kalsın benim davam
-
ahmet kaya nın çoğunlukla pir sultan abdal türkülerini yorumladığı ölümünden sonraki 3. albümü.
-
kalsın benim davam albümüne ismini veren türkü.
ama türkü, kalsım benim davam şiirine değil, açılın kapılar şaha gidelim üzerinedir. ahmet kaya, girişte "açılın kapılar şaha gidelim" şiirinden iki kıta okumuştur. açılın kapılar şaha gidelim, pir sultan abdal'ın en meşhur şiiridir. "kalsın benim davam" ise, onu en iyi anlatan şiiridir.
türküde arada bir keman sesi var ki, içinizi eritecek cinsten. sözler:
şiir:
------------------------------------------
ben de şu dünyaya geldim sakinim
kalsın benim davam divana kalsın
muhammed ali'dir benim vekilim
kalsın benim davam divana kalsın.
yorulan yorulsun ben yorulmazam
derviş makamından ben ayrılmazam
dünya kadısından ben sorulmazam
kalsın benim davam divana kalsın.
------------------------------------------
hızır paşa bizi berdar etmeden
açılın kapılar şah'a gidelim
siyaset günleri gelip yetmeden (çatmadan)
açılın kapılar şah'a gidelim.
çıkarım bakarım kale başına
mümin müslümanlar gider işine
bir ben mi düşmüşüm can telaşına
açılın kapılar şah'a gidelim.
yaz seli gibiyim akar çağlarım
hançer alıp çiğerime dağlarım
garip kaldım şu arada durur ağlarım
açılın kapılar şah'a gidelim. -
gam prodüksiyondan çıkan albümdür. 10 aralıkta çıkmıştır.
bu albümde resitaller 2 albümünden 3 türkü var. o albümdeki şarkıların üzerine yazılmış. bir anda "gitme turnam gitme" yi, resitallerdeki aynı tonlamayla duyunca şaşırdım. arkadan ahmet kaya'nın konserde çaldığı bağlama sesi geliyor. hâl böyle olunca "diğer türküler de acaba resitallerde olmayan türkülerden mi?" diye düşünmeden edemiyor insan (bazılarından şüpheliyim, emin olamadım).
kendine has bir bağlama tarzı olan bu adamın şarkıları bu albümde, kardeş türküler stilinde (bkz: sound) yorumlanmış. hani o, bağlamada o andaki sese aykırı, acayip notalara basıp, olması gereken bir şeymiş gibi gösteren anlayış. her şey bir tarafa, ahmet kaya öldükten kısa bir süre sonra verdikleri konserde, ne onu anma, ne ondan bir şarkı okuma inceliğini göstermeyen grubun stiline benzetmek, hiç hoş olmamış. ama yine de, o muhteşem sesi duymak isteyenler için hoş bir albüm.
kartonetindeki yazıları buraya aktarmayı da borç bilirim.
yıldızlar ve çiçekler ülkesi’nden/mektup-4
merhaba gözüm,
epey oldu selamlamayalı sizleri…
güneşlerin peşine düşüp, sonra ırmakların gürültülü kıyı serinliğinde konaklamak gibi bir huzur, başka türlü bir şey bu buluşmalarımız…
türküler vardı dinlemeniz gereken… tüm pencerelerimi açıp söylemiştim de, zaman yetmemişti pencerelerinizden çeri girmelerine…
belki biraz daha günışığı, gül ışığı, ay ışığı gerekiyordu bu türkülere gülten de biliyordu bunu, bu türküleri sandıkladığımızda… esaslı kederler içine düşürülmemişti daha gençliğimiz o zamanlar demek ki.
kapısından zerafetle (!) kovulmuştum ülkemin biliyorsunuz. bembeyaz bir unutuluş olmam istenmişti…
oysa gittiğim akşam bile lacivert bir “med” di, cezir” di kalbim, çay önündeki çıra ışığı olamazdım ki… bu kalbin süresiz ikametlileri vardı çünkü… sizler ve sevgileriniz vardı…
gittiğim yağmurlu akşamdan sonra şarkılar taşındı yokluğuma. sizler için belki vakit artık “hayıflanma” vaktiydi ama, ben de ne sebat değişti, ne sabır!
mızrabımın aşka ve ülkeye dokunacağını tüm tellere öğretmiştim. genç bir ömür süreceğimin hesabını yapmadan, içimden geldiği zamanlarda gül sermiştim bağlamama aşkla…
pir sultanı soluyordum, leylak özlüyor, turna gözlüyordum.
örseleniyordum, anı biriktirmiyor, yasaların ruhuyla ilgilenmiyordum. kaçınılmaz yağışlara seviniyor, hayatın yanı sıra yürüyor, burkuluyordum da… alıp başımı gittim nazlanmadan, vakit erken deyip kırılmadan… zoruma giden, yüzyıllardır “acı” tınlamasıydı telleri!
adalet nerde yurt bulmuş ki kendine?
derken ayrılık girdi aramıza…
yenik düşenler yaşardı tek başınalığı…
haksız ihtilallerin yalnızlığı gibi…
ben, alıp adımın ilk harfini alfabeden, aranıza yazmış, adaşınız olmuş, sıranızda saf tutmuştum taa en başından…
iki kanatlı çocukluk evimin tahta kapısını örttüğümden beri serbesttim inandıkları ve iman ettiklerimde… tarihin tanımazlıktan geldiklerine değildi iman edişim. sağırlar dünyasında bağıranların, çalıntı tahtlarda oturanları, çehresine acı yansımayanların yanında değildim. kendi hayatımın aleyhinde davranmadım ama hayattan da dilenmedim!
dünya dört bucakmış!benim için 43 yıllık bir kucaktı… kucağınızda ve soyluydu…
kendimle ve sizlerle arayı açmama koşuluyla, ömrümü hiçbir bucağın yerlisi yapmadım, ürkerek kat etmedim yolları ve yurdum kucağınızın sıcağı oldu hep…
ay kırıkları vuruyor yüzüme meraklanmayın… yas’lı ve yaş’lı selamlarınız geliyor sessizliğime… dünyanın tüm uğultusundan taşarak hem de…
böyle uzaklığa hayran oluyorum apansız!
birden fark ediyorum göğsünüzde kilitli kaldığımı…
birden bir türkü takılıyor ağzımın kıyısına tevekkülle;
“kalsın benim davam, divana kalsın”!
ahmet kaya
------------------------
sevgili;
gittiğinden beri sesinle serinliyor, özlemeyi bile güzel kılan, koruyan-kollayan sevgine selama duruyorum.
avuçlarımın ortasına yaktığın kına hiç silinmiyor.
koşarken düşürdüğümü söylediğim çocukluğuma gülüşünle karşılıyorum ağaran günleri yine…
“halka bakan göz güzeldir” derdin; doğuran kadın, hüznün başkaldırısı, korukla tekila, ensesi güneş kokan çocuk, eski küba uçağı, sinema tutkusu, nane-limon, beyoğlu’nda kuru fasulye, karadeniz’de, kar sabahında mevlit dinlemeye giden yaşlı amca, kangallar, tomurcuğumuzun kokusu, eski mangal, atölyedeki radyo, yakasız gömlekler, daldan koparılan kayısı, emeğin teri, yemek kokulu ev, tartışma programları, bahçenin sulanması, yün çoraplar, anne evi, şaka oyuncakları, play station skoru, versailles sarayının bahçesinde piknik, trafikte megafonla konuşman, zorla yedirdiğin sandviçler, sabaha karşı havuzun derinliğinde nefes açmaların, çook şey… ve sonra..son olmadı evimizde…
dünyamız varlığınla sıcak hala…
tomurcuğun üniversiteli oldu…
mezuniyeti için erkenden aldığın 25 yıllık viskiyi seninle açacağız nasılsa…
paso artık duymuyor…üzülme…
ektiğin taflanlar büyümüştü iyice bodrum’da…
zeyney anneyi uğurlamıştık yanına, zekoş anne ısıtıyor bizi merak etme!
tüm şarkılar nota oldu gençlere, kuşlar var telgrafın tellerinde…
bak, sandıktaki türküelerini de emanet ediyorum hayata…
bir kış denizi kadar gri ve kurşuni olduğumda, elimi uzatıp nabzına dokunuyorum… cesur ve onurlu bir kelebek gibi atıyor nabzın ve ben de karışıyorum dünyanın kalabalığına…
yürüdüğüm tüm yolların üzerindesin…
başımın üzerinde…
sevgili;
yağmurlara astığın ceketin var üzerimde…
gülten kaya -
-
kalsın benim davam
aralık 2005
gam production
kalsın benim davam - geldim
söz : pir sultan abdal
müzik : ahmet kaya
kalsın benim davam - gönül yarasina lokman olan şah
söz : pir sultan abdal
müzik : pir sultan abdal
kalsın benim davam - kalsin benim davam (açilin kapilar)
söz : pir sultan abdal
müzik : pir sultan abdal
kalsın benim davam - derdin ne senin
söz : pir sultan abdal
müzik : pir sultan abdal
kalsın benim davam - turna semahi
söz : aşık daimi
müzik : aşık daimi
kalsın benim davam - baba bugün / sana gelmek istiyorum
söz : ali baba
müzik : ali baba
kalsın benim davam - arpa orağa geldi
söz : celal güzelses
müzik : celal güzelses
kalsın benim davam - sürmeli (ne yandasin)
söz : anonim
müzik : anonim
kalsın benim davam - dersimliler
söz : abuzer karakoç
müzik : abuzer karakoç
kalsın benim davam - deli kuşun öttüğü
söz : f.hüsnü dağlarca
müzik : tahsin incirci
daha fazlası için;
(bkz: ahmet kaya diskografisi) -
(bkz: underrated)
-
insanı gömü bulmuşa döndüren albüm. ahmet abi gitmeden son golünü atıp öyle gitmiş. keşke bu ülkede bokböcekleri daha az olsaydı da kendi ülkesinde bi kaç türkü daha söyleyebilseydi.
-
albumle ayni adi tasiyan kalsin benim davam (acilin kapilar) deyisi ahmet kaya'nin cilesini tam olarak anlatiyor, insanin bogazini dugumluyor.
-
ahmet kaya'nın alevi deyişleriyle dolu, düzenlemeleri kardeş türküleri andıran, rahmetlinin sadece protest ve özgün müzikler değil, bir o kadar da güzel türkü yorumladığını gördüğümüz albümü.
-
hızır paşa, pir sultan abdal'ın idam hükmünü uygulamadan baba erenlere der ki;
''içinde şah geçmeyen tek bir şiir yaz seni affedeyim.''
pir sultan ise dilini hızır paşanın yüzüne tükürür ve her dizesinde şah geçen bu şiiri yazar;
ben de şu dünyaya geldim sakinim
kalsın benim davam divana kalsın
muhammed ali'dir benim vekilim
kalsın benim davam divana kalsın
yorulan yorulsun ben yorulmazam
derviş makamından ben ayrılmazam
dünya kadısından ben sorulmazam
kalsın benim davam divana kalsın
hızır paşa bizi berdar etmeden
açılın kapılar şah'a gidelim
siyaset günleri gelip yetmeden
açılın kapılar şah'a gidelim
açılın kapılar hey dost şah'a gidelim
siyaset günleri gelip çatmadan
açılın kapılar şah'a gidelim
açılın zindanlar hey dost şah'a gidelim
çıkarım bakarım kale başına
mümin müslümanlar gider işine
bir ben mi düşmüşüm can telaşına
açılın kapılar şah'a gidelim
açılın kapılar hey dost şah'a gidelim
bir ben mi düşmüşüm can telaşına
açılın kapılar…
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap