• alev alatlı 1986 yılında yazdığı aydın despotizmi isimli kitabını bu kitaba cevaben yazmıştır.
  • ilk olarak 1986'da tekin yayınevi tarafından, sonrasında ise kitabın üst başlığına "cumhuriyet'e karşı" ifadesi eklenerek 2011'de mızrak yayınevi tarafından basılan yalçın küçük kitabı.
  • eylülist kavramlaştırmasını açıklarken üç şart sunuyor yalçın küçük, eylülist addedebilmek için birini (1) kişinin önü 12 eylül öncesinde kapalı olmalı, (2) 12 eylül'den zarar görmemiş olmalı, (3) 12 eylül'le hiç gelemeyeceği bir yere gelmiş olmalı. böyle bir kişiyi tarihten çıkarttığımızda bir boşluk da olmayacağını söylüyor. eylülist romancıların durumu bu şartlarla anlamlanıyor küçük'e göre: 12 eylül öncesi kültür ortamında karşılık bulamayacak ürünlerin sahibi bu kişilerin, türk romanının "sorunsal"ını birer yayınevi -eseri yayımlayacak yayıncı bulma- sorunsalına dönüştürdüklerini düşünüyor.

    sonra "sevgili ölüm" diye andığı sevgili arsız ölüm üzerine konuşmaya başlıyor. kitabın 123 sayfasını okuyabildiğinden, okuduğu kısımlarda "sevgili" ya da "arsız" bir ölüme rastlayamadığından bahsediyor bir dipnotta, peşinden "okuyabildiğim sayfalarda..."* diyor, "fakir baykurt'un realizm adına kaba yazıcılığının etkilerini ve taklidini saptayabildim." sonra da sevgili arsız ölüm'deki birtakım roman kişilerinin repliklerini saymaya başlıyor: "uyuz it, vay keçi vay, besmelesiz işemek, vs." dipnotu öteki sayfaya aşıracak kadar sayıyor. bir taraftan çelişkileri de ortaya sermekle kalmıyor yetenekli yazarımız, "yeni doğan seyit"in, yanına yaklaşanı "it gibi kapması"ndan bahsediyor. sonra kendisine üzerinden mutlaka arabaların geçtiği bir "yol"la ulaşılan köyün, neden bir otobüsten korktuğunu da anlayamadığından da...

    şimdi evvela yalçın küçük gibi birazdan din öncesi psikoloji hakkında ahkam kesecek birinin latife tekin'i anlamaya çalışırken "şark kurnazı" diye andığı fakir baykurt'a bakması gülünç. bu örnekte otobüs meselesi üzerinden latife tekin'e, nefes aldığı her an birilerine bir şeyler öğütleyen yalçın küçük'ün, sevgili arsız ölüm'ü anlayabilmek için köy romanına değil; olağanüstü kişilerin, olayların, ruh durumlarının, yanlış algılama ve anlamlandırmaların bolca olduğu halk hikayelerine şöyle bir bakması gerekiyor. paragrafın başında da söylediğim gibi, birazdan bu psikolojiden haberdar olduğunu bizlere gösterecek, fakat baştan fakir baykurt realizmini ölçüt olarak koyuşunun -üstelik belli bir ortamdan az çok benzer dilsel öğeler çekip alınabilecekken- üstesinden gelemeyecek. tüm bu tercihlerin latife tekin'in anlatısında neden yer aldığını anlayamayacak. (realizme göre bile zorlama bulunan benzer öğelerin kullanımı, yalçın küçük'ün alev alatlı ile tartışmasında "günde 48 saat çalışıyorum hanımefendi, kendi yazdıklarımı dönüp okumaya bile vaktim yok." diyerek anlattığı vakitsizliğinden sebep, küfür romanlarının arasına sok-a-madığı berci kristin çöp masalları'nda da vardır. kitlenin içinde saman alevi gibi yayılan, manasız korkular, tevatürler; tarih ve akıl dışı, karikatürize bir yan taşırlar. latife tekin'in bunları realist olarak algılamadığını anlamak gerekir.)

    sonra küçük; büyük romancıların yarattıkları karakterler karşısında nasıl çaresiz kaldıklarından, tolstoy'un savaş ve barış'ındaki** *beş yüz küsür karakterden, adalet ağaoğlu'nun bir düğün gecesi'nde ömer'i öldüremeyişinden bahsediyor." kukla karakter" diyor, "ilkel yazıcının işi"dir. bu bağlamda mahmut'un 2-3 sayfada bata çıka gerçekleştirdiği serüvenini eleştirmeye başlıyor. yine realizm ön kabullü bu iddianın üstünde çok da durmuyor, başlıyor mahmut'un yaşamını anlatan sayfalar üzerinden "dilbilimsel" bir parçalama işine...

    "sevcan göğsünün düğmelerini çözdü" kısmını alıntılıyor, "sevcan'ın göğsünün düğmeleri olduğunu öğreniyoruz" diye alay ediyor, muhtemelen mecaz-ı mürsel'den haberi yok. latife tekin'in "bağıran fısıltı" yazarken bir tezattan yararlanma niyetinde olduğu -hatta belki bunu göze sokarak çirkinleştirdiği- ortada iken "edebiyatımıza bağıran fısıltı girdi diyor" keşfinin kıvancı ile. "mert bir erkek olduğu için korktuğunu söylemedi"deki tarizi de göremiyor. birkaç sayfa sonra latife tekin'in türkçe bilmediğine hükmediyor ve yazara nedenini bilmediğimiz -kendisinin de açıklamadığı- "toplaşmak" yerine "toplanmak"; "dolamak" yerine "sarmak" gibi kullanım önerilerde bulunuyor. "kıpranmadı" kullanımının yanlışlığında haklı olsa da hemen peşinden -eğer şaka yapmıyorsa- "tavşan gibi pustu" cümlesinde rastladığı "pustu" sözcüğünü birden fazla sözlükte tam da bu hâliyle yani bir zaman ekiyle çekimlenmiş hâliyle aradığını ve bulamadığını söylüyor. (toplaşmak için tdk da, kubbealtı da toplanmak karşılığını veriyor. tdk'da refik halit karay'dan bir örnek de var: "acep ne biçim karıymış ki bu... diye toplaştıkları dere boyunda konuşurlar." dolamak ve sarmak için de durum neredeyse böyle, bu sözcüler karşılıklı olarak, birbirileri için verilen ilk anlamlardır. "pusmak" ise, bunu birine anlatmak ağır geliyor ama elbette mastar olan "pus-mak" şekliyle sözlüklerde -divan-ı lugat-it türk'ten beri- bulunuyor.)

    yazının ötesi de -yalçın küçük kadar meşgul değilim, sonuna kadar okudum- aynı mesnetsiz suçlama ve önerilerle dolu, bunları konuşmak bir daha ve bir daha yalçın küçük'ün edebiyata uzaklığını tekrarlamaktan başka bir şey olmayacak. fakat bu örneklerle oluşan genel hükme karşı hükmü vermek gerekiyor, hükmü verme ehliyetini de yalnız bir defalığına "hüküm verene hüküm vermek" gibi görünüşte iyi bir niyetle alsak da, kavgayı başlatıyor ya da sürdürüyor oluyoruz:*

    1) yalçın küçük insanlık deyince "tek yanlılık"tan anlıyor. latife tekin'in, birer "modern roman karakteri" olduğu tartışmalı roman kişileri bile, çoğunlukla eş zamanlı olarak içlerinde taşımadıkları, daha çok eylemlerin ve şartlarınçarçabuk yarattığı etki yoluyla sergiledikleri çelişkileri ile yalçın küçük'ün ("birikimi ile ilişkisiz" insanı anlayamayarak) çizdiği insanlıktan daha karmaşık, daha gerçekler. bu kıyasta yalçın küçük'ün düştüğü hâl en başta yerel ifadeler üzerinden yapılan "kaba realizm" suçlamasına dönen bir ok olur. (bu kendinden şüphe etmeyen okun hepimizi çivilediği yer şimdilik köle emeği sömürüsü ve büroktatik diktatörlük oldu. aynı akıl sosyalistleri de, latife tekin'in hizaya gelmeme hakkını savunma işini alev alatlı'ya bırakmaya mecbur kıldı.)

    2) sevgili arsız ölüm'ün; bir "ruhsal kişiliğin savunma mekanizması" olarak "çocukluk dönemindeki saplantılara doğru gerilemenin ifadesi olduğu" tezi ne kadar anlaşılırsa -öte yandan bir büyüme hikayesi için yanlışsa-; romanın içindeki cinlerin, perilerin, hortlakların 12 eylül'le tesadüfen yan yana gelemeyeceği çıkarımından hareketle latife tekin'e "korkuyu yayıyor!" suçlamasında bulunmak da o kadar kabul edilemez. şimdi yanlışa dönelim: latife tekin'in yaratım sürecine ilişkin anlattıklarına güvenecek olursak; sevgili arsız ölüm, yazarının, 70'lerde örgütlü mücadele içindeyken arkadaşlarına anlattığı hikayelerin toplamıdır. korku izleği de sevgili arsız ölüm'de neredeyse tamamı feodal ilişkilerin ürünü olan roman kişilerinin özellikle şehri/şehirli olanı algılayışının bir ifadesidir; eylülcülüğün ya da 80'lerin sonucu olarak değil muhtemelen 60'ların sonunda gerçekleşen bir göçün ve 70'lere yayılan bir alışamamaya eşlik eden "korku"dur. sevgili arsız ölüm; bu korku ve boş inançların yön verdiği kitlenin içinde -köy, aile, mahalle vs.- dirmit'in, dirayetiyle -örneğin bitmeyen şiir defteri mücadelesi ile- bu "çocukluk"tan giderek koptuğu, kurguda sonlara doğru, içindeyken kendi taleplerini de dillendireceği bir eylemci kalabalığına sürüklendiği bir büyüme hikayesidir. dirmit anlatı boyunca ve anlatının sonunda hâlâ çocuktur, büyüme devam etmektedir.

    3) yalçın küçük'ün varlığından pek şikayetçi olduğu ve yüksek perdeden konuşarak -haklı olarak da- karşısına, doğaya ve yazgısına hükmetmeye çalışan insanı -doğaya kısmının altına 86'da düşemeyeceğimiz upuzun bir şerhi bugün düşmek kaydı ile- koyduğu animizm, latife tekin ya da dirmit için, maddi şartlardan soyutlandıkları ve tüm aklın tüm aletleriyle -en azından yalçın küçük'ün kullanmaya çalıştığı aletlerle- donandıkları, soyut bir düzlemde, akıl yürütmelerle sıyrılacakları bir şey olamaz. önce hayat, sonra fikirler değişir, bunu 86 model yalçın küçük "bilir." fakat görmezden gelir.

    4) animizm damgalı "kurmaca"ların da diğer tüm kurmacalar gibi 1986 model yalçın küçük'ün anlayamadığı ama bugünkü hâlini o günlerden görse, etkilerini kendinde de saptayabileceği bir yanı vardır. yalçın küçük'ün tezlerine karşı bir ad hominem olarak değil, yaşananı merhametle yorumlayabilmesi adına bir hatırlatmadır bu: değişen hayat tarafından tepelenmiş, bir tür epistemolojik krize girmiş iki insan ortadadır. (bu cümlem daha çok gece dersleri'nin latife tekin'ini kapsar.) özde aynı gibi gözüken bu krizi kendi meşreplerince, farklı nitelikler ve zamansal nicelikler ile yaşadılar. biri aydınlanma eleştirisinde "fakirlerin kendi dünyası var, onları kendi hâllerine bırakın" diyecek kadar ifrada vardı; öteki ise kurmacanın, dünyayla başa çıkmaya çalışan insanın ihtiyacı olduğunu tam manasıyla anlayamadı. çocukluk hep içimizde yaşar, rüyalar, oyunlar ve şakalarla başlayıp hayat boyu süren, şansımız varsa sanatsal ürüne dönüşebilen kurmacanın hepimiz için sevgiye layık, yazgısal bir anlamı da budur. ondan, aydın sorumluluğu uyarınca yalnızca bir göreve işaret etmesi, itiraz etmesi ya da geleceği kurması beklenemez; çünkü kendiliğinden geçmişi tazeleyip durur, bugünde çıldırmamızı engeller, "ben"in hafiflemesi içindir de...

    5) iş animizmi ya da diğer tüm idealizmleri, dil vasıtası ile rasyonalleştirmeye ve bir çözüm olarak önermeye gelirse bu belki bir tür "eylülistlik" olabilir. bu madde bir suç tarifi içeriyorsa, latife tekin'in bu suçtan hüküm giymesi, yazı boyunca anlatılan birtakım sebeplerden dolayı mümkün değildir. büyüme sürmüş, gülfidan'dan* önce bir yere varmıştır. dirmit'le gülfidan'ın arasındaki ümitli dönemin neden yazılmadığını da edebiyat tarihçisi değil örgütlü marksistler bulsun. (ötekiler yalçın küçük'e bakıp anlasın.)

    6) değişmenin koşulları doğru izlenemezse; yaşam, insanın kendisine ve başkalarına karşı süreklileşen ihaneti olarak anlaşılabilir. (bu tez şimdilik sallantıda kalsın.)

    -bu yazı gece dersleri ile ilgili kısımla devam edecek, ama ne zaman, bilemiyorum.
hesabın var mı? giriş yap