• insanın içine sinen, ne olsa, ne görse, ne duysa, ne bilse, ne yaşasa da insanın içinde hep kalan güzide mutluluktur.

    o taş taş engebeli yollardan geçmek, köpek taşlayıp, osuran eşeklere gülmek, kahvaltılarda o mithiş çay kokusunu içe çekmek, reçelin, pekmezin kralını yemek... bisikletli lavuklara küfürler etmek, onları kıskanmak... komşunun bahçesindeki üzümlere dalmak... ah ulan ah...

    şimdi hepsi silik birer hatıra olan o yaşayış, o huzur hala gözlerimi kapadığımda aradığım en mümtaz duyguların hatırlatıcısıdır.

    köylülerin bilgeliği görmektir... köydeki insanların cehaletini asla kabul etmem, zira bir doktorun devlet görevlisinin yanında iki büklüm olmak, şehirli insana aşırı hürmet göstermek gibi karakteristik özellikleri onların terbiye seviyelerindeki haysiyeti gösterir. biraz farklı bir dilbilgileri olduğu doğrudur. bu da onların eksikliği değil, aksine bir kültür çeşitliliğidir.

    benim kaldığım köyün muhtarı aynı zamanda da bakkaldı. küçük bir eklenti, tek bakkaldı. adamın koyduğu fiyat seviyesini sorgulayacak ne bir otorite, ne de insan vardı. yine de köye her gittiğimde bakkaldaki çikolataların şehirdeki marketten daha ucuz olduğunu hatırlarım.

    tamam köyde çocuk olmak biraz da hayatı boyunca silemeyeceği mizah anlayışı sunuyor insana. güzel sanatlar deyince aklıma hala ilk önce "kadınların yemek yapması" gelebilir. ya da gördüğüm karpuz arabasının arkasından koşup karpuz araklamak, yere hemen atıp anında kırmak, kırılan karpuzun üzerine sinek gibi üşüşüp deparla olay mahallinden uzaklaşmak geçebilir içimden. hatta ve hatta eminim üzüm salkımları görebileceğim bir yerde yaşasam dalmak gelirdi içimden, belki de dalardım lan.

    ama ayrı birşey köyde çocuk olmak. şehirde çocuk olmaktan çok farklı. yalıtım dolu bir hayat biraz... kendi hayal gücünüzle gerçek hayatı birleştirip eğlenmek. köyde oyuncak da fazla yoktur. biz köşe bucak kola tenekesi arardık, üzerine basar onunla çift kale maç yapardık. o çift kale maçları hala hatırlarım. faul falan yoktu tabii, bilmiyorum söylememe gerek var mı? zaten köyde sanırsam küçükler tarafından bilinen tek futbol kuralı gol! bunu gerçekleştirmek için de her yol caiz... herneyse, bu da başka bir entry konusu. o maçların zevkini hiçbir halısaha maçında tatmadım.

    biraz da işemek için bahçedeki tuvalete gitmektir köyde çocuk olmak. elleri tulumbada yıkamaktır. şimdi gülümsememi sağlayan az güzel şeydendir. huzur kaynağıdır.

    --- spoiler ---
    bu yazacaklarımı köy başlığına yazacaktım. tam anlatmak istediğim olmadığını farkettim. "köyde büyümek" diye bir başlık açacaktım. tam bu da değil, nitekim çocukluğu tamamen köyde geçmiş biri değilim. "80lerde çocuk olmak" kadar kutsaldı benim için "koyde cocuk olmak" aramaya da yeterince inandığıma kanaat getirdiğimden bu başlığı zaptetmeyi uygun gördüm.
    --- spoiler ---

    edit: belirteyim ki çocukluğumun çoğu yine de şehirde geçti, köyde geçen zamanım kısıtlı ama yine de azımsanacak bir zaman değil. yoksa daha ne güzellikler vardır tecrübe edemediğim...
  • dizleri yara bere icinde olmak demektir. ogleden sonra yazin guzel bir golge altinda kara sineklerle uyumak demektir bazen de. evin bahcesindeki agactan taze taze koparip yemektir o inciri, begenmedigini yere atacak kadar musrif olabilmektir hatta.

    dedenin tarlasina gidip ben de capa yapicam diye tutturup soyulan ellerini ufleyen cocuk olmaktir birazda. ah be o sicak yaz aylarinda su kanallari arasinda ciplak ayak buzzzz gibi suyun icinde dolanip sonra da buldugun en buyuk karpuza dalmak. koyde cocuk olmak plazanin icinden bakinca nasil da icimi sizlatti.

    kaygi yoktur, arkadaslar, aksam yaratilacak oyunlar, oyuncaklar var kafada. televizyon da yok hep bir iletisim var cocuklar arasinda. msn yok, cep telefonu yok, sms yok, sekil fotografini cekip facebookta taglemek yok.... eglence duzeyiniz hayalgucunuzle sinirli...

    simdiki kentlerde cocukluklarini gecirenleri dusununce uzuluyor insan. mutlaka bu hayati yasamali diyor icinden. gorebildikleri tek koy polonezkoydeki ticari yesillikler. ama bilseler yan komsuda guzel kokulu birsey piserken, dusuk donla kapisina dayanip canim cekti ben de yicem dediginde para istenilmeyen bir dunya oldugunu..
    guzeldir koyler, hele ege koyleri baska bi guzeldir
  • hangi kapının önünde acıkırsan, o kapıyı çalıp, sana yağlı, salçalı ekmek isteyebilmek demektir.
  • (bkz: ökkeş)
  • bir yaz günü, arkadaşınızı oyuna çağırmaya gittiğinizde, evin önünde onu beklerken annesinin "aaa sen toz toprak olmuşsun oğlum, ayıp böyle gezilmez" deyip bahçe hortumuyla kafanızı, yüzünüzü köpürte köpürte bir güzel yıkadığı günleri yaşamış olmaktır. seni kendi evladından ayrı görmeyen, senin kirli gezmeni kendi ayıbı sayan o kadının hakkı ödenir mi hiç? bir ömür ödenmez.
  • en az bir defa aç karna fazla meyve yemekten cırcır olmaktır.
  • tezek kokusuna alışkın olmak, ağaca çıkıp dut, erik gibi meyveleri yemek- bazı durumlarda da aşırmaktır.
  • tatil zamani koye gelen sehirli cocugun, her yaptigini dikkatle izlemek, senin daha once hic gormedigin bircok seyi nasil da kullanabildigine bakmak, imrenmek, kucumsemeye calismak, kucumsendigini hissetmek, dusunmek sanirim. ama en guzeli o kucucuk derede, senin yapabildiklerine saskinlikla bakmasini saglamak herhalde. cunku ben saskinlikla izledim. ve ben cok imrendim.
  • köye otobüs ya da araba geldiğinde yüzleri sıcaktan kelleşmiş tüm çocuklar bir olup otobüs/araba peşinde koşturmak. geceleri tuvaletin geldiğinde tuvaletlerin genelde ebesinin herekesinde olmasından mütevellit abiyi/ablayı uyandırıp köy meydanındaki tuvalete gitmek; eğer cesaret edip gidilemezse de yatağa işemek.
hesabın var mı? giriş yap