• nereye ve nasıl gittiğinin farkında olup kendini hiçbiryere bağlı ve/veya ait görmemek. hicbir yere ait olmama duygusundan nazarımda en buyuk farkı da bu farkındalıktır. varoluştan çok hayatın getirisi ile ilgili bi durum. biraz da "vazgeçilmezlik" hanesinin boş olduğu görülebilir. (bkz: köksüzlük)
  • köksüzlük, ucu nereye varacağı bilinemeyen bir yolculuktur.

    elif şafak'ın da çokça işlediği bir konudur. neredeyse bütün romanlarında vurgulanırken, araf* , baba ve piç* bu köksüzlük meselesinin tavan yaptığı eserler olmuştur. kitapların ismine kadar uzandığına göre yazarın iç dünyasında giderek büyüyen bir yara halini almaktadır. fakat kanlı eğeyi yalayan kedi misali bu köksüzlük yarasını kaşımak insanı nereye taşır bilinmez.

    köşesinde de zaman zaman köksüzlük mevzusunu dile getiren yazar, köksüzlüğe yeni bir tanım getirerek kökleri havada olmak kavramını oluşturmuştur.
    (bkz: http://www.zaman.com.tr/…lar&trh=20060704&hn=168858)
  • huzur ve güven kavramlarıyla son derece ilişkili bir diğer kavram. postmodern çağlara ilişkin büyük bir gösterge olduğu ya da olacağı son derece aşikar durum. 21. yy insanı için bir çeşit ruh hali.

    geleneksel insan, kökleriyle ve toprağıyla tanımlardı kendini. çünkü durduğu yerdeydi. ordaydı. bu şekilde, o toprak parçasını elinde tuttukçai korudukça güvendeydi ve güvende olduğu kadar huzurluydu ancak. sonra, sömürgeler değişti. coğrafi keşiflerle varılan cennet topraklar tüketildi. en azından bu sömürgecilik biçimi kendini deşifre etti. ağır silahlarla yüzlerce yıldır birikmiş hesaplaşmalara girişti dünya sonra. sınırlar yeniden çizildi. aslında çizilen bir sınırda insanın durduğu yerde dünyanın çekirdeğine ne kadar yakın olduğu hakkında da bir sınırdı.

    yüzeyde kalındı. şimdi herkesin üstünde büyük bir tekinsizlik hissi, onun ağır yükü, 21.yy a özgü postmodern bir göçebelik hali hüküm sürüyor. insan teki olarak göğüs geremeyeceğimiz büyük bir mekanizmanın kendine yabancı parçalarından biri haline geldik. köklerimiz bize ait, durduğmuz yer koca dünyanın, anlamı , yeri, konumu sürekli önem değiştiren bir parçası. parçalar birbirini tamamlamıyor oysa. dünyanın büyük boşukları var. ordan oraya hareket eden bedenlerimiz anlamadığımız boşluklarla karşıkarşıya, ordan oraya zıplıyoruz. köklerimiz var desek olduğumuz yerde kalıyoruz, ilerleyemiyoruz. dünya uçurumlarıyla birlikte gidiyor çünkü yanımızdan geçip.

    köklerimiz yok desek, var hissediyoruz, bu yalan olur. ama köksüzlüğümüz, yalnızlığımız o kadar hissedilir ki, tarihimizle varlığımızı ispat edemiyoruz. çünkü dünya öyle acımasızlaştı ki , her an üzerimize biri bir çizgi çekebilir, bizi yok sayabilir gibi. köklerimizi koparıp, ölmemek için onu bir kova suya koyup, kova elimizde, koşuyoruz, herkes gibi.

    hiç bir yere ait olmayarak çok yere aitmiş gibi yapıyoruz. çünkü yeni sömürgecilik pek çok ışıkla gözümüzü alıp, bizi kendine bağımlı kılan, süslü, renkli bir imajla bizi bizden ediyor. bu bir özgürlük vaadi gibi sanki. kök bağımlılık demekse eğer. ama yalnızlık demek diğer yandan, köksüzlük kaybolmaksa eğer. gittikçe içine gömüldüğümüz yer bir ülke, bir şehir gibi değil. kocaman bir ülke gibi dünyanın ta kendisi.
  • çingenenin iki göbek arası çözdüğü, üzerine bir de türkü düzdüğü mevzudur. atla gel...
  • boyle insanlara denk gelmekten cok sıkıldıgım....
  • bay rollo may şöyle dile getiriyor: ''hissettiğimiz kaygı geçici bir köksüzlük, yönsüzlük; bu kaygı, hiçliğin kaygısı. ''
  • bizler bataklıkta yetişen zambaklarız, güzel ama derin köklerden yoksun, kendini yaratmanın gururunu taşıyan köksüzler.
  • overrated tırash bir zırvadır. biz ağaç değiliz ki amk kökümüz olsun. kök gidince kupkuruyalım kalalım böyle. insan bu dünyaya kök salmak için mi geldi yani? bu mudur hayatın amacı? buysa eğer böyle hayatı da ağacını da kökünü de sikeyim.
  • köksüzlük depresyonla direkt ilintili bir şeymiş gibi geliyor. o duruma karşı ne yapacağını bilmiyorsun ve bilmezliğin de gözünün önünde. bilmezliğinle karşılaşmadan önce, bilincinin karşılaştığı hiçbir şey yok. sen ve bilmezliğin var.
hesabın var mı? giriş yap