726 entry daha
  • kanser: sanki özde hırslı bir hayata kahretmek durumu ve son yolağı. çocuk yaşta olursa hücresel tavır, soyaçekimli olursa ortak grup davranışı olarak.

    kanserin çaresini ve ilacını bulmuşlar, ama saklıyorlarmış. (bkz: şehir efsaneleri/@ibisile)

    kılavuz olarak kanser.
    hızlandırılmış hayat kursu kanser.
    temel hastalık olarak kanser.
    diğer bazı hastalıklar geri dönüşlülükleriyle bize çocuksuluk ve nazlılık yaşatır.
    geriye dönüşsüz kanser bize ölürken yaşam verebilir, zamanı ve sahiciliği yaşatabilir. dilimizin altındaki sır baklayı çıkarttırabilir. fanilik bilinci ve aydınlanma vesilesi olabilir. bütün bunlar zorunlu değil birer olanak olarak önümüzde.
    türk okurunun romanlarını çok sevdiği irvin d. yalom, mesleki uygulamasında kanser aydınlanmasının çok örneklerini görmüş ve kitaplarına (örneğin varoluşçu psikoterapi) yansıtmış. adeta kanser nevroza iyi geliyor; kanserde, kanser sırasında nevroz (nöroz) düzelebiliyor. türk kültürünün "ağır gelince yeğni kalkar." deyişi bunu doğrulayıcı içgörülerdendir.

    benim kuşağım küçükken daha çok taşrada bir verem ve kanser arabesk müziği furyası vardı. gözü yaş burnu sümük, kadın veya çocuk şarkıcılar.. küçük emrah'tan nerdeyse 10 yıl kadar önce. araya bol konuşma ve ağlamalı (veremde öksürmeli) üzüntü nağmeleri. köylerde millet birbirinin evinde toplanır, erişkinler portatif pikaplarda ya oyun havası ya bu kanser plaklarını dinlerdi.

    kanserinin son dönemindeki yarı uyur yarı uyanık hasta fısıldıyor: "ben artık devam edemeyeceğim."
    o sıra bir hafta içinde sadece 5 saat net uykusu olan kızı, bağrına taş basarak yanıtlıyor: "devam etmek zorunda değilsin anne."

    yemece için sözce.com'da çevresine kol atan* bir çeşit kanser diyor. yara biçiminde başlayıp ilerleyen bir tür deri kanseri kastediliyor olabilir. (bkz: yemece/@ibisile)

    ***
    hastası yayladan su içmeyi dilemiş, karısı kayınbiraderiyle birlikte arabaya attığı gibi su başına, yakınlarına yaylaya getirmiş. akciğer kanseri artık son demlerinde. yemeyi içmeyi kesmiş, karısı bazen 3 dıkım için 5 gün çaba gösteriyor.

    artık ishali, daha doğrusu dışkısı cara gibi, işlenmemiş sıvı posa gibi atılıyor, hem de öğürtecek ölçüde, içini dışına çıkaracak ölçüde kokuyor bu. kadın diyor ki, bu dışkı bana kokmuyor. işte melek sahne almaya başladı, belli. kocayla çocuk gibi ilgileniyor, el üstünde bakıyor. bu hastanın ne kaderi, ne şansı var? karıya allah döğümlük vermiş de kokmuyor, gönlüyle baktığından, sevdiğinden, kendini verdiğinden..

    el almış bu kız, uçması gözlerden saklanıyor bu kadının. büyürken öksüz ve beslenkiymiş. tüm dünyasını kocası olarak tanımlamış. kaderi varmış adamın, karısı ona hediye gibi inmiş. yaylaya geldiğinde çocuk gibi kalmış adama çiğin altından yüklenerek merdiveni zor çıkarttırmışlar, koca koca sürümüşler. koku her yeri giyiyor, eşte gram tepki yok. duyunca son dönem hasta olduğunu anlıyor insan. gıda topluyor*, belli. hastalığının özünü bilmiyor, sırtımda bir şey var diyor. anlatan anam, eylemin sonunu bilmeden yapma veya yararından, etkisinden emin olmama anlamındaki kalıp kullanımıyla 'evin başına çıkardığımız oldu,' diyor (bkz: yaptığı olmak).

    hasta adam anasından hoşlanmıyor. annesi anlaşıldığı kadarıyla son derece bencil. insanın ona çekinmeden verip veriştiresi, obalını alası geliyor. oğlu dünyasından geçmiş, mekan değiştirmek üzere; o hala 'ben nolacağım, halim ne olacak?' demede. bakımına da katılmıyor. çeken hastacık, 'anamdır sebebim, hastalığım,' diyormuş. bu şanssız tarafı. hediyesini yaşam başka yerden vermiş. bu hediye görünmez kanatlı, pırıl pırıl parlıyor. karısına 'ben senin gözünün içine bakıyorum,' diyormuş. gözü kamaşacak tabii. 750 km ötede benim gözüm kamaşıyor, yüreğimi kanatlandırıyor, utanmasam kıskanacağım. doktor hasta adama böyle hasta görmedim, ama böyle hasta bakan* da görmedim diyormuş. içine atan, ısmık, içine bırakan diye betimlemiş hastayı. gidici olmakla birlikte yolu ve gönlü açık olsun kanserlinin. hastalığını bilse de olurdu, bilmese de olmuş.

    kanser de kişinin kendi kaderinde etkin olduğu, bir tür intihar eşdeğeri sayılabilecek bir hastalık. keza kalp kriziyle ölen arkadaşımın birinde onun krizinin intihar kokuşunu çok bariz hissetmiştim. tezer özlü'ye bir son olarak intihar en az bir kanser kadar uyardı gibime geliyor. hakkında çok az şey bildiğimden savuruyor olabilirim. bilinen intihar girişimi var mı? onun karşısında bu duyguyu yaşayan başkaları da var mı acaba? (bkz: tezer özlü/@ibisile)

    dost körpe çevirisi olan otomatik portakal* da ciddi bir argo kitabı olduğundan cıvır sözcüğüne sıkça rastlanılıyor. bir blogta ingilizcesindekinin nadsat* argosu olduğu yazıyordu. moruk, lavuk, görmek anlamında dikizlemek (çok iyi oturmuş, yabancılaştırıyor), sigara karşılığı kanser/kanserler, oha filan olmak değilse de filan olmak ve benzeri filanyabancılaştırmalar çeviri kitabın öteki sürpriz çözümleri.

    [barlas özarıkça ise bu kalıtsal nedene çevre etkilerini de ekliyordur. "kanser büyük bir olasılıkla bastırılmış kırgınlıkların, üzüntülerin, öfkelerin hastalığı," diyordur özarıkça. "çevresindeki insanlar yaptıklarını yok sayarak onu hasta ettiler. buna yakın çevresindeki edebiyatçılar da dahil. biz kimi insanların bizim çok üstümüzde olduğunu kabul etmiyoruz. onlara öfke duyuyoruz, onları yok etmeye çalışıyoruz. yok ettikten sonra da onları birer kült haline getiriyoruz."] yıldız ecevit - ben buradayım

    (bkz: cancer), canker, şankr
    (bkz: evden ocaktan ırak)
    (bkz: evlerden ırak)
    (bkz: kötü hastalık)
    (bkz: kansere çare bulmak)
    (bkz: bir türk filmi olarak kanser)
    (bkz: akciğer kanseri/@ibisile)
    (bkz: meme kanseri/@ibisile)
    (bkz: kanserin çaresini bulan bir doktor daha öldürüldü)
    (bkz: xavier bichat)
    (bkz: verem/@ibisile)
    (bkz: akıllı ilaç)
    (bkz: ikiru/@ibisile)
    (bkz: bıçak altına yatmak)
    (bkz: masada kalmak)
    (bkz: kurtarılmak)
469 entry daha
hesabın var mı? giriş yap