• nihayet birilerinin parmak bastığı konu.şu son 3 ayda gitmek isteyip de gidemediğim kaç film var nedeni de şahan gökbakar. 7 salonlu bir sinemanın 5 salonunu işgal ediyor.hadi bu adama karşı hızlı bir tüketim var para kazanmak için fazla salon ayırcaksın ama ne bileyim kaç kişi gördüm öyle diğer filmleri de izlemeye çalışan çok da mantıklı değil yani.osman pazarlama izlemek isteyen kişiler ne kadar varsa bir o kadar da diğer filmlere girmeye çalışanlar var.
  • istanbul'da olmadığım için maalesef gidemediğim etkinliktir.
    youtube'da teaserlarını buldum fakat :

    1
    2
    3
    4
  • son yıllarda mantar gibi türemiş ve hepsi yine mantarlar gibi birbirine benzeyen 2 kız ve 4 gerizekalı ile çekilen ve "bu cuma yine film yok sinemada" dedirten filmlere sinemanın içinden de bir tepki olması güzel doğrusu.
  • tamamı buradan izlenebilir:
    https://vimeo.com/161509960
  • belgeseli çekenin eline sağlık, türkiye'de film dağıtımının tekelleşmesi gerçekten de çok ciddi bir sorun ve işin bu kısmını gayet mantıklı bir şekilde eleştirmişler. fakat maalesef şöyle bir durum var ki türkiye'de sinema salonlarının (ve türk sinemasının) asıl sorunu, son birkaç yılda mantar gibi türeyen abuk sabuk yerli filmlerin sinemalarda gereğinden fazla salon/seans işgal etmesi ve bu sebepten çoğu zaman uzun süredir beklenilen filmlerin kendilerine yer bulamaması ya da çok kısıtlı sayıda kopyayla gösterime girmesidir. ancak ne yazık ki kapalı gişe türkiyede tekelleşen film dağıtımı belgeseli en başta bu soruna parmak basar gibi gözükse de bir noktadan sonra röportajlarla birlikte çektikleri yerli ve bağımsız filmlerin büyük salonlarda gösterilmemesinden ve dolayısıyla para kazanamamalarından şikayetçi olan sanatçıların ağlama duvarına dönmüş.

    özetle karşımızda iyi başlayan, yer yer önemli sorunlara parmak basan, ancak ilerledikçe amacından sapan ya da en baştan beri bağımsız filmlere daha çok salon ayrılması gerekliliğini savunuyorsa yanlış isim seçmiş bir belgesel var.
  • göz ardı edilmiş filmleri gibi göz ardı edilmiş bir belgesel. izlemek, izletmek lazım.

    https://vimeo.com/161509960
  • sinemayı çok fazla seven biri olarak sinemada film izlemeye gitmiyorum hatta prensip olarak türk filmine gitmiyorum yabancı filmler de altyazılı ise kırk yılda bir gidiyorum işte. bunun sebeplerinden en önemlileri kaliteden yoksun türk filmleri ve daha çok seyirci için vizyona dublajlı sokulan yabancı filmler.

    sinemada gösterilen filmlerin kalitesi öylesine düştü ki artık sinemeya giden insanlara filmden anlamıyor gözüyle bakıyorum. misal bugün sinemaya gidecek olan biri ya görümce ya ikinci şans ya çakallarla dans 4 ya adam mısın filmine gidecek ki bu filmlerin muhtemelen şu anda gösterimde olmadığı bir sinema salonu yoktur. üçü komedi biri vıcık vıcık aşk filmi. bir tanesi öylesine tutmuş ki dördüncüsü çekilmiş bir tanesi televizyonda şakşabanlık yapan üç beş güya futbol yorumcusunun filmi diğeri de eskinin türkücüsü bugünün jönü(!) olmaya çalışan bir adamın filmi. diğeri de kadın komedyen olmaya aday ama vasat film yapmaktan kendini alıkoyamayan başka bir gişe canavarının filmi.

    hal böyle olunca bu filmlere sinemada izleyecek kadar değer veren birinden ben iyi bir sinema bakışı ya da zevki beklemem ki belgeselde de söylendiği gibi bu insanlar sinemaya değil eğlenmeye giden insanlar. çünkü sinema bu değil!
  • bir grup cesaretli insanin sesini duyurmaya calistigi yapim olmus. buyuk pastadan yiyen birileri de sira kendisine gelmeden cigliga ortak olsaydi fena olmazdi. herkes tarik akan degil tabi.
  • öncelikle başlı başına onur ünlü'den uzaklaşma sebebidir; adamı sanki kahveden alıp gelmişler gibi, oturtmuşlar kahve dayısı ağzıyla konuşuyor her şeyi ben bilirim, en iyi filmi ben çekerim diye...

    ayrıca serbest piyasa denilen bir dinamik var, bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler deyişi var ve buna göre de şekillenen tüketici davranışı. başta onur ünlü ve şürekası benim eğlence odaklı düşündüğüm sinema deneyimimi etkileyecek, tutum ve davranışlarımı kendilerine yönlendirecek herhangi bir girişimde bulunmadı ki? yaptığı tek şey "devlet bize bakmiiir" diye sızlanmak.

    bu yanlı itirafta, çünkü ne manifesto ne eylem ne de bir kalkışma, baştan kabul ettikleri bir piyasa dinamiğinin kendilerinden yana dönmemesini eleştiriyorlar ama baktıkları yer yanlış: ticaret yapıyorsunuz sonuçta ve bu işin bir nasıl yapılabilirliği, yatırım analizi, mevcut riskleri var... ben çok iyi bildiğime inandığım bir piyasa içinde atılım yapmaya çalışıyorum beceremiyorum, şimdi ben de mi dert yanayım ağlayayım? en iyisi biz bu itirafı kaleme alıp çekenler için sosyal medyanın da gazı ile bir yardım, bağış, imza kampanyası yapalım, üç beş bir şey gelir belki.

    son olarak türk sineması diyoruz, seviyoruz ama bunlar yapmasın abi, götleri kalkmış çünkü!

    kendimden ekleme: yukarıda yazdıklarım piyasa odaklı idi. ancak şurası da kesin son yıllarda mantar gibi türeyen bel altı komedimsi filmler dışında sanat filmleri dediğimiz filmler de kimse kusura bakmasın bir italyan yeni gerçekçiliği, fransız yeni dalgası, alman dışavurumculuğu köşe taşları değil... hepsi birbirinin karbon kopyası düşündürmekten uzak, sonuç üretmeyen ancak insanın içine karamsarlık eken, ırk eksenli ajitasyona bağlayan filmler. kısacası hepiniz nuri bilge ceylanın eteğine takılmış, ödül avcısı olmuşsunuz. sinema dediğin eğlence alanı, düşün eylemi tabii ki yap ama derinlikli bir konu olmaya çalışıp da sıçıp sıvayan çok isim gördü bu gözler.

    bir de şener şen'i kullanmışlar, eşkiya filminden sahneleri filan sevimli gelsin diye. içimizde şu aydınlık kısım yok mu, oradan ele geçirmek için bunlar hep bizi, ama yemezler. neden eşkiya? 1980 sonrası 15 yıl uykuya yatmış türk sinemasını ayağa kaldıran filmdir, seyirciyi yeniden salonlara çekmiştir, ama bu itirafı yapanların böyle bir filmi var mı? yok! olmadığı için de eleştirdiğiniz yapılar sizi oyunun dışına iter. çünkü eleştirdiğin yapının amacı para kazanmak, kâr etmek, başında saç kalmazdı diye laf attığın marsel gibi olursun sonra. en zayıf halkayı geride bırakmak derler buna işletme biliminde: ofiste yemek yapmak maliyetli ise verirsin çalışana yemek parası ya da eş değeri kuponu gider dışarıda yer: hem ofiste yemek yapma, yapıp da beğendirme, temizleme derdinden kurtulur bunu işçiye yıkarsın, hem de adama hava aldırır motivasyon sağlarsın, işten beşer onar dakikalık kaytarmalar da cabası... en zayıf halka burada ofiste yemek yapmaktır. mars entertaiment group da size bu şekilde davranıyor.
  • güzel bir noktaya parmak basmış bir belgesel ama ilk yarı da.

    tekelleşmenin sıkıntısı büyük, artan bilet fiyatları, hayvani reklam süreleri, az seçenekli seanslar, gereksiz filmlerin zorla ittirilmesi gibi.

    ama bunlardan çok bir iki bağımsız "türkiyeli" sinema sanatçılarının ağlama duvarına dönmüş, bize salon verilmiyor, biz dışarıda tutuluyoruz diye.

    sorun şu ki, bizzat bir yönetmenin belgeselde söylediği üzere, festivalde 100.000'i bulan sayılar realite de 100 kişiye filan tekabül ediyor.

    fularlarını takıp film festivalinde bildirim yapan, snapchat paylaşam entelektüellerimiz aslında o filmler vizyona girince sinemaya uğramıyor bile.

    buda mars grubun değil, yapımcıların sorunudur. mars grup'un sıkıntısı tekelleşme ve müşterisini sömürmesidir, izleyicisi olmayan filmleri çekenlere sıfır izleyiciye rağmen sahne vermek değil.

    ki yönetmenler ve oyuncular olarak bu tarz "türkiye" bağımsız sinemacıları, genel olarak düz vatandaş sami'yi hor görür, onların sevdikleri filmleri de adamdan saymazlar, üstten bakışı yukarıdaki entrilerde de görmek mümkün.

    fakat kendileri hor görürken, müsteri veya ilgili olarak gördükleri, aslında bize sahne verseler seyredicek çok insan var tadında konuştukları "insan" kitlesi de aynı şekilde bu kişileri hor görüyor, filmlerini beğenmiyor. ben dahil.

    son olarak eklemem gerekirse, majestic sineması, onun için eylem yapan arkadaşlar ayda bir oraya sinemaya gitseler aslında kapanmazdı.

    müşteri yetmezliğinden ve zarar ettiğinden kapatılıp satıldı.

    edit: şunu da eklemeden yapamadım, gene yukarıda belirtildiği üzere, faydalandıkları filmlerde sanat sepet festival filmleri değil, halkın çok sevdiği, eleştirdikleri block buster filmi denilebilecek, vizyonu kasıp kavuran filmlerdir.
    kendi meramlarını yine kendi çekimleriyle değil, eleştirdikleri kafanın ürünü olan filmlerle anlatabiliyorlar maalesef.
hesabın var mı? giriş yap