa asker sayisindan ziyade toplar.

    simdi ogretmen kiligina girmis hangi gerizekaliydi hatirlamiyorum ama bu zat fatihin dunyanin ilk topunu bu kusatmada kullandigini, hatta dizaynini kendi yaptigini filan anlatmisti bizlere. top dedigin alengirli boru zaten avrupada 100 senedir filan kullaniliyormus ama pek etkili degil, kuvvetli olanlar cok agir olduklarindan gemilere de monte edilemiyorlar zaten. istanbulun surlarini asacak etkili toplar yapmak icin urban denen macar muhendisi tutuyoruz. bu adam aslinda 1452de istanbula bizans imparatoru icin calismaya gelmis ama para ve is olmadigi icin kaderin bir cilvesi olarak bize geliyor. sultan mehmet de ona razi olacaginin, yani imparatorun veremediginin, 4 katini vererek ne kadar kurnaz bir tuccar oldugunu kanitliyor. adami denemek icin cok buyuk bir top yaptiriyor, memnun kalinca simdi bunun iki katini yap bakalim diyerek dunyanin en hayvani topunu siparis ediyor. edirnede deniyorlar 1 millik menzili olan topu, denemeden once de halka haber veriyorlar korkmayin gurultuden diye. birkac yuz kisilik bir birlik bu topun bakimina ve tasinmasina ataniyor.

    sehri savunan kuvvetler ise 5 bin yunanli ve 2 bin de yabanci. hemen kusatma oncesinde yapilan resmi bir sayimdan alinmis rakamlar, yalniz imparator bu rakamlari duyunca halkin morali bozulmasin diye aciklamaktan vazgeciyor. kusatma baslayinca yukarda belirttigim kuvvetlerimizi yunanlilar 300 bin, cenevizliler 150 bin civarinda hesaplamislar, o yuzden imparatoru kararindan dolayi tebrik ederim.

    bombardiman avrupa tarafindan basliyor (kusatma bitene kadar da hic durmuyor). aslinda baska taraf da yok zaten de hani belki bogazin karsisindan da atiyorlar mi diyenler olabilir. buyuk top gunde sadece 7 kez ates edebiliyor ve sehir halki duvarlari gece gunduz onardigindan hemen bir sonuc alinamiyor. bu arada bombardimandan once birkac tutukluyu surlardan gorunecek sekilde kaziga oturtmusuz, savunmacilarin morali bozulsun diye. bunu da hic anlamam, onumde biri kaziga oturtulursa teslim olacagim varsa da olmam ulan. hani “turkler tutuklulara surlarin onunde ziyafet verdi; tatlilar her mahkuma, bogaz manzarali arazi tapulari ustunde servis edildi” filan denilse anlayacagim.

    bombardimandan sonraki ilk hucumda 200 turk oluyor, yunanlilara gore onlarda kayip yok. bu bizim ilk gidenlerin dogru duzgun zirhi yok, savunmacilar ise hazirlikli. sonra halice gerilmis zincir zorlaniyor gemiler tarafindan, ondan da sonuc alinamiyor. bu arada papaligin parasini odedigi, erzak ve cephane dolu uc buyuk ceveniz ve bir yunan gemisi istanbula ulasiyor; kusatmanin en kritik dakikalari bunlar cunku fatih bu gemilerin batirilmasi ya da geri dondurulmesi icin kesin talimat vermis. sonucta sehirdeki surlar sayesinde adam kitligi pek onemli degil de yemek kitligi cok ciddi, bizim de bunu kullanmamiz lazim. ne kadar gemi varsa bu uc geminin etrafini sarmislar, onlari halice sokmamaya calisiyorlar, fatih de mac izler gibi atinin ustunde kiyidan izliyor ve cok heyecanli oldugundan saga sola taktikler veriyor. ama denizcilikten anlamadigi ve verdigi emirler anlamsiz oldugu icin bizim kumandan onu duymamis gibi yapiyormus. fatih o kadar gaza geliyormus ki sik sik atini suya surup duruyormus gemilere gidecekmis gibi. genclik iste.

    bizim amiral got korkusuyla cok cesurca ve manyakca savasmis ama ceneviz gemileri daha yuksek olduklarindan tepeden firlattiklari seyler bizim gemileri kolayca batiriyormus. tabii adamlar dogma buyume denizci olduklarindan, hem gemileri hem de murettabatlari daha iyi. fakat bizim gemiler battikca yerine yenisi geliyor ve saatler suren savas sonunda cenevizliler yorulmaya basliyorlar. bir noktada osmanli gemilerinin sikistirmasiyla, 4 gemi de yanyana gelip yapisarak buyuk bir yuzen kale olusturuyorlar. butun sehir halki kaderlerini belirleyecek bu mucadeleyi surlardan izliyor ve tam umutsuzluga dusmuslerken, gunun sonunda kuvvetli bir ruzgar cikiveriyor ve ceneviz gemilerinin cevrelerini sarmis ufak osmanli gemilerini iterek kurtulmalarini ve halice girmelerini sagliyor.

    yunanlilar oyle gaza geliyorlar ki carpismada 10 bin muslumanin oldugunu, kendilerinin ise hic kayip vermediklerini acikliyorlar. daha aklibasinda bir tahmin ise 100e karsi 23 kayip. fatih ise (aslinda daha fatih matih degil tabii, bildigin mehmet, ikincisi hem de) sinirden ve disiplinin korunmasi icin "tiz vurun su amiralin kellesini" diyor ama amiralin subaylarinin ifadeleri sonucu adamin hayati kurtuluyor. zaten gozunden yaralanmis, gazi olmus. bunun ustune adamin her turlu unvani, ayricaligi ve varligi elinden aliniyor ve hayatinin geri kalanini bilinmeyen bir yerde fakir fukara olarak geciriyor. bu da cok fantastik geliyor bana, sen kalk zamaninin sembolik de olsa en onemli sehrinin kusatmasinda, bir asir sonra superguc olacak bir askeri kuvvete komuta et, ertesi gun bir hickimse ol, oldun mu kaldin mi kimsenin haberi olmasin. vefa o aralar istanbulda bir semt adi bile degil.
  • [6/9]
    fatih in gemileri karadan yurutmesi hadisesine geliyoruz. bazilari bunun gerceklesmedigini, gemileri oracikta yapip halice indirdigimizi soyluyorlar. zaten burada gemi dedigin de ufacik seyler, hatirlayalim. fakat yabanci kaynaklarin dahi cogunda karadan yurutmeden bahsediliyor bildigim kadariyla. elbette bize sisirile sisirile anlatildigi gibi degil. ilkin bu fatihin orjinal fikri falan degil, cok uzun zamandir denizci uluslarin yaptigi birsey. hatta cok yakin bir zamanda venedikliler lombardiya diyarlarinda savasirlarken, donanmalarini karadan yurutmusler; yani bir ihtimalle bir italyanin tavsiyesiyle girisilmistir. yelkenleri filan da acmis bizimkiler, artik ruzgarla daha kolay gitsin diye mi, dalga gecmek icin mi bilemem.

    tabii bu is yunanlilarin moralini bozuyor ama yine bize anlatildigi gibi kusatma dengesini bir anda altust etmiyor. hatta bu gemiler biraz zayif durumdalar ve yunanlilar bunu degerlendirmek icin geceleyin gizli bir saldiri yapmayi planliyorlar. karanlikta araya sizacak birkac gemiyle atese verecekler donanmayi. fakat plan bir gun gecikince cenevizlilerin kulagina gidiyor, onlari da bu ise ortak etmek gerekiyor. fakat onlarin bir gemi hazirlamasi birkac gun daha suruyor ve sultanin peradaki casuslarindan biri olayi ogreniyor. turkler cinlik yapmak icin haberleri yokmus gibi davraniyorlar ve gemiler donanmaya dogru yollandiginda peradan birileri bir fener isigi cakiyor (ampulle tabii, neon hem de) gemiler tam yaklasmisken karadan bizim toplar atese basliyorlar. gun agarana kadar carpisma suruyor ve yunanlilar birsekilde geri cekilmeyi basariyorlar ama arada bir gemi batiyor ve 40 kadar denizci yuzerek karaya cikiyor. tabii cikmasalar daha iyi olurmus cunku bizimkiler hava iyice aydinlanana kadar bekliyorlar sonra da surlardan gorunecek sekilde hepsini olduruyorlar. yunanlilar da zaten saldirilarinin ise yaramamasina da dellenmisler, 260 tutuklunun kafasini kesiyorlar surlarin ustunde.

    kusatma surdukce sehirdeki yemek sikintisi had safhaya ciktigindan, papa ile venediklilerin soz vermis olduklari kuvvetli filoyu iyice merak etmeye basliyor yunanlilar ve hizli ufak bir gemi yolluyorlar filoyu bulmak icin. imparator bu gemiden haber beklerken, sultan iyice sabirsizlanmis, tuneller kazdiriyor, ahsap kuleler yaptiriyor surlara dayamak icin, saldirilar duzenliyor. bu iki kara saldirisi da puskurtuluyor ama daha kotusu, tunel savaslari esnasinda (yunanlilar da karsidan tunel kazip, bizimkilerle cakistirinca ya iceri su basiyorlar ya da yikiyorlar) bir osmanli tuneli basilip, kidemli bir asker rehin aliniyor. eleman da iskence sirasinda tek tek tum tunellerin yerini anlatiyor ve ertesi gun hepsi yokediliyor. hatta buyukce bir tanesinin girisi, fatihin yaptirttigi o ahsap kulelerin tekinin altinda cikiyor. o kuleler de yikiliyor.

    fakat yunanlilarin bu ufak tunel zaferini elde ettikleri gunun aksami, gonderdikleri hizli gemi civar adalardan donuyor; ortada filo yok yardim yok, tek baslarinalar. bu geminin murettabina da ayrica saygi duymak lazim. herifler adalarda demirlemis, duzgun ruzgar bekleyen veya oyalanan bir filo gormeyince, yani artik istanbulun dusmesinin an meselesi oldugunu farkedince, basip italyaya kacabilirlerdi. anlatilana gore iclerinden sadece birisi bunu onermis ve istanbula donus yolculugunda can sikintisini gecirmek icin murettabatin geri kalani mutemadiyen adami dovmus. zaten bunlar elleri bos donunce herkes cokmus ama imparator murettabati bizzat tebrik etmis dondukleri icin.

    imparatora gelince, konstantinin de sehirden kacma imkani var bu sekilde bir gemiyle. zaten millet artik felaket tellalligini azitmis, omenlere, bulutlarin sekline filan bakip “yarin olmadi oburgun biteriz” gibi yorumlarda bulunmaya baslamislar. meger bu eski kehanetlerde istanbulun ve imparatorlugun dususu anlatiliyormus ve herkes o anin geldigini dusunmeye baslamis. dolayisiyla imparatorun yanindakiler, onun kacarak avrupada destek bulup sehre geri saldirmasini, olmazsa yonetimini surgunde devam ettirmesini filan soyleyip duruyorlar. muhtemelen kendi got korkularindandir. ama imparator, giderse sehrin savunmasinin zayiflayacagini ve moralin cokecegini dusunerek halkini yalniz birakmiyor.

    osmanli cephesinde de sabirsizlik had safhada. mayisin sonunda kusatma 7. haftasina girmis, ardiardina gelen yenilgiler milleti supheye dusurmus. sultan mehmet de tum prestiji kaybetme ve isyan tehlikesine karsin, cekilmeyi goze alamiyor. savasa karsi olan halil pasa sesini tekrar yukseltse de sultan’in diger danismanlari son bir genel saldiridan yanalar ve mehmetin de duymak istedigi zaten bu. yunanlilar da durumu anliyorlar ve saldiridan onceki gunler sehirde durmadan kilise canlari caliyor, torenler yapiliyor, latin ve yunan herkes birbirine veda edip, bir nevi haklarini helal ediyorlar. osmanli kampi ise son gun sessizlik icinde...(in in in innnn)
  • [7/9]
    29 mayis gunu daha geceyken sanirim, bizimkiler genel saldiriyi baslatiyorlar ve gemilerden savunmacilari her yonde oyalamak icin saldirilar yapilip, merdivenler dayatilirken, surlarin bombardimanla en fazla zayiflatilmis bolgesine asil hucum gerceklestiriliyor ve once basibozuklari yolluyorlar. bunlar bildigin serseri, it kopuk. iclerinde yunan bile varmis. basibozuklar ganimet askiyla saldirdiklarindan ilk soklari genelde cok etkili oluyor ama disiplinsiz olduklarindan, savunma kacmaz da savasmaya devam ederse bunlar dagiliyorlar. bunu bilerek mehmet, arkalarindan askeri polis gorevinde bir takim ozel birlikler yolluyor, kacanlari kessinler diye. savunmacilar daha iyi silahlanmis olduklarindan bunlari yeniyorlar. ikinci dalga, anadolu turklerinden olusuyor. bunlar basibozuklardan daha kuvvetliler ve neredeyse surlarin zayif noktalarini yariyorlar ama yunanlilar bunlari da puskurtuyor. (puskurtmek ne kadar komik bir kelimeymis bu arada ya, inanmayan tane tane ve sesli olarak tekrarlasin kelimeyi. olmazsa bir iki kadeh birseyler icsin oyle denesin)

    savunmacilar iyice yipratilinca sultan en degerli birliklerini, yani yenicerileri yolluyor. digerleri gibi kosarak hebele hubele diye gelmiyor bunlar, sakin sakin ve kusursuz bir duzen icinde ilerliyorlar. saatlerce kilic sallayip yorulduktan sonra boyle 10 bin kisinin ustume dogru geldigini gorsem altima ederdim korkudan. simdi dusununce bile bir iki damla kacirdim donuma. neyse bunlar savasa basliyorlar, olen arkadaslarinin ustune tirmanip devam ediyorlar, boyle de manyakca bir sahne var. savunmacilar neredeyse insanustu bir gayretle bu yenicerilere de bir muddet dayaniyorlar ama o sirada kerkoporte denen bir kapinin, muhtemelen onceki gunlerdeki bir akinin ardindan dogru duzgun kapatilmadigi farkediliyor ve oraya cullaniliyor. topu topu 50 kadar yeniceri girebiliyor iceri, savunmacilar da oraya kayiyorlar ama bu sirada yunanlilar icin daha buyuk bir felaket oluyor: giustiniani –kariyerini kusatma savunmasi ustune yapmis cenevizli kumandan- patlayan bir topun sarapneliyle gogsunden yaralaniyor. savasin ortasinda bulunan ve durumu goren imparatorun israrlarina ragmen, surlarda kalmak yerine adamlarina kendini bir gemiye goturmelerini emrediyor. savasin bu kritik aninda, cekilen guruhu goren diger cenevizliler de artik savasin kaybedildigini dusunup komutanlariyla birlikte cekilmeye basliyorlar. osmanli kumandanlari hareketlenmeyi farkediyorlar ve birlikleri zayiflayan bolgelere yonlendiriyorlar.

    soylenilene gore ulubatli hasan savunmayi asan ilk adam ama olduruluyor. adini bilmemizin nedeni ise, istanbula ilk giren askere, sozde, cennette ozel bir yer vaadedilmis olmasi. milletin buyuk bir gazla cesetlerin ustune tirmanip olume gitmesinin nedeni bu zaten. neyse, ulubatli hasan simdi azot olmus, karbon olmus vaziyette ariyordur hurilerini.

    kalan yunanlilar icin artik savasi kazanmanin imkani kalmiyor, savunma bir kere delindi mi sayi ustunlugu sayesinde yeniceriler akin akin iceri dolusuyorlar. imparator da artik herseyin kaybedildigini idrak ediyor ve gercekten cok acikli bir sekilde, yanindaki asillerle beraber atindan iniyor, imparatorluk insigniasini ve zirhini cikararak herhangi bir askerden farksiz bir halde kilicini cekip gelen kalabaligin ustune atiliyor. onu bir daha goren olmuyor.

    kusatmadan sonra tabii adamin sonu hakkinda binbir hikaye ortaya cikmis, birkac kesik kafa imparatorun kafasi diye sunulmus ama birsey belli degil. daha sonra olusturulan bir arama timi, bircok ceset arasinda, imparatorlugun simgesi olan ciftbasli kartal armali bir coraba sahip bassiz bir ceset buluyor ve kesinlik kazanmasa da bu ceset gomulmek uzere yunanlilara teslim ediliyor. (denilene gore yillar once vefa semtinde isimsiz bir mezar bulunmus ve adamin mezari oldugu iddia edilmis, haberi olan var mi yahu)

    bu arada inanilmaz ama istanbulun icinde sultan mehmete karsi savasan turkler de var, baslarinda da prens orhan diye bir adam. (bunlar kimin nesidir bakmaya usendim) yakalaninca baslarina neler gelecegini bildiklerinden en olumune savasanlar da bunlar. onlarin hemen yaninda da katalanlar var, eski imparatorluk sarayinin hemen alt tarafinda; onlar da teslim olmuyorlar ama ardarda gelen binlerce askere karsi koyamiyorlar. sadece bir iki kuleye kendilerini hapsetmis olan giritliler saglam kaliyorlar ve bunlar bizimkilere oyle kok sokturuyorlar ki, en sonunda silahlari ve esyalariyla birlikte istanbuldan sagsalim cikma izni karsiliginda teslim oluyorlar, bizimkiler de sozlerinde durup bu cesur adamlari saliveriyorlar.

    sivillere ve kalan askerlere gelince, direnis kirildiktan sonra beklenmeyecek kadar fazlasi gemilere binip kacabiliyorlar cunku kusatmanin basinda, dikkat dagitmak icin surlara saldiran gemiciler, ordunun iceri girmesiyle ganimetin kalmayacagini dusunerek gemilerini birakip sehre giriyor. halbuki biraz sabredip gemilere saldirsalar, kacanlarin tum esyalarini ganimet, kendilerini de kole olarak alabilirlerdi.
  • [8/9]
    istanbulun yagmasi biraz acayip. normalde dusman teslim olmadigi zaman 3 gunluk bir yagma izni veriliyor, teslim olursa dokunulmuyorlar. istanbul sonucta teslim olmamis ama sehrin bircok girisi ve farkli bolumleri var. 1 milyonluk sehir bir iki asirda 50 bine, kusatmadan sonra da allah bilir kac bine dusunce bu bolumlerin arasinda bosluklar olusmus ve her biri ayri bir mini sehir olmus. yani eger ayri bir “semt” isgalcilere kolaylik gostermisse, bunun haberi sultana gider, o da beraberinde ozel polislerini yollayarak o kismi korumaya alabilir. bazi yerlerdeki kiliselere ve evlere dokunulmamasi, diger bolgelerde ise yagmadan birak 3 gunu, ilk gunun sonunda bile birsey kalmamasi boyle aciklanabilirmis.

    dolayisiyla o kilise yagmalamalar, rahibeleri cikarip tecavuz etmeler filan belli bolgelerde ve ilk saatlerde yasanmis, ondan sonra yagmalanacak yerler iyice belli olmus, milleti gazi durulmus, fatihin adamlari yerlerini almis ve yaklasik 4000 cesetten sonra sivil oldurme bitmis. hayrina degil tabii, yagma yapilacak yerdeki her sivil kole sayiliyor, kole de para demek. bazi yerlerde yagmalanan evlerin kapisina isaret konulmus, bu ev bosaltildi coktan sansiniza kusun demek icin.

    fakat isin daha ilginc yani, askerlerin azittigi bolgelerde bile dokunulmamis bazi yapilar var. sehrin ikinci buyuk kilisesi bunlardan biri. bunun tek aciklamasi, fatih’in, onceden kurtarmak istedigi bazi yapilari secip, ilk anda oraya adamlarini gondermis olmasi. ornegin ayasofyayi cami yapacagina karar vermisse ve sehri ele gecirdikten sonra yunanlilari tumden katletmek veya kovmak yerine onlarin destegini ve ticari baglantilarini kullanmak istiyorsa, yapacagi ilk seyin ikinci buyuk kiliseyi onlara saklamak olmasi dogal. o da binayi korumakla yetinmemis, icerdeki hazineye de dokundurtmamis. [istanbulun hristiyanlarina fatihin tanidigi ayricaliklar ve verdigi kiliseler, sonraki sultanlar tarafindan yavas yavas geri alinmaya calisiliyor. mesela sultan selim hristiyanlarin zorla islami kabul etmeleri gerektigini ortaya atmis, vezir tarafindan sakinlestirilince bu sefer kiliselerinin alinmasini dusunmus. psikoposluk da 3 tane 100’une merdiven dayamis eski yeniceri bulup yeminli ifade verdirtmis mehmet’in politikalari hakkinda ve sultan selim bunu kabul etmis]

    fatih ilk gunun sonunda yagmayi durdurdugunda kimse sikayet etmeye luzum gormuyor. sehre aksama dogru girmeyi tercih ediyor, yani duzen saglandiktan ve ortalik temizlendikten sonra. sonucta istanbulun adina yakisir bir sekilde, film gibi bir sekilde sehre girmesi lazim, bunun sonuna kadar bilincinde. ayasofyaya giriyor ve hasarlari gorunce sinirlenip, yagmanin binalari kapsamadigini soyluyor. burada samimi mi, yani bunun kendi emrine ragmen pratikte mumkun olacagini sanmis mi yoksa sadece onemli binalari mi kastetmis bilmem, cok onemli de degil, tipki sehirde dolasirken gozlerinin sulanip, “ne bicim bir sehri yagmaya ve yikima verdik” diyerek ic gecirmesi anektodu gibi. ayasofya’da saklanan birkac rahibin guvenligini garanti ederek disari cikmalarina izin veriyor, ertesi gun de butun ganimetin paylasim icin toplanmasini emrediyor. tabii butun derken askerlerin caktirmadan asirdiklari disinda. bu ganimetten kendi payini ve taktik nedenlerden oturu yagmaya katilmalarina izin verilmeyen birliklerinin payini aliyor.

    butun asillerin bulunmasini ve guvenliklerinin saglanarak serbest birakilmalarini emrediyor (bazi guzel asil kiz ve erkek cocuklar haric) fakat ilk gunlerdeki bu muhtemelen taktiksel olan tolerans kisa suruyor, fetihten 5 gun sonra bir duzine yunan asil idam ediliyor. italyan ve katalan asiller ise direkt olduruluyorlar

    savas sonrasi kole pazari kuruluyor ve esir alinanlar, peradaki veya istanbulun dokunulmamis bolumlerindeki tanidiklarina, fahis fiyatlardan satiliyor. toplanan erkek cocuklardan 400u misir ve tunustaki diger musluman liderlere hediye olarak yollaniyor. (ya da herbirine 400’er, unuttum simdi). zaten bu cocuk seviciligi gunun normu asiller icin herhalde, bir halt degismemis antik yunandan ve romadan beri.

    mesela fatih, fetihten 5 gun sonra bir ziyafet veriyor, sehrin ileri gelenleri de davetli. eglence sirasinda arzular selaleyken, birisi fatih’e cok guzel bir erkek cocuktan bahsediyor. bu, megadux lucas notarasin 14 yasindaki oglundan baskasi degil. gerci fatih dedigin de coluk cocuk sonucta, o yuzden bu olsa olsa homoseksuellik olur. neyse, adam vermiyor tabii cocugunu, zaten butun diger ogullarini savasta kaybetmis. boyle olunca kendisi, sozkonusu cocuk ve bir de uvey oglan sultanin huzuruna getiriliyor ve kendisi yine bu istegi reddedince hepsinin kafasinin orada kesilmesine karar veriliyor. adam son dilegi olarak, cocuklari babalarinin idamini gormesinler diye once onlarin oldurulmesini istiyor.

    tabii ise biraz daha pragmatik bakarsak, megadux, fatihin istanbul valiligi icin dusundugu adaylardan birisi. romayla ve venedikle kuvvetli baglantilari olan bu akilli adami basa getirmenin riskli olacagini dusunup, boyle bir bahaneyle ondan kurtulmus da olabilir.
  • [9/9] - oldu da bitti masallah

    savasin bitimini izleyen gunlerde baska bircok ilginc olay yasaniyor. mesela isgal anindaki hengamede kacan bir kardinal, kiyafetini bir dilenciye vermis. dilenciyi goren ve sehre yeni girmis gazli askerler onu oldurup kafasini kesmisler, kardinalse yagma bitene kadar saklanip hayatta kalmis ve sonra birinin kolesi olmus. peradan gelen bir tuccar da ertesi gun kole pazarinda adami taniyinca, onu dilenci sanan sahibinden yok pahasina satin aliyor domates alir gibi. tabii sonra serbest birakiyor kardinali, domatesi serbest birakamazsin. (ama birakmalisin, eger donerse zaten senin domatesindir, donmezse…)

    osmanlilara karsi savasan prens orhan da cok iyi yunanca konustugu icin bir ortodoks rahibi kiliginda pacayi kurtartmaya calisiyor ama yanindaki esirlerden biri gercek kimligini ispiyonlayinca oracikta kafasini kesiyorlar. kimse artik o ispiyoncu, tam bir pustmus. savasin ortasinda gogsunden yaralanip geri cekilmek isteyen guistiniani ise yakinlardaki bir adada, bir iki gun icinde yaralarindan oluyor. cenevizliler tarafindan bir kahraman olarak aniliyor, digerleri ise onu saygideger bir kumadan ama nihayetinde bir kacak olarak hatirliyorlar.

    sehirden kacan venedikliler, kayiplarini telafi etmek ve onceki yardimlarini finanse etmek icin gemilerindeki yunanlilarin mallarina el koyuyorlar ve sultana mesaj gondererek, aralarindaki ticaret anlasmalarinin bozulmasina gerek olmadigini bildiriyorlar. pera ise “gonullu” olarak sultanin kontrolune girmek suretiyle bir miktar ozerk kaliyor; hristiyan sehri oldugundan orada saray gorevlileri disinda muslumanlarin yasamalari yasaklaniyor. artik bogazlar osmanlinin kontrolunde oldugundan, 50 sene icinde de karadenizdeki diger ceneviz kolonileri de teker teker boyun egiyorlar. 1461’de de son yunan baskenti olan trabzon aliniyor.

    istanbulun dustugunun haberini ceneviz gemileri suratle yayiyorlar. hatta papaligin ve venedikin gecikmeli yolladiklari yardim filosu da, istanbula gitmek icin duzgun bir ruzgar bekledigi ege adalarindayken haberleri bu ceneviz gemilerinden aliyor.

    tahmin edeceginiz gibi kusatmaya hep karsi cikmis olan halil pasa daha sonralari gorevinden aliniyor ve agustosta idam ediliyor. mehmet zaten ona eskiden beri gicikti, babasinin ilk emekliligi sirasinda murat’in geri donmesini en cok savunanlardan biri oldugu icin. artik eski sayginligini da yitirdiginden, “bizans icin calisiyordu” suclamasiyla intikam almak kolay olmustur.

    istanbulun alinmasiyla macarlarla yapilan balkan savaslarinda iyice ustunluk saglaniyor, bu arada savas alanina donen sirbistan perisan oluyor tabii. rusya ise zaten bu kiliselerin birlesmesi kararina karsiydi ve bizans dusunce ortodokslugun gercek merkezi olduklarini iddia ettiler. halbuki fatih de unvanlari arasina rum kayserini, yani roman caesar’i eklemis, kendini bu kulturun devami olarak gormus. ama tabii muscovy kralligi o aralar bize uzak ve onemsiz oldugundan fatih onlari pek sallamiyor.

    fetihten kacan bizans alimlerinin italyaya yerlesip ronesansa neden olduklari anlayisi ise her onemli olaydan kendine pay cikarma hastaliginin bir belirtisi olsa gerek cunku zaten fetihten onceki yuzyili yunanli alimler ve sanatcilar italyaya yerleserek geciriyorlar. buna ek olarak ronesansi bizanslilara maletmek de ayrica yanlis.

    neyse, sultan mehmet megadux’un oldurulmesinden sonra biraz acele bicimde bir patriarch seciyor ve bu yunan milletinin basi oluyor, onlar icin bir de “anayasa” hazirlaniyor. kisa surede fatihin istedigi sekilde sehir canlaniyor; muslumanlara ek olarak trabzondan 5000 rum ailesi getiriliyor ve nufus 100 sene icinde 500 bine dayaniyor. ama tabii hicbir zaman bizansin zirvesindeki gibi bir etkinlige sahip olamiyor istanbul, kendi eski seviyesine ulassa bile avrupa karanlik cagdan coktan cikmisti.
299 entry daha
hesabın var mı? giriş yap