• necip mahfuz'un kaire'de orta sınıftan bir ailenin (ve mısır'ın) 1910'lardan 50'lere kadar geçirdiği dönüşümü çok başarılı bir şekilde anlattığı ziyadesiyle keyif verici üçlemesi. maalesef henüz türkçeye çevrilmemiş olmakla beraber gayet düzgün bir ingilizce çevirisi mevcuttur.
    http://en.wikipedia.org/wiki/cairo_trilogy
    edit: türkçede yayımlanıyormuş, ne mutlu.
    (bkz: necip mahfuz/#12782113)
  • (bkz: saray gezisi)
  • nihayet leziz, akıcı bir dille hit kitap tarafından türkçeye çevrilmiş.
    (bkz: saray gezisi)
    (bkz: şevk sarayı)
    (bkz: şeker sokağı)
  • son cildi hit kitap tarafından 2008 ekim ayında yayınlanmış olup 1300 sayfa tutan üç cilt, ışıl alatlı'nın güzel türkçesiyle son derece başarılı bir şekilde çevrilmiş.

    eserde, necip mahfuz'un çok sade bir anlatım tarzı var. yazar olarak hiçbir şekilde olaylara, karakterlere müdahale etmemekte, sanki her şey gözümüzün önünde kendiliğinden akıp gitmekte. hüzünle mizah son derece başarılı bir şekilde harmanlanmış olup en önemli şeylerden bile bahsederken, mahfuz, o kadar yalın, o kadar didaktik olmaktan uzak ki, insan, sık sık, sanki uç uca eklenmiş çehov öykülerinden oluşmuş bir nehir romanın içindeymiş gibi hissediyor kendini.

    üçleme, mısır'da önemli çalkantıların ve dönüşümlerin yaşandığı bir zaman dilimi içinde geçmekte olup son derece ustalıkla işlenmiş eski-yeni, gelenek-modernleşme, değişimlere uyabilme-uyamama... gibi çelişkilerin konu edilmesiyle, bize de çok yakın.

    roman bitince bütün o insanlar, hataları ve sevapları, iyilikleri ve düşüncesizlikleri, erdemleri ve zaaflarıyla, sımsıcak, uzun bir süre içinizde yaşıyor.
  • kahire üçlemesi'ndeki kemal ahmet abdülcevat'ı nedense necip mahfuzun kendiymis gibi düşündüm roman boyunca.
    mahfuz'un hayatını okuyunca da kemal'in yaşam çizgisi ile yazarınkinin pek çok yönden örtüştüğünü gördüm.

    keske mahfuz kendi özelliklerini taşır gibi görünen bu karakterine, yazarlık yeteneklerinden ve başarılarından da bahşetseymiş biraz demeden de edemedim. öyle ki, necip mahfuz'un mükemmel anlatımı ile abdülcevat ailesi'nin üyeleri tüm canlılıkları ile zihnime kazınırken, bocalayip duran kemal için üzülmemek pek mümkün olamadı.

    bir gün arapçasından da okumak mümkün olur mu bilemem ancak, bu kitapları türkçe'ye kazandıran çevirmene bravo dememek elde degil.
  • ilk kitabı saray gezisi'ni biraz önce bitirdiğim, aile yaşamaya devam ederken ben görünmez bir davetsiz misafirmişim gibi izlediğimi düşündüğüm şahane kitap. 2.sini de almış olsaydım şimdi başlardım diye hayıflandığım eser. yalnız kapak tasarımları kitabın ve çevirinin kalitesine yakışmayacak derecede basit, çocukça. kitap kapağı tasarımı önemlidir, insana almayacağı bir kitabı bile aldırabilir, esere değer katar. bu ise ucuz mu ucuz, hayal gücü ve yeteneği sınırlı bir öğrenci işi gibi.

    okuyun, okutun.
  • necib mahfuz’un kahire üçlemesini yeni bitirmiş bulunmaktayım. kitapların akıcılık sıralaması üçleme sırası ile aynı gözümde. birinci kitap olan saray gezisi ne ara bitti anlamamışken son kitap şeker sokağı artık ite kaka bitti. 1. dünya savaşı sonrası mısır’dan başlayan hikaye ülkenin nasıl evrildiğini o evrilirken karakterlerin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor. (fehmi’ye yazık oldu)
  • uzun kitapların, eğer güzel yazılmışlarsa, bittiğindeki hissini seviyorum. bir başarı. pek anlamlı bir başarı değil. ne öğrendin? pek bir şey öğrenmedim. orada durup, gözlerimi kelimelerin üstünde gezdirdim ve bunu saatlerce, belki yirmi saat, belki otuz saat yaptım.

    ama sonunda bitti. necip mahfuz'un kahire üçlemesi'nden en çok bittiğindeki hissi hatırlıyorum. ama güzel romandı. adamları yolda görsem tanırım.
hesabın var mı? giriş yap