aynı isimde "kapı" başlığı da var
  • kadir inanır'ın oyunculuk kariyerini noktalayacağı, çekimlerine bir hafta önce mardin'de başlanan son filmi.
  • 12 nisan 2019'da gösterime girecek film.

    fragmanı yayınlanmış:
    https://www.youtube.com/watch?v=p8_qxept2ve
  • (bkz: nihat durak)'ın yönetmenliğini yaptığı, (bkz: vahide gördüm), (bkz: kadir inanır), (bkz: erdal beşikçioğlu)'nun başrollerini paylaştığı, 12 nisan 2019'da vizyona girecek film.

    fragmanı için; https://youtu.be/p8_qxept2ve

    kapı (film) diye bir başlık açılırsa pek güzel olur.
  • bugün izlediğim, duygusal olarak fena olmayan filmdir, kesinlikle izlemenize gerek yok ama izleseniz de bir şey kaybetmezsiniz.
  • sinefil değilim. sinemanın teknik boyutundan, metaforlardan falan pek anlamam. bir filme iyi diyebilmem için bana bir şey söylemesi, içimde unutulmuş bir şarkıyı hatırlatması gerekir. filme yüklediğim anlam, duygu boyutu üzerinden değer kazanır yani. burada duygudan kastım arabesk konular veya dramatize oyunculuklar değil bu arada. salt bir duyguyu hatırlatması.

    bu film de, yine duygu boyutundan bakınca, iyi bir filmdi benim için. dedemi özledim film boyunca. gençken, kardeşi evden bir çıkmış, çıkış o çıkış, bir daha izini bulan olmamış, ne ölü ne diri. "hâlâ ne zaman köye gitsem her taşın altından çıkacak diye bekliyorum" demişti bir keresinde. dedemi anladım. uzun sustum film bitince. salonda tek başımaydım. doya doya ağladım. süryaniler ve müslümanlar arasında, "yok birbirimizden bir farkımız" diyen sahneler de çeldi elbet gönlümü. uzun lafın kısası, biraz kalbini hatırlamak, dünyaya ne çok acı sığdığına bir kez daha şahit olmak isteyen herkes için tavsiyedir.
  • 26. altın koza film festivali kapsamında izlediğim en iyi filmdi. kadir inanır varsa içimi bayar demiştim ama ters köşe oldum.
    mardin ve bölge illerin kapı oymacılığı kültürünü öğrendim sayesinde. buram buram kültür, dram kokan, herkesin rolünün hakkını verdiği bir film olmuş.
    sadece, ajitasyona ramak kalmışken dramda kalmayı başarmışlar.
  • gayet de güzel film. vizyona girdiği zaman zaman olmadığı için gidememiştim. sonrasında yorumları okuyunca basit bir film olduğunu düşündüm. ama erdal beşikçioğlu ve kadir inanır hatrına ne olursa olsun bugün izlemeye karar verdim. bence kesinlikle gördüğü ilginin çok daha fazlasını hakkeden bir filmmiş. çekimler de fena değildi. kadir inanır olunca insan ağlamaklı bir film bekliyor ama dram dozu yerindeydi bence. oyunculukların da hepsi üzerine düşeni yapmıştı. kadir inanır biraz durgundu sadece ama adam kaç yaşına gelmiş olsun o kadar. birkaç yerde anlatılan hikayeler tatlıydı. ayrıca çeşme başında bir hikayenin hem süryani bakış açısıyla hem müslüman bakış açısıyla anlatılması güzel bir ayrıntıydı bence. bir de film almanya, istanbul, kayseri ve mardin'e geçiyor. bayağı her şehirde sahneler çekilmiş. yani iyi bir emek var filmde. dediğim gibi neden bu kadar ilgisiz kalınmış bu filme anlamadım.
  • damakta iran sineması tadı bırakan, meselesiyle, hissettirdiği yoğun duygular ve düşündürdükleri ile derinlikli bir film.

    25 yıl önce memleketini terk etmek zorunda kalmış süryani bir ailenin köklerine geri dönüş ve geride bıraktıkları ile yüzleşme hikayesi olan film; berlin'de yerleşmiş ve geniş ailesiyle mutlu bir yaşam süren yakup usta ve karısı şemsa'nın bir gün memleketleri mardin'den gelen telefonla sarsılmalarıyla açılıyor.
    kör bir kuyuda çok sayıda cesede ait kalıntı bulunmuştur. 25 yıl önce kaybolan çocukları mikael'den arta kalanların da orada olma ihtimali vardır ve tespit için mardin'e gitmeleri gerekmektedir. yanlarına hayat dolu torunları nardin'i alarak yollara düşen çift, köylerine vardıklarında hiçbir şeyin aynı kalmadığıyla yüzleşir. virane haline gelmiş, içindeki tüm eşyalarla birlikte kapısı da yağmalanmış tarihi konakları yaşlı çift için, kabuk bağladığını zannettikleri tüm yaralarının aslında taptaze durduğunu gösteren bir rol oynayacaktır. yakup usta bulunan kemiklerin evladına ait olup olmadığını tespit edecek dna testinin sonuçlarını beklerken büyük anlamlar yüklediği kapıyı bulabilmek için torunu ve kapıyı çalıp satan ganimetçi remzi ile birlikte yollara düşecektir...

    malda mülkte gözü olmayan yakup usta'yı bilhassa kapının çalınması kahretmiştir. çünkü kapıyı marangoz ustalığını bizzat öğrettiği oğlu mikael ile birlikte yapmışlardır. ceviz ağacından yaptıkları kapının kanadındaki güvercin ve su damlalarını mikael, nar motiflerini ve hayat ağacını yakup usta yapmıştır. yakup usta için 25 yıl sonra oğlunun akıbetinin ne olduğunu öğrenebilmek ile oğluyla birlikte inşa ettiği kapıyı bulmak eşdeğerdedir, zira bulunca göz yaşları içinde "kapımm!" diyerek sarılacağı kapı artık oğlunu sembolize etmektedir.

    filmde yakup usta için kapı'nın manevi değeri işlenirken alt metin olarak kapı'nın kültürel ve toplumsal açıdan öneminin irdelendiğini söyleyebiliriz. yakup usta her "kapımm" dediğinde aslında sürgün edildiği, terke zorlandığı coğrafyaya atfen "vatanım, yerimm, yurdumm" demektedir. yani simgesel değeri yüksek, anahtar öğelerden biri olan kapı burada anayurt, memleket anlamında kullanılıyor.
    taşı dantel gibi işleyen ermeni ustaların, ağaca motif motif şekil veren süryani zanaatkarların yani toplumdaki farklılıkların ulus devlet anlayışının homojenleştirme politikalarına kurban verilmesi insanın içini acıtıyor. mezopotamya'nın kadim medeniyetlerini bünyesinde barındıran bir kültürel zenginlik kimliksiz bir tekdüzeliğe, homojen bir yerelliğe terk edilmiş, çok yazık!

    farabi, erdemliler şehri ütopyasında şehrin en temel özelliğinin bünyesinde farklı etnik, dini, mezhebi, kültürel unsurları barındırması olduğunu söyler. ona göre bir belde ancak bu şartlarda şehir niteliği kazanabilecektir. biz bu anlayışı içimizi "öteki"den arındırmak şeklinde algılamış ve uygulamışız.
    şehirlerin surların içine inşa edildiği dönemlerde şehrin heybetli kapısı "biz"i, dışarıda pusuya yatmış yabancı ordulara, yol çetelerine, çapulculara karşı korurdu. günümüzde ise aynı kapılar "ben"i, içimizdeki "ötekiler"e yani istenmeyen hemşehrilerimize karşı korumak için kullanılıyor.
    bu ötekileştirmenin binlerce yıl bir arada yaşamış halklardan kaynaklanmadığı da filmde es geçilmemiş. kamyoncu lokantasındaki insanların, almanya'ya göçmüş süryanilerden olduğunu öğrendiklerinde yakup usta'nın masasına toplaşmaları, ona olağanüstü bir ilgi alaka göstermeleri halklar arasında herhangi bir dini, etnik, siyasi sorun olmadığının, bu yapay ayrımların onların dışında ve üstünde belirlendiğinin altını çiziyor.

    biz'i ben'e feda ettiğimiz gibi derinliği yüzeyselliğe feda etmişiz. ihtişamlı taş işçiliğinden toki mimarisi kişiliksizliğine gerilemişiz. filmde bunu, ganimetçinin "mis gibi temiz temiz oturuyorlar" diyerek övdüğü estetikten, kişilikten yoksun beton yığını apartmanlara yakup usta'nın "karınca yuvası" dediği diyalogda görebiliyoruz.

    filmde ajitasyona kayma riski barındırmasına rağmen çarpıcı bir etki bırakan şu diyalogda vatansız yakup usta hem yukarıda belirttiğim hayıflanmaya ortak olur, hem de bir anne ve baba için 25 yıl boyunca evladından haber alamamanın, yaşıyorsa sesini duyamamanın, öldüyse mezarına koyamamanın, her kapı veya telefon çaldığında yüreği hoplamanın nasıl bir şey olduğunun izahını bulmak mümkün:
    kapıyı bir koleksiyonere satan antikacı: "müşterimin bilgisini vermem etik olmaz."
    yakup usta:"etik ne emre bey, etik ne? gencecik çocukların ne uğruna öldüklerini bilmeden yitip gitmeleri mi etik? insanın nerede yaşarsa oranın yabancısı mı olması etik? hiç vatanının olamaması mı etik? kendi dilinin bile unutulması mı etik emre bey? bir annenin ölmüş oğlunu "acaba gelir mi" diye 25 yıl beklemesi mi etik? insanın ölmüş evladının bedenini bulamaması mı etik?"

    son bir ukde:
    yaşlılığa yakılan ağıt olarak niteleyebileceğim the irishman'de çocukluğumun efsane aktörlerinin nasıl da zaman karşısında aciz durumlara düştüklerini görünce yaşadığım hüznü yine çocukluğumun yeşilçam aşk filmlerinin yakışıklı jönü, mafya filmlerinin kabadayı aktörü kadir inanır'ın yürüyüşü, duruşu, konuşması, bakışları ile düşkün bir yaşlı haline geldiğini görünce yaşadım.
  • kadir inanır'ın döktürdüğü çok güzel film.
  • tesadüfen televizyonda görüp izlediğim ve baş rollerinde kadir inanır, vahide gördüm, erdal beşikçioğlu ve timur acar gibi ünlü isimlerin yer aldığı bir 2019 filmi. oyuncu kadrosuna bakınca neden filmden daha önce haberdar olmadığımı merak etmiştim ama konusuna bakınca netleşiyor. film mardin'den 25 yıl önce ayrılıp almanya'ya yerleşen süryani bir ailenin oğullarının cenazesi için dönüşünü anlatıyor. anlattığı hikaye, kapı işlemeciliği ve motifler hakkında verilen bilgiler ve özellikle mardin manzaraları ile izlemeye değer bir film olmuş.

    --- spoiler ---

    ganimetçi olarak bilinen aslen baba mesleği olan yağmacılığı sürdüren remzi karakterinin başta ciddiye almadığı insanlarla yaptığı yolculuğun sonunda ortaklaşabildiklerini görmek güzeldi. kayseri'deki eski ermeni mahallesine bakıp bambaşka şekillerde düşünmeleri ise herşeyi özetleyen bir türkiye portresi olmuş. film oldukça gerçekçi şekilde kimsenin değişmediği, görünür bir aydınlanma ya da değişim geçirmediği bir şekilde sonlansa da blogu okuyan bir alman'ın kurmaca bir öykü olarak görebildiği olayı anlayabilenin de yine yağmacı karakter olması güzel bir detay olmuş.

    son olarak, filmde bir ay doğar türküsü yerine karakterleri daha fazla duygu birliğine getirebilecek çeşme hikayesine benzer bir müzik kullanılsa daha güzel olabilirmiş.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap