• (bkz: kaan ertem)
  • stand up showlarında kadınların burçlarını ele alıp onları kırmızının çeşitli tonlarına sokan,bakışlarında cinlik yatan, ağzı çok iyi laf yapan bu nedenle etrafında kız daireleri oluşturabilen, nasılsınızlara 'iyi' diye cevap verip sizi monolog yaptığınız hisse sürükleyen, çözünürlüğü zor olan, başak kadını düşmanı tuhaf insan.
  • 1998- 1999'da ankara bahçelievler'de küçük bir kafede stand up show yapan izmirli bir tiyatrocu.

    şovunda burçlar üzerine yaran yorumlar yapardı. "aramızda aslan burcu var mı?" dedikten sonra "benim eski karım aslandı, onu aldatmayayım diye beni günde dört kez yatağa atardı. aslan burcu kadınları acayip ateşlidir" diyerek "benim burcum aslan" diye el kaldıran kadınları şekilden şekle sokardı.

    bir keresinde de, üç büyük şehirde* de yaşadığı için üç şehrin kızlarını da çözdüğünü söyleyerek izleyicilere özetlemişti:

    - ankara'nın kızları tutucudur, "fazla ileri gitme" ayağı yaparlar.
    - istanbul'un kızları daha rahattır. ilişkinin tadını çıkarmayı bilirler.
    - izmir'in kızları, hımmm, eeeee oğlum izmir'de kız yok ki!

    der milleti koparırdı. tabi bunları izmir'de de anlatmış mıdır, bilemiyorum.
  • canakkale'de tesadufen oyununa gittigim * , izlemekten de cok zevk aldigim tiyatrocu.
  • geri dön
    senin pencerenden bakıldığında/kaan erkam

    bir gece yarısı sen uyurken odana bir hayal gibi girip kulağına şöyle
    fısıldamalıydım.
    ve sen hiç bir şeyi hatırlamadan uyanmalıydın.

    senin pencerenden bakıldığında
    nasıl görünüyorum kim bilir.
    ama o gördüğün ben değilim.

    evet haklısın
    biraz deliyim.

    ama o gördüğün
    ben değilim.

    gel gelelim, şartlar olsun
    yaşamın bizi getirdiği yerler olsun
    ne kadar farklı aslında
    yolların kesiştiği yerler ne kadar az
    ve bir kadar o kadar da ne umutsuz
    ve geleceksiz
    hatta kimi zaman beceriksiz bir halde
    var olup olmayan ilişkimiz.

    varız aslında
    ama yokuz bir başka bakışta.

    zaten bu bakışlar değil mi bizi
    bazen biz eden,
    sendeki o sıcaklığı
    bendeki bu şaşkınlığı da veren
    o gülümseyen bakışlar değil mi ?

    senin pencerenden bakıldığında
    ben aslında yokum.
    bunu bilmek de acı ve önüm arkam
    sağım solum
    sobe.
    saklanmayan ebe...

    aslında
    bir kere de saklanma sen de
    ne olur ki
    bıraksan kendini akışa
    ve hiç bir şey sormasan
    ve hiç bir şey söylemesen
    ve aslında
    hiç bir şey olmamış olsa
    ve hiç tanışmamış olsak
    ya da ne bileyim
    ne olursak olsak
    ama hep yakın olsak...

    olsak mı ? peki...

    bunları sana söyleyip kaçıp gitmeliyim odandan.
    ne sen ne yastığın ne de yorganın farkında olmadan...

    aramızda bir hukukumuz var senin bilmediğin. ben seni aslında ilk
    gördüğümde sevdim de çok saçma geldi söyleyemedim. korktum bakışlarının
    değişmesinden belki de. olur ya bakış bu sever değişir sevmez değişir.

    riske atamadım işte hiç bir şeyi.
    sonra bir sürü mektuplar yazdım sana, kimi zaman defter kenarına kimi zaman
    peçetelere ve de adisyon arkalarına. hatta bir keresinde de simitçinin
    simidi sardığı sarı kağıdın üzerine. hafif susamlı aşk.

    ne garip değil mi ?
    belki de o gün, hızlı adımlarla gelip oturduğun ve sonra aynı hızla ortadan
    kaybolduğun güne geri dönsek ve gözlerinin içine birlikte baksak.

    ve anlasak.

    aramızda bir hukukumuz var senin bilmediğin. belki de gerçekten uyumadan
    önce inandığın her şey adına dilediğin bir sevginin ilk adımı. ve tabii
    görmediğin için üzerine basıp incittiğin bir karıncadan tarihe karışan dört
    yapraklı yoncadan farkı yok bu duygularımın.

    bir ara altına bak ayakkabılarının.
    orada mıyım ?
    oradaysam bir tırnak darbesiyle çıkar beni oradan ve kirlenmiş bu diye at
    hemen pencereye arkamdan bile bakmadan.

    kirliyim evet.
    40 yılın kiri bu.
    nice eller sevdi saçlarımı ve ne dudaklar öptüm bıkmadan usanmadan. ve
    yalanlar söyledim kavgalar ettim, ihanetler yaşadım unuttum unutuldum ama
    ne kadar yıkandıysam çıkmayacak ki geçmişim.

    dedim ya sen tertemizken ben kirliyim.
    sana kalan bir kaç temiz duygudan başka ne verebilirim ?
    kirliyim evet çok kirliyim.
    yaşadım. sevdim. sevildim.
    evlendim.
    çocuklarım oldu.
    ayrıldım eski karılarım birikti.
    benim için hayatta yeni ne olabilir ki...

    ya sen ?
    sende ne var geriye kalan ?
    her şey yeni mi sanki ? her şey daha iyi olacak mı ki ?
    hayır.
    sen baktığın yeri ve hatta gözünün önündekini görmüyorsun ki.
    en son ne zaman açıp eski mektuplara baktın ? mektup mu kaldı diyeceksin.
    haklısın.
    ya da ne zaman eski parfüm şişelerini kokladın o günlere dönmek için ?
    ve kaç dalının farkındasın her sabah pencerenden gördüğün ağacın ?

    şimdi ben sana desem ki, içimde sana bir yuva kurdum gel otur.
    hayır çok anlamsız olacak.
    demek iş değil. laf bu söylenir. gel demek zor gelir ama dökülür eninde
    sonunda sessiz de olsa dudaklardan. ama biliyorum ki dökülecek, döküldüğü
    yere birikecek ve sen görmeden üzerine basıp geçeceksin...

    işte bu yüzden her eve girişinde ayakkabının altına bir daha bak.
    eğer oradaysam bir tırnak darbesiyle sök ve at.
  • felek ne cömert a$ağılık insanlara...
    han, hamam, dolap, değirmen, hep onlara!
    kendini satmayan adama ekmek yok;
    sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya !
  • artık yaşını başını almış, durulmuş olduğunu umduğum tiyatrocu (keşke oyuncu diyebilseydim)
    ama 20 yıl öncesinin ankarasından bir figür *
  • birnevi cezmi ersöz
  • son derece nazik ve anlayışlı insan. iş ahlaki da dürüstlük üzerine kurulu. oyunu için beleş davetiye verdi diye söylemiyorumdur, umarım.
hesabın var mı? giriş yap