• tarihimizde ilk kez araba sevdası ile dile getirilmiş olduğuna inandığım tespit. ondan önce at avrat silah üçlemesi moda imiş vesselam...
  • richard sennett'in mübarek kaleminden çıkmış nefis bir hayat bilgisi dersi kitabı.
  • bir kamusal insan olarak okurken gerçekten çöktüğüm richard sennett kitabıdır.

    çok fazla tarihsel detay barındırdığından, 462 sayfalık kitabın 169. sayfasında inme geçirme ihtimalimin yüksek olduğu anlar yaşamaktayım. inşallah bitirebilirsem ana temasıyla ilgili birkaç satır karalayıp gençleri aydınlatmak isterim.
  • kamusal insanın çöküşü; ayrıntı yayınları, ağır kitap serisi , gerçekten ağır kitap 17-18. yy yaşayan insanların sosyalleşmesi ve sınıf farklılıklarını anlatan bir çok alanı ilgilendiren ve bu ilgli alanlardaki bölümlerden mezun olan insanların hiç okumadığı bir kitap. sosyoloji,psikoloji, antropoloji mezunu değilseniz 4 defa okumanız gerekir.
  • tek seferde okunup sindirilecek bir kitap değil (en azından benim için). sennett tek başına birkaç kişilik kitap yazmış. ele aldığı konunun değinmediği yanı yok gibi. adam; sosyolog, tarihçi, tiyatro tarihçisi, moda eleştirmeni, müzik tarihçisi ve eleştirmeni, edebiyat eleştirmeni, filolojist.. diye gidiyor. konunun hakkını vermek bu olsa gerek.
  • tecrübelerin birikiminden mi yoksa okuduklarımın mı, bunu kestirmek güç; ama heyecanla okuyabildiğim bir kitap olduğunu övünçle söyleyebilirim. övünmemin sebebi kibir değil, kitabın temas ettiği noktaları zihnimde canlandırabilmem. bu çocuksu samimiyeti bana yaşattığı için yazara ne kadar teşekkür etsem az.

    otorite kitabını da okumuştum. o da iyi bir kitaptı, çok iyi; ama bu aşkın bir kitap. sanıyorum bu nedenle olsa gerek pek kimsenin erişemediği bir noktada duruyor. türkçe okurların pek rağbet göstermemesinin sebebi de bu erişilmezlik olsa gerek. çünkü bu kitaba gelene kadar çuvalla kitap okunmuş ve sindirilmiş olması şart.

    rollerden şehirlere, şehirlerden tiyatroya, tiyatrodan edebiyata, edebiyattan dreyfus'a kadar ne isterseniz var. evet, karizma da var, freud da... işin en garip tarafı tüm bunlar öyle ustaca bir bilgelikle harmanlanmış ve işlenmiş ki ağzım açık okudum diyebilirim. öyle şaşkınım ki kitabın uzaylılar tarafından yazıldığını bile düşündüm.

    tüm ciddiyetimle söylüyorum... bu ülkede biri bu kitabın üç sayfasını yazsa ordinaryus ilan edilir.

    peki bu kitap neden okunmaz? bu kitap okunamaz. insanların elinde bu kitap görülmez. hele metroda falan görülme ihtimali hiç mi hiç yoktur. bu kitabı okuyup da bitiren, bakın okuyan diyorum anlayan değil, birinin gözleri dünyaya bambaşka gözlerle bakar.

    matrix filminde bir sahne vardı ya... esas oğlan bir noktadan sonra etrafta yalnızca kodlar görüyordu. hah! işte öyle görür. şehirdeki yüksek katlı binalar neden bir yerde birikmiş, tiyatroların konumu, tiyatrodaki oyunlar, televizyonda izlenen programlar... bunların hepsinin ama hepsinin anlamı değişmiştir artık. ha, iyi mi olmuştur, kötü mü, buna cevap verebileceğimi sanmıyorum. zira öyle düşünüyorum ki anlamanın bir tık üstü ağızda daima buruk bir tat bırakıyor.

    neyse... bu kitaba dair enteresan bulduğum bir tespitimle kapatayım. bir kitaba dair konuşulabilir ve tartışılabilir; ama bu kitap üzerine konuşulmaz. ciddiyim! diyelim ki bugün elli sayfa okudunuz. ilk on sayfada yazılanları hatırlama ihtimali yok. bu kesinkes böyle. o kadar çok şeyden bahsediyor ve öyle sözcükleri olağanüstü bir dille savuruyor ki sanki karşınızda bir tolstoy var veya zweig. tabi çevirmenlere şükran duymamak mümkün değil. serpil durakve abdullah yılmaz olağanüstü bir iş başarmış. son okumayı yapan sait kızılırmak'ın da ellerine sağlık. en büyük teşekkür de tabi ki ayrıntı yayınlarına gelsin. valla pes. bu kitabı bu ülkede basanın ülkeden hala umudu var demektir. doğrusu umudu olan insanları gördükçe umutlanıyorum.

    tekrar okunabilecek kitaplar listeme aldım. yıllar sonrasını hasretle bekliyorum.

    not: zola'nın dreyfus'a dair yazısının tam metni kitabın sonunda mevcut.
  • çuvalla kitap okumayı gerektirmeyen, üstteki yazıda da bahsedildiği gibi çeşitli konulara değinilen harika bir richard sennett eseri. zaten bugünü sadece bugün ile değerlendiremeyeceğimiz, her şeyin birikerek geldiği herkes tarafından anlaşılabilecekken yazarın belirli noktalarda dönüp durması beklenemezdi. bu yüzden on sekizinci, on dokuzuncu yüzyıla gidilmiş; ingiltere ve fransa özellikle temel alınmış, insanların toplum içindeki yerinin anlaşılabilmesi için tiyatroya, müziğe, edebi metinlere bakılmış; şimdinin bir nedenler tarihi çıkarılmış.
    şu tarz cümlelere sahiptir:
    --- spoiler ---

    *beden hareketlerini sergilemek isteyen kadın ve erkekler arasında müslim giysilerini ıslatarak vücutlarına yapışmasını sağlama yöntemi oldukça yaygındı. ıslak halde yaz kış sokaklarda salınıyorlardı. sonuç, parisliler arasında muazzam bir verem patlamasıydı. doktorlar sağlık ve son merci olan doğa adına kuru kalma çağrısı yaptı. çok az kişi buna kulak asmıştı. (sayfa 243, her şeyin önüne geçen görünüm takıntısı)

    *otuz beş yaşındaki bir fahişeyi, evli ve anne olan ya da moda atölyelerinin aşırı yoğun işlerinde yıllarca didinip durmuş kız kardeşi ile kıyaslarsak, fahişenin doğasından gelen yıpranmanın aile yükümlülüğünden ileri gelen yıpranmaları aştığını çok seyrek görürüz. (sayfa 220)

    *duygularınız ancak sır olursa güvenliktedir, yalnızca gizli anlarda ve yerlerde özgürce karşılıklı iletişimde bulunabilirsiniz. ama ifadeden böylesine korkuyla kaçınmanın kendisi, öteki insanların sizin ne hissettiğinizi, ne istediğinizi ve ne bildiğinizi anlamak için size daha da çok yaklaşmalarına yol açacaktır. (sayfa 199, insanın durumu)

    *ciddiyeti bir asır sonra kurtulabildiğimiz bir kölelik, fantezileri ise yalnızca katı görgü kurallarının ikamesi olan şişirilmiş duyguların ve hayali tutkuların ifadesi olarak görüyoruz. (sayfa 170, bir eleştiri)

    *büyük şehir bir tiyatrodur. ilkesel olarak senaryosu da itibar arayışına dayanır. (sayfa 164)

    *nezaketle karşıla, fakat inanma; övgülerle karşılık ver, fakat güven duyma. (sayfa 93, 18.yy londrası ile ilgili bir babanın oğluna söylediği)

    *insanların ilişkileri birbirlerini tanıyacak düzeyde yakın olursa, kişiler arasındaki bilgi akışı karşılıklı ifşaata dönüşür. söz konusu iki kişi için ifşaat sona erdiğinde piyasa tarzı mübadelenin, yani ilişkinin de sonu gelir. (sayfa 24, geçici ilişkiler)
  • richard sennett'in (bkz: ayrıntı yayınları) tarafından yayımlanmış kitabı. (çev. serpil durak, abdullah yılmaz)

    kendi alanlarında çığır açan, onlarla hesaplaşmadan yeni bir şey söylemenin zor olduğu kitaplar vardır. richard sennett'in düşünce tarihinin başyapıtlarından biri olan kamusal insanın çöküşü böylesi bir kitaptır: tarihten sosyolojiye, psikolojiden antropolojiye entelektüel bir şölendir.

    sennett, kamusal insanın çöküşü'nde özgünlük ve entelektüel derinlikle dengesizliğin yol açtığı sorunları inceliyor. ona göre, hayatın, aile ve yakın dostlar dışındaki parçası olan "kamusal hayat" bir zamanlar "hayat dolu"ydu ve kişiler için çok önemliydi. "yabancı"larla duygusal bağlar kurarak insanın oyun yeteneğini çoğaltan, toplumsallaşmasını/medenileşmesini sağlayan bir kamusallık vardı. bütünlüklü ifadesini 18. yüzyıl avrupa şehirlerinde bulan bu kamusallık zamanla ağırlığını yitirerek yerini "özel hayat"a bıraktı. kamusal hayat artık özel hayatın gerektirdiği oranda önemli olmaya başladı. sennett, bugün, tanımadığımız ama aynı şehirde yaşadığımız insanlarla kurulacak çok boyutlu ilişki ve hazlardan yoksun kaldığımızı söylüyor ve şu soruları soruyor: yabancı, nasıl tehdit edici bir unsura dönüştü? sessiz kalarak seyretme, kamusal hayatın tek yolu haline nasıl geldi? yalnız kalma, bir hak olarak nasıl oluştu? özel hayat ilgi odağı haline nasıl geldi? politikacıları neden yaptıklarına ve programlarına bakarak değil de kişisel özelliklerine göre değerlendiriyoruz? evlerimize özen gösterdiğimiz halde sokaklarımız neden pis?

    sennett, kamusal alanların yaşanan mekânlar olmaktan çıkıp gelip geçilen yerlere dönüşmesiyle yüreklerimizi sevgili ve dostlarımızın dışında kimseye açamadığımızı, özel hayatına kapanan kişiliklerimizin giderek güdükleştiğini, başka insanlarla oyun oynama yeteneğimizi yitirmemizin bizi nasıl eksilttiğini tarihsel/toplumsal bir perspektifle işliyor. bu süreci balzac ve diderot'nun yazılarına, paganini ve liszt'in müziğine, tiyatro ve izleyicinin davranışlarına, mimariye, dreyfus olayına ve richard nixon'ın kariyerine, özel ve kamusal hayatın konuşma ve giyim biçimleri gibi gündelik örneklerine bakarak anlatıyor. modernlikle birlikte özel hayatına tutsak olan insanın kamudaki sessizliğini, yalnızlığını, yaşayan değil seyreden bir insan haline gelme tarihini inceliyor.

    sennett, bütün bunlara rağmen umutsuzluğa kapılmıyor. yitik bir kamusal cenneti hayal etmek yerine, kişilerin yakın dostları arasındaki kadar rahat ve güvenli olduğu, oyuna önem verdiği, nezaketi elden bırakmadığı bir ortamda, şüpheyi en aza indirerek "ötekini tanıma"nın imkânlarını araştırıyor: sokakta "öteki"ne "merhaba" demek isteyenler için...
  • kitap her ne kadar örneklemini londra ve paris gibi kentler üzerinden oluşturmuş olsa da özellikle "karizmatik lider" kavramı üzerinden günümüz türkiyesi eleştirisi yapma imkanı da sunmaktadır. sennett, politikacıların, eylemlerinden çok özel yaşamlarının halk için daha önemli hale gelmiş olmasını kamusal kültürün yok oluşunun bir ispatı olarak görür.

    türk siyasetinde aklımı kurcalayagelmiş sorulardan birisi de şuydu: bir siyasetçinin uygunsuz bir videosu internet ortamında servis edildiğinde, o siyasetçinin siyasetten el etek çekmesinin/çektirilmesinin veya siyasi olarak zor durumda kalmasının nedeni ne olabilir? aslında bunu sadece türk siyasetine indirgemek de hatalı. örneğin, clinton-monica vakası da pek ala bu bağlamda düşünülebilir.

    sennett de bunun cevabını çok güzel veriyor zannımca. kamusal alan kişilik dışı kalması gereken bir ortamdır. biz ise özel alana ait olan samimiyeti kamusal alanda aramaya kalkınca kamusallığın köküne kibrit suyu dökmüş oluyoruz. mahrem alanımızdaki insanlardan beklediklerimizi, kişilik dışı olan kamusal alandan beklemek trajik bir hata haline geliyor.

    kitap bana biraz karmaşık geldi açıkçası. zaten kitapta bahsedilen tek mesele de yukarıda bahsettiğin muhabbet değil. umarım kıt ön bilgim ile okuduğum şeyi de doğru anlamışımdır.
hesabın var mı? giriş yap