• türkiye'nin kültürel hırsları başlığıyla the economist'te yerini almış postmodern cephemiz.
  • terimin orijinali almanca, kulturkampf şeklinde. hikayesi için

    (bkz: gang nach canossa)
    (bkz: kulturkampf/@flavius aetius)

    şimdi gelelim türkiye'ye.

    türkiye'nin temel sorunları vs. gibi beylik laflar etmeden önce üzerinde durmak istediğim temel nokta osmanlı/bizans hinterlandındaki bölgede batı avrupa'dakine benzer toplumsal dönüşümlerin gerçekleşmediğidir. tarih size neden sorusunun cevabını verebilir, ama sizin o nedeni bilmeniz için ortamın nasıl olduğunu da kavramanız gerekmektedir; kavrayabilesiniz ki neyin neden ortaya çıkmış olduğunu daha net anlayabilesiniz. das kapital'in ne anlattığını hatmedebilirsiniz, ama das kapital'in yazıldığı esnadaki yaşam şartlarını bilmezseniz okuduğunuz yarım kalacak, kuracağınız analoji de bir işe yaramayacaktır.

    türkiye'de temelde bir kulturkampf, yani kültür savaşı var, bu savaş hem nesiller arasında hem seküler bir yaşam doğrultusunda. burada ufak bir parantez açayım, laiklik ile sekülerlik genel olarak birbirlerine karıştırılan kavramlar (meraklısı için). kültür savaşı'nın ise temelde iki ucu var, bunlardan ilki daha kasabalı ve bireyselleşmemiş bir kitle ile daha şehirli ve kendi bireyselleşmesini bir nebzede gerçekleştirmiş/gerçekleştirdiğine inanan kitle arasında.

    türkiye siyaseti bir noktada bu iki kutup, iki nesil arasında çekişmektedir; sonuçta bu topraklarda istanbul'da olan deprem sonrası surların çoğu yıkılmışken ve attila yaldır yaldır balkanlar'da yardırırken istanbul'da tartışılan konu isa'nın tek ruha mı çift ruha mı sahip olduğu idi.

    şimdi bundan 111 yıl önce yazılmış olan bir esere gidelim, evet yusuf akçura'nın üç tarz-ı siyaset kitabına göz atalım; şu andaki zamanla analoji kurmaya çalışalım.

    akçura eserinde üç temel siyasi görüşü inceler, bunların faydalarını ve zararlarını kendi fikrince söyler. amacım bu görüşlerden herhangi birisini aklamak değil, sadece mevcut üç görüşü belirterek günümüzdeki görüşler ile olan benzerlikleri ortaya koymak.

    ilk görüş olan osmanlıcılık daha çok türkiyelilik/türkiyelileşme görüşlerine benzetilebilir, farklı halklar arasında din ve ırk açısından müsavat sağlanacak ve yeni bir osmanlı milleti oluşacaktı. tarihe baktığımız zaman bunun gerçekleşmediğini görüyoruz, değişik cemaatler herhangi bir osmanlılık potası altında erimediler.

    diğer görüşlerden ilki olan islamcılık ise bu dine mensup olmayanları dışlayacaktı, sonuç olarak baktığımızda da gerçekleşmiş gibi gözükmüyor. kaldı ki bu görüş sadece osmanlı bünyesinde müslüman olan toplulukları değil, bu devlete dahil olmayan müslüman toplulukları da kapsayan uzun vadeli bir görüştür, şu andaki ortadoğu'nun lideri olma girişimi ve buna diğer devletlerin gösterdiği reaksiyon/dirence bakınca başarılı olmadığını görüyoruz.

    akçura'nın öne sürdüğü üçüncü görüş olan türkçülük ise turancı perspektife sahip olmamakla birlikte osmanlı ve hinterlandında bulunan topraklarda türk ve müslüman olanları istiyor, zira akçura'ya göre dinin bağdaştırıcılık gücü de vardır. akçura bu görüşü de islamcılık kadar zor ve uzun vadeli olarak öne sürmektedir.

    bu üç görüşü anlattıktan sonra günümüze geçeyim.

    yazıda bahsettiğim akçura türkçülüğün tarihi makalesinde üç aşağı beş yukarı türk insanının batılı ideolojilere bakarken bu ideolojilerin ortaya nasıl ve neden çıktığına bakmadıklarını, toplumsal arka planını anlamadan ideolojileri savunmanın da büyük bir hata olduğunu ileri sürer.

    osmanlı'nın yıkılmasının ardından yeni kurulan cumhuriyete göz atarken ilk başta iki partiye, yani terakkiperver cumhuriyet fırkası ve serbest cumhuriyet fırkasına göz atalım. bu iki fırka da ekonomide liberal anlayışı savunan fırkalardı, öte yandan zamanla rejim muhaliflerinin doluştuğu fırkalar hâline geldiler. başka bir şekilde söylemek gerekirse o da bu fırkalar ekonomik söylemler ile ortaya çıkmış dahi olsalar batı avrupa'nın yaşadığı ekonomik değişimler osmanlı hinterlandı olan bölgede yaşanmadığı için avrupa'daki ülkelerde mevcut olan siyaseten sol sağ ayrımı bu bölgelerde daha çok ekonomi temelli değil kimlik üzerinden ortaya çıkmıştır.

    kimlik üzerinden ortaya çıkan siyasi ayrıma yakın tarihli bir örnek ile açıklanabilir. bugün ekşi sözlük'te vesair platformda mütemadiyen saldırılan yetmez ama evetçiler karşıt görüşlüleri seçim zamanından önce faşist, baskıcı, tektipleştirmeci gibi ithamlarla eleştirirlerken bugün kendilerine gelen eleştirilere genel olarak biz sayısal olarak azdık, o zamanlar inanmıştık gibi argümanlar üretiyorlar. öte yandan bugün liberallerin yaşadığı bu durumun aksine türkiye'nin herhangi bir yerinde "aha bu adam da bizden" diyerek reyini kullanmış herhangi birisi gelinen noktaya bakıldığında daha tutarlı davranmış gözükmektedir. dolayısıyla denilebilir ki türkiye'de siyaset ekonomik değil diğer kimlik grupları tarafından belirlenmiş olan bir bağlamda dönmektedir.

    partiler her ne kadar tabanlarını genişletmek için farklı söylemlere ve gruplara yöneliyor olsalar da temelde durdukları nokta aynı kalmaktadır, bu nokta da kendi kemik kitlelerini oluşturmak ve bu doğrultuda ideolojileri yaşama geçirmeye çalışmaktır. misalen ab yanlısı ve ekonomik liberalleşmeyi savunan bir parti zamanla ortadoğulu bir bakış açısına evrilebilmektedir. vaktinde maddi ve manevi nedenlerden dolayı bu partiyi desteklemiş olan iki kişiyi ele alalım. ilkinin entelektüel seviyesi ve bulunduğu sosyoekonomik durum toplum vasatının üzerinde, ikincisinin ise vasati olsun. ikinci kişi bu adam bizden diyerek oyunu vermiş ve bu doğrultuda desteklediği kişiyi gittiği kıraathanede hâlâ destekleyebilirken ikincisi aldatıldık/ama o esnada özgürlük diyorlardı/eskiden böyle değildi vs gibi demeçler vermektedir, bazı köşe yazarlarına bakılması sanırım konunun anlaşılmasını sağlayacaktır.

    türkiye siyaseti de bu grupların kültür savaşına göre yol almaktadır, her ne kadar siyasi gündemimiz her an karışık olsa da. örneği üç nesilden vereyim: insanların mutfaklarına girip stokladıkları makarna sayılarına bakalım, bunlar neslin yaşı ile orantılı olarak artacaktır; zira ilk neslin görmüş olduğu yokluklar ile son neslin kullan-bitir-bitince yenisini al şeklindeki algısını görebilirsiniz. öte yandan üretici de şirketinin devamlılığını sağlamak için ürününün lansmanını değiştirecektir, ilki daha uzun süreli stok ömrü vaat ederken sonuncusu daha iyi lezzet vaat edecektir. öte yandan makarna üreticisi de üretimini genişletecek ve diğer kitleleri hedefleyecektir, lakin olası bir durumda ilk önce kendi hedef kitlesini korumaya ve kitle üzerinde kendi meşruiyetini korumaya teşne olacaktır. her ne kadar üretici sos dahi üretiyor olsa da hedef kitlesi olan makarnanın sosu ile kemik kitlesi arasında kalacağında tutunacağı tavır bellidir, bugün orta anadolu'nun herhangi bir yerinde mevcut partiyi bir insan rahatlıkla savunabilirken yae'ciler eskiden böyle değillerdi deme nedeni de örnek ne kadar dandik olmuş olsa da bu sebepten mütevellittir.
  • (bkz: #61918536)
  • culture war as class war: how gay rights reinforce elite power - darel e. paul

    “between equal rights force decides.”
    karl marx
  • abd'de tam gaz devam eden kutuplaşmaya verilen ad(bkz: culture war). elbette ne ilk ne de son kültür savaşı bu ancak dünya gündeminde halihazırda olan bu. çok yüzeysel biçimde, abd'deki dindar muhafazakar kesim ile liberaller arasındaki fikir ayrılıklarının neden olduğu çatışmadır. kürtaj gibi temel konulardan tutun da küresel ısınmaya olan bakış açısı, ırkçılık, sosyal ve ekonomik politikalardaki farklılık gibi çeşitli alanlarda oluşan derin fikir ayrılıklarının artık hayatın içine kadar girmesi durumu.

    iki taraf da kendilerine saldırıldığı anlarda radikalleşiyor ve bu durum giderek çözülemez bir hal almaya başlıyor. günümüzde geldiğimiz noktada hem liberaller hem de muhafazakarlar aşırı radikal bir hal almış durumda ve ikisi de kendi görüşüme göre eşit derecede haksızlar.

    lgbt'ye olan bakış açısında ilk etapta haksız olan taraf muhafazakarlar iken liberallerin konuyu getirdiği noktada artık herkes illallah etmiş durumda. sırf kendisine kadın dediği için kadınlar kategorisinde müsabakaya giren sporculardan tutun da zenci elfler yapan hollywood'a, ordan cinsiyetsiz çocuklar diyip 3 yaşında erkek çocuğuna kadınlar için erotik kıyafetler giydiren tiplere kadar türlü saçmalıklarla liberaller en özgürlükçü normal vatandaşı bile kendisinden tiksindirdi.

    cumhuriyetçilerin kürtaj yasağını dini sebeplerle kökten savunması tam bir saçmalık iken liberallerin neredeyse ana rahminden çıksa hayatta kalacak bebeğe kürtajı savunması da ayrı bir saçmalık.

    covid kısıtlamaları keza. bir kesim covid yok aq aşı falan hikaye diyor ki bu tamamen yanlış. diğer taraf ise aşı olma zorunluluğunu dayatıyor. her yerde maske takmalı, hiç dışarı çıkmamalı insanlar.

    cumhuriyetçilerin 7 litrelik v8 kamyonetle walmart'ta 3 arabalık yere park etme sevdası ve heryeri 28 şerit otoban yapma hevesi her ne kadar saçmaysa liberallerin benzinli arabaları yasaklamak istemesi de bir o kadar saçma. normal bir işi olan dar gelirli bir insanın an itibariyle abd gibi altyapısı tamamen otomobil sahipliği üstüne kurulmuş bir yerde yaya kalması kabul edilebilir bir şey değil. çevrecilik adı altında getirilmek istenen büyük kısıtlamaların dar gelirli vatandaşın götünde patlayacağı gerçeğini tamamen reddediyor liberaller ve herkesi it sektöründe çalışan senelik 800bin dolar kazanan insanlar olarak kabul ediyorlar.

    tüm bu dönen sirk elbette abd ile sınırlı kalmıyor. kendi halinde ideal biçimde yaşayan avrupalı bile bu savaştan etkilenmeye başladı. göçmen akımının,
    çevre politikalarının, covid kısıtlamalarının ve abd'li demokrat başkanların körüklediği ukrayna, ırak, suriye, afganistan vb tüm savaşların yarattığı ekonomik darbelerden hep ilk etapta işçi ve köylüler etkilendiler. bu da onları sağ ve muhafazakarlığa itti. artık trump posterli, kartal çıkartmalı dodge ram kamyonetleri isveç sokaklarında bile görmek mümkün bu yüzden.
hesabın var mı? giriş yap