5 entry daha
  • baya karışık bir terkip ve osmanlılar da bu izafet olayını zamanında çog garıştırmışlar. ha, farsça izafet ile arapça izafet arasında bir farg galdı, o fargınan çok güzel oldu.

    mesela farsça izafet osmanlı yazınının başat tamlama kurma aparatı. bu terkiple hem isim hem de sıfat tamlaması yapmak mümkün. bunu da tire işaretiyle göstereceğimiz "-i" (ses uyumuna göre -ı, ama katiyyen -u ya da -ü değil. tabii türkçe imla kitaplarina geçivermiş bazı çok kullanılanlar var böyle, misal hüsnükuruntu. ama kelimeyi unsurlarına ayırsak hüsn-i kuruntu) sesiyle yazmak icap ediyor. sözgelimi bir sıfat tamlaması olarak aşk-ı memnu (yasak aşk), ya da bir isim tamlaması olarak ab-ı hayat (hayat suyu). farsça izafet kullanımı için kelimelerin illa farsça olması zorunluluğu yok, yukarıdaki aşk-ı memnu örneğinde olduğu gibi iki arapça kelimeyle de kurmak mümkün. ama türkçe kelimelerle - birkaç istisna dışında - olmuyor. o istisnalara misalen, `ordu-(y)ı hümayun` var ilk çırpıda akla gelen.

    arapça kelimelerden oluşan farsça izafet örnekleri meseleyi karıştıran nokta. misal "aşk memnu" (tiresiz, niye olduğuna geleceğim hemen) yazarak da arapça sıfat tamlaması kurmak mümkün. arapça sıfat tamlaması, isim önce sıfat sonra yazılan, eğer belirtisiz bir şeyden bahsediyorsak arapça "the" mahiyetindeki "-el" takısını almayan, belirtili bir şeyden bahsediyorsak hem isme hem de sıfata "-el" takısını koymamızı şart koşan, isimle sıfatın cinsiyetlerinin de aynı olmasını buyuran bir garip dil olayı. arapça'da irab denen bir başka karın ağrısı da var, kelimelerin nasıl okunacağını belirlemeye yarıyor. işte sonunu "u(n)" mu "a(n)" mı "i(n)" mi okumalı meselesinde önemli. ama işte bu arapça olayını farsça "-i" yazmalı terkipten ayırdetmek lazım. tabii esasında aşk-ı memnu iyi bir örnek olmadı. daha iyisi bence "ibn" kullanımı. misal ibn haldun. çoğunluk bunu türkçe'de ibn-i haldun olarak yazıyor. farsça izafet kuralı çerçevesinde bütünüyle yanlış değil, haldun'un oğlu. ama bence öyle yazmamak lazım, zira terkip anlam olarak yine haldun'un oğlu demek olsa da kurulumu itibariyle esasında arapça bir isim tamlaması. [arapça isim tamlamasında tamlanan önce, tamlayan yine sonra yazılır ve eğer özel bir kişiden bahsetmiyorsak "-el" takısı alır. burada haldun özel bir isim olduğundan "-el" takısına gerek yok, öyle ibn el-haldun denmez, diyeni döverler. ama mesela darülfünun diye yazageldiğimiz kurum. terkibi unsurlarına ayırınca, dar el-fünun, yani fenler/ilimler ocağı/kapısı. o "e" niye "ü" oldu o vakit derseniz, irab derim dostlar, irab. ah yitip giden irab!] e nasıl yazalım ibn haldun'u diye sorarsanız, şimdi burada gösteremiyorum teknik yetersizliklerimden dolayı, ama hani matematikte 4'ün karesi yazarken rakamın sağ üst çaprazına küçük harfle 2 yazarsınız ya, ibn haldun'u da öyle yazabilirsiniz. ya da siktir edin irabı, zaten yalnızca okuma şekliyle ilgili bir mesele, yazma stiline tesiri yok. yalnızca ibn haldun diyin, ibni haldun okuyun. hadi en olmadı ibni haldun yazın, ama rica ediyorum farsça izafet "i"siyle ayırmayın. bak başka bir örnek mesela `hiss(i) kablelvuku`. bir şeyin olmadan, vuku bulmadan önce içe doğması, hissedilmesi. bu çok tipik bir arapça izafet. ama sen onu hiss-i kabl-el vuku gibi abuk bir biçimde yazarsan ben orada müthiş bir yabancılaşma içine girerim, böyle de zaman zaman hastalıklaşabilen bir bünyeyim. ah min el-hayat!

    bunca tatavadan sonra şunu hatırlatmayı bir görev bilirim. tamam, osmanlıca'da farsça izafet başat, lakin arapça izafet kurallarını bilmeden neyin niye olduğunu anlamak mümkün değil. mesela neden "tevarih-i al-i osman" da "devlet-i aliyye-i osmaniye"? çünkü ilki baştan aşağı bir isim tamlaması, osman(lı) ailesinin/hanedanının tarihleri" ikincisi ise sıfat tamlaması: yüce osmanlı devleti. ve sıfat tamlamalarında arapça dişil-erkek kuralına icap etmek gerektiğinden, dişil olan "devlet" kelimesini dişil sıfatlar olan "aliyye" ve "osmaniyye" ile devam ettirmek lazım. ya da mesela biri kuva-(y)ı milliye de diğeri misak-ı milli, neden acep?

    niye bu teferruat, neden bunca uzattım bilmiyorum, ama önüme bir anda çıkıvermiş ilber ortaylı'nın bir sanat dergisine yazdığı harc-ı alem (oh, izafeyi kest) bir makalede haşmetmeaplarının hunharca yaptığı izafet yanlışlaryla karşılaşınca, arapça ve farsça da dahil olmak üzere yetmiş sekiz dil bildiğini iddia edip bilmeyen herkesi enikonu hakir gören osmanlı tarihçisi böyle yapıyorsa benim osmanlıca kullanma heveslisi genç mütefekkirlerim, tarihsel roman yazarlarım neler neler yapmaz ki (ki neler neler yapıyorlar zaten hal-i hazırda, oh mon dio, kendimi alamıyorum izafet kullanmaktan) diyerek bir hevesle oturdum işte başına. millet nelere heves eder anasını satayım, şu bizimkinin hevesine bak. kendime de yabancılaştım şu an dostlar, oy aman aman.
hesabın var mı? giriş yap