• (bkz: iyonlar)'ların yaşadığı topraklar; iyonya.
  • (bkz: bosphoros)
  • (bkz: titania)
  • anadolu'nun ege kıyılarında, kuzeyinde aiolia, güneyinde isa karia bölgeleri bulunan, miletos, ephessos ve dydima gibi önemli merkezlere sahip coğrafi bölge. antik çağda felsefe başta olmak üzere ege kültürünün oluşmasında temel teşkil etmiş bulunan ionya, ticari, siyasi ve sosyal ilişkiler yoluyla antik yunan kültürünün doğuşunu ateşlemiştir. bunun sonucudur ki ionya halkı bir yerde medeniyeti öğrettikleri dor kökenli kara yunanistanı halkına yontulmamış, kaba ve hatta kültürsüz olarak bakar.
    mö 500'de boyundurukları altına girdikleri pers imparatorluğuna karşı direnişleri ve ionya'nın persler tarafından geri alınışı pers - yunan savaşını ateşlemiş olsa da ionyalılar kültürel atılımlarını pers işgali sırasında da sürdürmüş ve mimari, heykeltraşi, edebiyat, felsefe ve tiyatro alanlarında antik ege havzasının en ileri halkı olmaya devam etmiştir.
  • http://www.latince.net/ioniab.jpg adresindeki haritada, buradaki filozofların yaşadığı yerleri görebildiğimiz turizm ve kültür açısından çok değerli bir mekan.
  • felsefenin coğrafyası açısından şöyle değerlendirilen yer:

    felsefenin coğrafyası

    doğayı temaşa edip düşündüler. evrenin özünü, oluşun sırrını, şeylere düzen veren ilkeyi aradılar. felsefeyi böyle başlattılar ve düşünce tarihine yön verdiler. thales, anaksimandros, herakleitos, ksenophanes, anaksagoras... hepsi de ionia'lıydı. uygarlığın toprağını felsefenin coğrafyası yaptılar.

    ionia'lı düşünürler bugünü iki bakımdan ilgilendirir. birincisi; kronoloijk olarak ve genel bir uzlaşımla, felsefi düşüncenin başlangıcından bu yana 2500 yıl akıp geçti. felsefenin çıkış yeri ionia, kökü ise ionia'lı düşünürler idi. yılların ve yüzyılların geçişi ionia'lı düşünürlerin düşüncesinde düşünülmüş olan şeyi asla etkilemedi. bu, zamanın tüm tüketiciliğine bir göğüs germeydi. ne var ki; bu göğüs germe düşünceleri basit bir muhafazası değildi. aksine, o düşüncenin düşünmeye değer bulunan şeyin ve o şey üzerine düşünme biçimlerini zamandışı bir yerde kendisine eternal (ezeli ve ebedi) denilen bir kalıcılık taşıdığı demekti.

    ionia düşüncesi bugün de bizimle beraberdir. dolayısıyla felsefi düşüncenin başlangıcı özsel olarak sonda ortaya çıkar, demektir bu. (bkz: arkhe) sadece hesap edici veya araçsal bir biçimde, kendisini sevk eden düşünme için bu durum gelebilir. her nedense başlangıç, kolayca eksik, tamamlanmamış ve kaba taslak olgusuyla öne çıkar. bu nedenle ionia'lı düşünürler "ilkel" düşünürler ilan edilir. buna karşın ontolojik düşünme tarzı ionia'lı düşünürler için "ilk" düşünürler diyecektir.o halde onlar bizim için en büyük zihinleri temsil eder ve düşünmeyi öğrenme yolunda bizim öğretmenlerimiz olurlar.

    ikincisi, ionia'lı düşünürler aynı zamanda birer gezgindirler. ionia'nın düşünme tarzında, entelektüellik ve macera kol kola yürür. onlar mekan ile sözü örtüştürürler. onlar doğa hakkındaki bilgilerini coğrafyaya duydukları ilgi ile de edinmişlerdir. bu gerçeği bilen strabon'a göre, coğrafya, geometrinin değil felsefenin yanındadır. artık gezginlerin olmadığı ve seyahatin sonuna gelinip geriye sadece turistlerin kaldığı bir zamanda ionia düşüncesi bu hassasiyetimize de bir yol açacaktır.

    şimdi artık yerimiz el verdiğince ve yukarıdaki ilgi ve kaygılar çerçevesinde ionia düşüncesine doğru bir yolculuğa çıkabiliriz; önce thales.

    baba tarafından karialı, anne tarafından fenikeli olduğu ileri sürülen, yedi bilgeden biri solon ile lidya kralı kroisos 'un çağdaşı thales şu soruların cevapları üzerinde düşündü: "başlangıçta ne vardı?" "kosmos nereden çıktı?" "varlıklar nereden oluştu?" "aktüel haldeki dünyanın temelinde ne bulunur?"

    thales, mezopotamya'da kendisinden çok önceleri dile gelen meşhur "yaradılış" adlı şiirden haberdardı. bu şiir, dünyanın okyanus ortasında yüzen bir kara parçası olduğunu söylüyordu. kendisi de bir ionia'lı olan şair homeros da, dünyanın su üzerinde olduğunu düşünüyordu. bir başka ionia'lı herodotos'un "mısır, nil'in bir hediyesidir." görüşüne paralel olarak, thales şunu söyledi: "hayat, suyun bir hediyesidir." fakat felsefe tarihini harekete geçiren özlü söz şu idi: "evrenin arkhesi, tözü sudur."

    "evrenin ardında duran temel nedir?" sorusuna thales'in cevabı, bu cümle, görünüşte pek önemli değilmiş gibi görünür.öyleyse thales'in önemi nerededir? nietzsche'ye göre; thales'in verdiği bu cevap karşısında ciddileşmek gerek. çünkü thales'in açıklamaları ilk kez, dine ve efsanelere dayanmayan, laik ve natüralist bir çabadır. thales'in herşeyin ardında kalıcı bir varlık bulunduğu iddiası, "hiçten hiçbirşey çıkmaz." görüşünün açık bir ifadesidir. thales'in suyun herşeyin kaynağı olduğu tezi, onun çokluğun içinde birliği aramakta olduğunu gösterir. bu anlamda onun çokluğun ardında ne olduğuna verdiği cevap elbette önemlidir fakat daha önemli olan ondaki, şeylerin çokluğu içinde bir birliğin olması gerektiğinin gizli kabulüdür.

    ionia düşüncesinin thales'ten sonraki taşıyıcısı bir yer ve gök haritası da yapmış anaksimandros'tu. doğa üzerine (bkz: peri physeos) adlı eserinin düşünürüydü. şiirsel bir düzyazıyla kaleme aldığı bu eserde o var olan şeylerin ana maddesi, arkhe'si, ilkesi aperion 'dur, diyor. aperion, ozan hesiodos'un theogonia'sında tanrıların meydana gelişini anlatırken işlediği her şeyin başlangıcında bulunan kaos'un laikleşmiş biçimidir.

    thales'in aksine anaksimandros, evrenin temeline belirsiz bir şey oalrak aperion'u koyar: o, nicelik bakımından sınırsız, nitelik bakımından belirsiz olandır. burada, anaksimandros, deney öncesi düşünmenin (bkz: a priori) ilk örneğini de verir. şöyle der: "şeyler ondan meydana gelirler ve zorunlu olarak onda ortadan kalkarlar; çünkü onlar zamansal sıraya uygun olarak birbirlerine karşı işledikleri suçların cezasını böyle çekerler.

    demekki, dünya karşıtlardan meydana gelmektedir. karşıtlar sırayla dünyaya hükmederler ve sonunda ortadan kalkarlar. onlar giden dünya, karşıtların birliğine dayanarak ayakta kalır. bu keskin ve cüretkar kavrama karşısında, yaklaşık 2000 sene sonra nietszche, onun hakkında şunu der: "her cümlesi yüksek bir ışıklanmanın tanığı, yüksek temaşalarda durmanın anlatılışı, muhteşem üsluplu bir yazı..." aperion'dan zıtların çıktığı ve evrende zıtlar arasında sürekli bir mücadele olduğu fikri, daha sonra filozofun düşüncesini etkileyecektir, işte o filozoflardan bir ion kentinde ephessos'ta hayatını süren herakleitos bu fikri daha önemli ve kalıcı hale getirir.

    herakleitos da evrenin ana maddesi, temeli üzerinde kafa yormuş ve ona verdiği cevap da oluş sorununu gözetmişti. o, ustası anaksimandros'u takip eder bir şekilde, zaman ve mekan, belirli bir şey olmadan da salt sezgiyle kavranabilir kabulünden hareket etmişti. bunun sonucunda herşeyin kendisinden meydana geldiği ilke olarak "ateş" i öne sürdü. o "ateşi" bulmakla aslında doğası gereği herhangi başka bir şeye dönüşebilecek ve herhangi bir şeyin kendisine dönüşebileceği bir şey keşfetti: dünyayı ne tanrılar ne de insanlar yaratmıştı; o her zaman ateş olmuştu: şimdi ateşti ve her zaman ateş olarak kalacaktı; ölçüyle yanan ve ölçüyle sönen canlı bir ateş.

    buradaki ölçü logos'tu. logos için söz ve akıl diyebiliriz ki; evrenin sebebi olan ilke, dünyaya logos ile hükmeder. kutsal kitapların hemen girişindeki ifadedir bu: "başlangıçta söz vardı." herakleitos için iki tür insan vardır; logos'u kavrayan ve kavrayamayan. logos'u kavramanın yolu, sadece teorik bir bilme arzusu değil, bu kavrayışa uygun yaşama ve davranmadır. yani ağızdan çıkan sözlerle davranışlar birbirini tamamlayacak. bu görüşlerin etkisi derin olur. miletos'lulardan farklı olarak felsefeyi yalnızca şeyleri bilme değil aynı zamanda doğru yaşama kılavuzu olarak da sunar. nietzsche, "zerdüşt böyle dedi" eserinde; zerdüştü, herakleitos'un kişiliği ve üslubunu örnek alarak tasarlamıştır. yeni çağın alman romantik şair ve filozofları goethe, holderlin, hegel ve nietzsche, herakleitos'u baştacı ederler. örneğin hegel, herakleitos'un tüm sözlerini kendi eserlerinde bulunduğunu söyler. gerçekten, hegel'e bakılırsa; onun oluş fikri tarih ve doğanın zıtlarla iş görmesi, gerçeğin akli , akli olanın ise gerçek olduğu fikri, herakleitoscu öncüllere dayanır.

    herakleitos, ephessos'da ateş gibi yakıcı söylevini sürdürürken, onun amanvermez eleştiricisi parmenides'i yetiştiren hocası ksenophanes, bir diğer ion kenti kolophon'da çağının temel değer ve kavramlarını sorguluyordu. sonrası da voltaire ve montesquieu 'yu da etkileyecek olan bu düşünür, tanrı ide'sini irdeler. kendisi bir rhapsodos olan, yani yazarları yazdıkları yere giderek okuyan gezgin ksenophanes, gezginliğinden edindiği görgülerden hareketle der ki; "insanlar tanrıların kendileri gibi doğmuş olduklarını ve kendilerinkine benzeyen elbiseleri, sesleri ve biçimleri olduğunu sanmaktadır... (eğer çizme yetileri olsaydı) atlar tanrıların biçimlerini atlarınkine, ökzüler ökzülerinkine benzer çizerlerdi."

    yine yaklaşık 2000 yıl sonra spinoza, ksenophanes'ten öğrendiğini şöyle tekrarlayacaktı: "eğer üçgen bir tanrısı olduğunu bilip, onu tasarlayabilseydi üçgen olarak tasarlardı." o kadar ki, ksenophanes evren ile tanrı arasında bir ayrıma gitmez ve spinoza da yine ustasının uyarınca, kendisini cemaatinden dışlatacak olan şu meşhur tezi ortaya atar: doğa veya tanrı. çünkü bu ifadeyle tanrı doğalaştırılır ve yeryüzüne indirilir. sonuçta uygarlığın ve kültürün zaman içerisinde insan çabasıyla geliştiği fikrine itibar edersek, diyebiliriz ki; ionia'nın bereketli topraklarında yetişen ksenophanes'i ilk kültür filozofu olarak selamlarız. bu kültürlü toprakların verdiği bir diğer kültür varlığı da klazomenaili anaksagoras'tı.

    rivayete göre anaksagoras, bütün servetini ve hayatını "bilimsel" araştırmalar uğruna tüketmişti. bu sebeple o hayatı boyunca teorik bir hayat süren filozof tipinin iyi bir örneği gösterilir. hayat hikayesinin onun atina'ya gidip perikles'e danışmanlık yaptığını söyler bize. fakat onun ionia'cı aydınlanma ve eleştirici zihniyeti tutucu atinalılar tarafından pek hoş karşılanmaz, ona karşı bir dava açılır. perikles'in yardımıyla atina'da kazasız belasız çıkıp çanakkale yakınındaki lapseki'ye yerleşir. orada bir okul kurduğu ve öğrenciler edindiği muhtemeldir. halkın öyle sevgisini kazanır ki, ölümünden sonra, vasiyeti gereği ölüm günü öğrenciler için tatil ve eğlence günü olur.

    anaksagoras'ın bizim için imal ettiği kavram nous 'tur. onun kozmolojisi bu kavram yoluyla anlaşılır. nous; zihin veya akıl şeklinde anlaşılır. evrenin başlangıcında herşeyin herşeyle tam bir karışımı söz konusudur. işte bu karışıma düzen ve ilk hareketi verecek olan nous'tur. o halde o, akıllı ve düzenleyici bir ilkedir. anaksagoras'ı seleflerinden üstün yapan, herşeyin temeli olan ve şeylere düzen veren ilkenin akıl veya zihin olmasıdır. o aklı veya zihni ön plana çıkarır. ona göre, dünyada bir tek töz yok, tözler vardır ve onlara nous düzen verir. düzen onun için önemlidir. "hayatın değeri nedir?" diye sorulduğunda şöyle der: "gökleri ve dünyanın düzenini gözlemek." doğanın düzenini kabul eden birisi için tasalanmaya gerek yoktur; o böyle der.

    son olarak, bütünü itibariyle bakıldığında ionia felsefesi bize şunu öğretir: insan ruhunu ve zihinsel şeyleri anlama çabasında uygun olan, insandan kalkarak doğayı açıklamak değil, doğadan hareket edip insanı anlamak. geride kalan bu idea mı, yoksa doğa karşısında insanın bugünkü hali mi..?

    prof. dr. şükrü ersoy
    "batı anadolu coğrafyacıları" başlıklı makalesi
    http://www.kesfetmekicinbak.com/
  • (bkz: ionia)
  • kabaca bugünkü izmir ilinin sınırlarına tekabül eden, antik yunan'da önemli merkezlerden biri...
  • (bkz: iyonya denizi)
  • anadolu'nun ege sahilleri'ne megali ideacılar tarafından verilen isim. yunanlıların ağızlarını sulandırır bu yerler.
hesabın var mı? giriş yap