• yaratıcı insanı aynı özden/aynı türden kadın ve erkek olarak yaratmıştır. her iki cinse de hayatta işlevini görebilecek özellikler ve yetenekler vermiştir. bütün insanlar bu ortak aileden çoğalmıştır. zaman içinde oluşan kültürlerde kadın ve erkeğe farklı roller ve fonksiyonlar yüklenmiş, onlarla ilgili değerlendirmeler ve bakış açıları farklı olmuştur. yaşanan hayat şartlarına bağlı olarak kimi toplumlarda erkek baş tacı edilirken, kimilerinde kadın baş tacı edilmiştir. örneğin putperest veya çok tanrılı dinlere inanan kimi toplumlarda tanrılar kadınlardan seçilirken, kimilerinde erkeklerden seçilmiş ve tanrılaştırılmışlardır. aynı şekilde hayatın şekil ve ihtiyaçlarına paralel olarak kimi toplumlarda kültür, kadınları korurken, kimilerinde ise kadın aleyhtarı olmuş ve denge bozulmuştur. öyle ki kimi toplumlarda kadın tanrıça ve melek olarak algılanırken, kimilerinde şeytan ve aşağılık bir yaratık olarak görülmüştür. mesela, islam’ın doğduğu cahiliye arap toplumu tanrılaştırdığı nesneleri allah’ın kızları olarak algıladıkları meleklerin simgesi kabul ederek kadın şeklinde algılar ve lat, menat uzza gibi kadın adlarla anarken, zorbaların ve ahlaksız güçlülerin karısını veya kızını rehin almasından duyduğu utançtan veya açlık korkusundan hareketle daha çocuk iken kabileler kız çocuğunu diri diri toprağa gömmüştür.

    günümüzde ise, insan soyunun bir yarısı 20. yüzyılda kesin olarak modernizmle karşı karşıya kaldı. elbette modernliğin çıkış yeri olan batıda 19. yüzyılda kadın çoktan arenaya sürülmüştü. modernliğe sonradan katılan ülkeler, erkekler eliyle modernleştirilirken, işin içine kadınların da katılması bir ilerilik vurgusu oldu. türkiye bu vurgunun en yüksek seviyede yapıldığı ülkelerden biri idi. “modern kadın” söylemi, ister istemez geleneğin kadın anlayışını şiddetle eleştirerek yükseldi. eşlik, annelik, bacılık çöp sepetine atılmış idi. gelenekte kadın eşti, anneydi, yeri eviydi. evin gerçek sahibi idi, ailenin nazımı idi. müşkül duruma düşüldüğünde ilk ona sığınılırdı. iffet, şefkat, merhamet onun değişmez vasfı idi. oysa modern hayat, sadece erkeklere mahsus değildi. kadınları modern hayata katmak, onu evinden çıkarmak, daha fazla öğrenim görmesinin yolunu açmak, ev işlerini, çocuk yetiştirmeyi bilmese bile iyi tahsilli, teknisyen veya sanatçı olmasını sağlamak. çalışma hayatının her alanına kadını sokmak, kariyer basamaklarını tırmandırmak… varoluşunu bunlarla tanımlamak ve anlamlandırmak...

    “çalışan kadın” miti, “ekonomik özgürlük” kavramı ile birleştirildi. kapitalizmin esiri olan kadınlar , kazançların neredeyse tamamını kadınlara yönelik kapitalist üretime kaptırdıklarını fark edemediler. fark edemedikleri başka bir şey de kadınlık, eşlik, annelik fonksiyonlarının kaybolduğu idi. modern öncesi kadın süratle hayatımızdan çekilirken, alan şimdilerde neredeyse tamamen modern kadınlara kaldı. modern kadının kadınlık hasletleri ise sadece cinsellik ekseninde dönüyor. insan soyunun kadın cinsi,eş olma, anne olma gibi tabii hasletlerinden tamamen tecrit edilerek, kapitalist hayat tarzının bir nesnesi haline getiriliyor. elbette kadınlar yine de evleniyor; fakat bu sefer daha çabuk boşanıyor. yalnız yaşayan kadın sayısı artıyor. çünkü hem kadınlık/annelik, hem de modernizmin kadına yüklediği misyon kadınlara kaldıramayacağı kadar ağır geliyor. fıtratının gereği kadınlığının getirdiği hayatı yaşayamayan kadınlarda psiko-patolojik yaralar oluşuyor ve bu yaralar toplumun yaraları haline geliyor.

    mutsuz kadın, mutsuz bir kuşak, mutsuz kuşaklar mutsuz nesillerin fitillerini ateşlemiyorlar mı?
  • antalya konyaaltı belediyesi tiyatro akademisinin sahnelediği, değerli sanatçı özlem gür'ün yönetmenliğini yaptığı, 8 mart'ta nazım hikmet kongre ve kültür merkezi'nde prömiyer yapan müzikli tiyatro oyunudur. oyun tek perde olup yaklaşık bir saat sürmektedir.

    sabiha gökçen, afife jale, kara fatma, zübeyde hanım, halide edip adıvar, safiye ayla, samiye morkaya, nene hatun, keriman halis... bu ülkenin kurtarılmasında, kurulmasında ve gelişmesinde rol almış kadınlar. oyunun yazarı edebiyat öğretmeni aynur akkuş ancak oyun metni yönetmenin dokunuşu, oyunculuklar ve müziklerle bambaşka bir şeye dönüşmüş. prömiyer günü 550 kişilik salon merdivenler dahil ağzına kadar doluydu, 200 civarı izleyici geri çevrilmiş, protokol bile araya atılan sandalyelerden izledi ve oyun çok beğenildi. günün anlam ve önemine uygun, duygu yüklü, anlamlı mesajlar içeren sade bir oyundu.

    bir sonraki gösterim 27 mart'ta yapılacak ve şimdiden heyecanla bekleniyor.
hesabın var mı? giriş yap