• konusunu yaşanmış bir olaydan alan , yönetmenliğini osman f seden'in yaptığı 1955 yapımı siyah beyaz bir türk filmidir. başrollerinde eşref kolçak ( ki sinemadaki ilk rollerinden biridir ) , neriman köksal, kenan pars oynar.

    bir pavyon kadınını canlandıran neriman köksal iki kardeşi * * birbirine düşürür ve olay bir cinayetle biter. çevrildiği yıl epeyce ses getirmiştir.
  • osman f. seden'in yönettiği ilk film. (1955)

    ilk olarak söylenmesi gereken şu ki yüksek temposu ve akıcı anlatımıyla iki saat boyunca sıkılmadan izlenebilen bir film. (bu o dönemin filmleri için çok büyük bir başarı.) osman f. seden'in biçimsel ve anlatımsal ustalığının biraz daha ilkel hali denilebilir film için. eğlence ve takip sahnelerinin biraz uzun tutulmuş mesela bence, biraz daha kısa olabilirdi.
    yönetmenlikten önce senaristliğini kanun namına, öldüren şehir, kardeş kurşunu gibi filmlerle ispatlayan osman f. seden, bu filmin de senaryosunu katil filminin çekimlerinde bizzat şahit olduğu bir olaydan yola çıkarak yazmış, tıpkı kanun namına'da olduğu gibi. özetle büyük usta ilk filmiyle de belli bir kaliteyi yakalamış.
  • filmin kredilerinde geçen haliyle adı "kanlarile ödediler" şeklindedir. arşivlerde her iki isim altında da bulmak mümkün.

    nispeten varlıklı bir aileden (benzin istasyonu/araba tamir atölyesi) iki kardeş, bunların birbirine düşmesine neden olan sinsi ve seksapeli bol pavyon kadını ve bunların ve ailelerinin acı sonu temalı bir başka film. konu ve konunun ele alınışı elbette kanun namına'dan esintiler içermektedir. iç mekan atraksiyonlarından kovalama sahnesine kadar pekçok noktada paralellikler içerir. her iki filmde de kara film biçimsel özellikleri (hikayenin tepe noktasından başlayıp acı sona doğru bayır aşağı akışı, karakterlerin sertliği, stereotip karakterler, ışık, grinin tonları, açılar, çerçeve, alan derinliğinin kullanımı falan filan) görülebilir.

    şahsi kanaatim dönemin yönetmenleri tarafından girişilen hummalı biçimsel denemelerin olgunlaşmaya başladığına işaret eden filmlerden biri. altmışlara yaklaştıkça ticari tarafın ağır basmasıyla görülen tektipleşmeden önceki tadına doyulmaz sinematografik zenginliğin bir örneği.

    kültürel açıdan bakılırsa da bir nevi altın madeni: kadının sunumu (gender studies), ekonomik determinizmin toplumdaki yansıması (cultural marxism), psikanalitik zırvalıklar (oedipal baba/oğul/arzunun boku püsürü falan), popüler kültürde/geç modernizm sonrası aile falan filan. hayırlı goy goylar.
  • habil-kabil hadisesi metin erksan'ın susuz yaz'ındaki gibi gene bir kadın dolayımında kavranmıştır. freud söylesin gerisini: "işin içinde her zaman bir kadın vardır."

    osman f. seden'in şiddet dolu filmlerinde hemen her zaman bir aşk üçgeni, erkeği yolundan alıkoyan bir vamp ya da femme fatale (bu filmde o rol neriman köksal'a düşmüştür) merkezi işgal eder. bu temalar ve tipler zaten yeşilçam melodramında fazlasıyla mevcuttur, ama seden'in farklılığını şiddetin ekstrem görüntülerinin defaatle vurgulanması oluşturur. nitekim senaryosunu yazdığı kanun namına ile kanlarıyla ödediler üçüncü sayfa haberlerinden yararlanılarak kotarılmıştır. ol sebepten çok eleştirilmişse de bunda aşırıya vardırılacak, sulandırılacak bir taraf yoktur. eğer sanatın bir ayna olduğunu telkin eden stendhal'a hâlâ inanıyorsak...

    örnek mahiyetinde:

    --- spoiler ---
    baltalı ölüm sahnesi kayda değerdir. herhangi bir gazetenin üçüncü sayfasında okuduğumuzda ya da zaping yaparken televizyon ekranında şahit olduğumuzda, her ne kadar toplum olarak şiddete alıştırılmış da olsak, durup üstünde biraz düşüneceğimiz mühim bir hadisedir bu. bir kardeşin bir kardeşi baltayla öldürmesi. bunun sebebinin ise bir kadın olması. şimdi düşünüyorum da autuer tayfası da şiddet üstünde pek durup düşünmüyor. seden usta bu konularda takdire şayan mesafeler katetmiş; hem de 62 sene evvel!
    --- spoiler ---

    "özet geç birader"ciler için gelsin: güzel film.
hesabın var mı? giriş yap