• fransada da cannes kentinde bulunur. eski kentin en yuksek yerine 11. yuzyilda yapilmistir ve halen muze olarak kullanilmaktadir.
  • murathan mungan'ın elli parça kitabında bulunan yedi kapılı kırk odabölümündeki parçalardan biri. kan kalesi, elli parça'da belki de murathan mungan'ın doğulu kalemini yansıtan tek eser. önümüzdeki yıllarda kan kalesi'nin büyük ilgi görmesi, onunla alakalı çok şey yazılması olasıdır.
    bu parçanın içinde pek çok vurucu söze rastlanabilir. bunlardan benim için en güzeli, "etimizden geçen zamanla, içimizden geçen zaman aynı değildi çünkü" olmuştur.
  • elbet bir hinlik vardır seni sevişimde
    ey kanıma çakıllar karıştıran isyan

    saçlarıma bin küsür yalnızlığı takıp girdiğim şehre
    insan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksam
    günü geçmiş bir gazete, toprak bir çanak
    bir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanında
    şeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım için
    bir şahan tüylerini döker ardımsıra
    artık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırım
    böğrümde kambur çocuklardan bir payanda.

    gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşıyorum
    sıkıca tutuyorum kendimi şehre karışmaktan alıkoymaya
    her yerimde urlar çıkıyor, biraz kürt, biraz köylü, biraz makina
    kangren oluyorum bahar geldiği için
    urlarımı kesiyorum kör bir usturayla
    ama kopmuyor onlar ve bana şehri dolaştırıyor
    bırakabileceğim her şeyi bıraktırıyor bana
    kızlardan geçilmiyor köprüler, ayak bileklerime dek
    yükseliyor kız tortuları
    tülbentlerden kanı süzülürken körpe yavruların
    bir bazı şeyler bulmalı yüzümüze tebelleş olan bu korkuya
    -avluya çık
    -avluya kara bir şey bırakılmış
    (bir bomba)

    kulaklarımız alışmıştı tıpırtısına yağmurun
    şehre sıkıntının rahatlığı basmadan giriyorduk
    filimler üç günde bir değişiyordu
    bense ikircikliydim ama korkmuyordum
    polis olan babamla tatil arasında uçuşup duruyordum durmadan
    urlarım yoktu, suçum yoktu,
    ve beyaz kuşlar kalkardı anamın hırkasından
    şehre karışmayan bir dehliz değildim
    sevinçle kovalıyordum kendimi
    bunları ansımak başımı döndürüyor bazan
    elbet bir hinlik vardır seni sevişimde
    ey kanıma çakıllar karıştıran isyan.

    azan bir hevestir artık tanyeri
    söküp gövdesinde bir cehennem parçalamak ister insan
    şehrin defterini dürüp uzanmak ister yanına
    üstümüzü kuş sesinden bir lekeyle örtmeli
    umudumuzu kapmaya gelen makinaları
    bütün çirkefini şehrin çarpıtıp aşkımıza
    solumak gece
    terlemek gece
    gece çarşaflara...

    açıklanacak, belletilecek olan belki
    milât öncesi ve sonrası lâkırdıları
    karışık banka hesapları, navlun
    yani öylesine açık değil pek
    hatta
    -şehir mi, değil mi burası-
    kötürüm bir kurt çantamı karıştırıyor
    neden karıştırıyor, ne hakla
    direnmeler, erzurumlar, kalfalar
    gecenin ipini koparan gece safaları
    -var mısın yok yere ağlamaya... ki bir sis
    yanık bırakılmış bir fısıltı
    şehri sarıyor, bir dehliz olan bana ulaşamıyor ama
    herkesin içinde iğdiş bir bahar
    bacakları eriyor memurların, evkızlarının
    ve saat 24 vardiyasının işçileri
    inmiyor ocaklarına.

    yufka mıdır
    yufka mıdır benim bakışım dünyaya
    ki acılarıyla başlatırım insanları
    derimi yalayarak geçen mevsim
    beni alır şehirden yıpranmış bakışlarla
    her askere gidenin, her tören yorgununun
    kondurur kemerinin kaşına.
    böylece ben, o küskün, o karışmayan dehliz
    koca bir tomruğu yüklenirim arkadaşlarla
    koca bir tomruğu kaldırıp kaldırıp
    kümbetlere, bitkinliğin bordasına...
    kanın çığırından çıktığı saattir bu
    memelerini bana sıkıca bastırdığın
    hercai bir yürek somurtkan kepenklerin ardında
    şehri acıtan çocukluğumuza değdikçe
    biz seviştikçe bizi acıtan
    kukumav kuşları, mânilerle dolu bir yatak
    zaç yağı şişeleri kocaman.

    sen şimdi sevincimin akranısın
    ey kanıma çakıllar karıştıran isyan
    doğrusu seni toprağı eller gibi sevdim
    yaralarımı onduranımsın
    yatağımı hiç boş bırakmayan...
    yüzümü ellerimle yine kapayayım mı?
    bekçi karısının belaltını mı anlatayım insanlara
    yoksa onlara bilinmez bir toprak mı adayayım
    değil
    partizanlığım dalaşmak istiyor anla
    bu sarsak hırgürüyle dünyanın
    dalaşmak dalaşmak dalaşmak
    böylece aşk akranım oluyor benim
    ey bayırdan ve yokuştan uzaklara
    ey çırpınan bir geyiktir memelerin
    karnın ısırgan otları gibi aklımda.

    ismet özel
  • elli parça'da okuduğumda sezdiğim gibi, yedi kapılı kırk odanın en ağır hikayesi oldu kan kalesi. yeni kitapta tekrar okudum, ilk defa okur gibi. kan kalesi'nin, adaşların masalında uyudum, uyandım. kendim okudum, kendime okudum. her uyuyuşumda bir rüya gördüm, bir levha.
    bu hikayede murathan mungan'ın hikayeciliğindeki uzak evrenlerin iklimini görebiliyoruz. bu iklim, bu bulutlar, bu rüzgar çok yeni. murathan'ın hikayesinde taze bir nefes. kan kalesi'nde oturup dinlendim. yedi gün yedi gece uyudum. yedi gün yedi gece yedi insanın uykusuna hattım. hikayenin sonuna vardığımda kan kalesi'nden akan kanın dereye dönüşünü de gördüm. bir hikaye düşünün, her okuyuşunuzda sizi de kahramanlarından biri yapıyor. her fedasında farklı biri. ikisinin aynı kişi olduğunu ise belki de hiç anlayamayacaktık, güvercin gömleği'ni okumasaydık.
  • islamın yayılmasında hazreti ali'nin cenk efsanelerinin anlatıldığı cenk kitaplarından biridir.
    hazreti ali bu cenklerde zülfikar adlı kılıcı ve düldül adlı atıyla birlikte yer alır.
    kan kalesi cenk kitabında, hz ali'nin her çalışta zülfükar'ın uzayıp yüz kırk kafirin başını getirdiği yazılmıştır.
  • sen şimdi sevincimin akranısın
    ey kanıma çakıllar karıştıran isyan
    doğrusu seni toprağı eller gibi sevdim
    yaralarımı onduranımsın
    yatağımı hiç boş bırakmayan...
    yüzümü ellerimle yine kapayayım mı?
    bekçi karısının belaltını mı anlatayım insanlara
    yoksa onlara bilinmez bir toprak mı adayayım
    değil
    partizanlığım dalaşmak istiyor anla
    bu sarsak hırgürüyle dünyanın
    dalaşmak dalaşmak dalaşmak
    böylece aşk akranım oluyor benim
    ey bayırdan ve yokuştan uzaklara
    ey çırpınan bir geyiktir memelerin
    karnın ısırgan otları gibi aklımda.
  • ''sıkıca tutuyorum kendimi şehre karışmaktan alıkoymaya''
  • ismet özel'in 1966 yılında yayınladığı, hazreti ali'nin cenklerinden birinin adını taşıyan şiirdir.

    o yıllarda bir sosyalist şair olarak duyarlılığını şiirseleştirme titizliğine güzel bir örnektir.
hesabın var mı? giriş yap