• necip fazıl kısakürek'in otobiyografik eseri; tamamlayamadan vefat etmiştir... üslûp zirvededir...
  • en az üç eğlenmeye aç ve ne yapacağını bilememiş gencin evde oynaması mümkün olan bir oyun.
    şöyledir;
    herkes solundakinin veya sağındakinin (tercihe bağlı), bir kağıdın üzerine ünlü bir kişinin veya karakterin adını yazmak suretiyle alnına yapıştırır. tabii ki yapıştırılan insan kafa kağıdında ne yazdığını bilmez. bilse zaten oyun olmaz.
    neyse; oyun başladığında sırayla herkes birbirine "evet-hayır" soruları sormaya başlar.
    en popüler sorular da şöyledir: "ibne miyim?", "güzel miyim?", "şarkıcı mıyım?", "türk müyüm?" şeklindedir ki bir kimlik bunalımı görüntüsü yaratır, hoştur. karakterini ilk bilen oyunu kazanır.
    en çok yazılan isimler istatistiklerindeki sonuçlarsa geniş bir varyasyon gösterir.
    (bkz: cemil ipekçi)
    (bkz: haluk levent)
    (bkz: sibel kekilli)
  • sabahattin ali'nin kaleme aldigi trajikomik oyku.
  • 1845' te yapılan nüfus sayımı sonrasında, erkeklere mecidiye denilen kimlik belgeleri verildi. bu belgeler, fes altında taşındığından mütevellit; kafa kağıdı ismini almıştır hüviyet cüzdanı.
  • hastanın başında bulunan lab. sonuçlarının günlük işlendiği kağıt.
  • necip fazıl'ın roman olarak addettiği, sözlerine de “roman icatçı bir hayat taklididir.” şeklinde başladığı eseri.
    necip fazıl'ın dilinin ne kadar sert olduğunu bu kitabı okuyunca daha iyi anladım. kitapta, nazım hikmet’le aynı okulda (bahriye mektebi’nde )olduğunu, onun o zamanlar “ben de müridinim mevlana” dediğini fakat 30-35 yıl sonra “beni stalin yarattı” diyeceğini, sonradan dost olacağı yahya kemal’in tarih derslerini (derse geldiğinde “nerde kalmıştık?” diye sormasını, olay hatırlatılınca aynı olayı yine baştan anlatmaya başlamasını, aynı yerde yine dersi bitirmesini), yahya kemal’in, nazım hikmet’in annesine sevdalı oluşunu tek tek anlatmış hiç sözünü esirgemeden. çok küçük yaşlardaki anılarını bile rahatça hatırlayabildiği için epeyce çocukluğunu, büyükbabasının ona olan düşkünlüğünü, annesinin yalıda hor görülmesini, babasının sorumsuz ve ilgisiz oluşunu, 5 yaşındayken ölen kardeşi “selma” yı, heybeliada’yı ve ilk aşkını da anlatmış. ayrıca dönemin edebiyatçıları için şunları söylemiş; “türk muharrirlerinden hiçbiri beni sarmıyor. nerede fuzuli’den şeyh galib’e kadar gelen dümdüz saf şiir hattı, nerede bu kılçık parçaları?…” bir de sürekli aklına takılan, onu düşündüren bazı şüphe, vesvese ve vehimlerden bahsetmiş; "bu dünyada her mevcut bir hayret mevzuu… fakat kimse farkında değil…"
    necip fazıl kısakürek’in ruh dünyası hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlerin bu kitabı muhakkak okumaları gerekir bence.
  • maraşlı kadı kısakürekzade mehmet hilmi efendinin torun veliahtı dedesinin atfettiği hali ile ahmet necip ki bu ad iki kuşak önceki dedesinin adıdır yani necip fazıl kısakürek'in otobiyografi tarzı yazdığı romandır. bu romanda o zamanların deneme üstadı nurullah ataç'a çeşitli sebeplerden ötürü nursuz nuri demiştir. üslup üst seviyede sakin ve dingin bi ruh hali ile yalın olarak seyreder. bazı eski nüshalarda son sayfalarını kısakürekoğlunun el yazısı ile müsvetteleri vardır.
  • kaput latince kafa demekmiş. yerinde bir jargon.
hesabın var mı? giriş yap